''İslamcı burjuva'' nasıl doğdu?

İslamcı burjuva, burjuva ahlakının göstergelerini de üzerinde taşıyarak doğdu.

  • GİRİŞ15.10.2011 09:00
  • GÜNCELLEME15.10.2011 09:00

Sanıldığının tam aksine, Anadolu, tarih boyunca hiçbir zaman İslam Medeniyeti’nin bütün yönlerini günlük hayatında temsil etmek bakımından, Türkmen ve Şaman geleneğinden arındırılmış bir anlamda, saf olarak tam manasıyla İslamlaşmadı…

Anadolu Selçukluları’ndan sonra, Anadolu’ya yerleşen değişik boylar, öncü dervişlerin etkisiyle büyük oranda İslamiyet’le tanıştı. Fakat bu tanışıklığın devamı, göçebe kültürünün medeni kültüre dönüştürülmesi, bu medeni kültürün içini de İslam’ın iman, marifet ve san’at (estetik) boyutlarının doldurması ve şekillendirmesi anlamında gelmedi. Daima güdük kaldı. Anadolu’daki kavimler ve boylar arasında, İslamiyet bir ‘kabul’den öteye geçemedi. Öte yandan günlük hayatı, ilişki biçimlerini, günlük yönetim şekillerini, hatta ibadetin yorumlanma tarzlarını alttan alta, bir türlü terk edilemeyen ve dönüştürülemeyen Türkmen ve Şaman kültürü etkiledi. (Bunun en canlı örnekleri, Bektaşi ve Alevi kültüründe kendini gösterir.)

Anadolu köylüsü, tasavvuf kültürünün tam olarak etkilediği kısmi yerler hariç, İslamiyet’i bütün kurumlarıyla, bir Medeniyet tasavvurunu içselleştirmenin tezahürleri bakımından, günlük hayatında hiçbir zaman temsil edemedi. O yine Orta Asya’nın steplerinden koparıp getirdiği günlük hayat ritüellerini, inanış biçimlerini, kadın ve erkek anlayışını, göçebe mantığını ve edasını günümüze kadar sürdürdü. Anadolu Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde de bu durum bir realite olarak sürdüğü halde, başkent olan yerler dışında Medeniyet unsurları tam olarak Anadolu’ya taşınmadı, taşınamadı. Dolayısıyla Anadolu köylüsü nezdinde din, asli bir unsur olarak hiçbir zaman geleneklerin ve törenin önünde yer almadı. Din, ikincil bir konumda, daha çok işlevsel olarak ele alındı. Din, devletle girilecek ilişkide bir ‘araç’ olarak işlev gördü. Hiçbir zaman toplumsal refahtan gereken payı alamadığı için, hiçbir zaman iktidarda belirleyici, bürokrasiyi çekip çevirici bir konumda bulunamadığı için, Anadolu insanı, sürekli bunların ezikliğini ve yoksunluğunu yaşadı. İktidar ve zenginlik karşısında ister istemez oluşan duygusal ve zihinsel zaaf, tarih boyunca bir ukde olarak varlığını korudu ve toplumsal hafızada paslı bir çivi gibi durdu. Eğer Freud’un kavramlarına itibar edecek olursak, Anadolu realitesinin ‘toplumsal biliçaltı’nda ‘servet ve iktidardan yoksunluk’ hep bir kompleks olarak dipdiri kaldı.

Cumhuriyet’le birlikte servet ve iktidar paylaşımının tekelleşmesi, İstanbul ve İzmir kaynaklı ‘bir Cumhuriyet burjuvazisi’ meydana getirdi. Bu elit yapı, kendi içinde sosyetesini de doğurdu. Bu sosyetenin içinden, rejimin dümen suyuna girmiş, ham kitleleri bu düzenin kalıbına sokmakla vazifeli, yazar, şair, ideolog, aydın kanaat önderleri de türemiştir. Buna karşın, dindarların, medrese ve tekkeden gelen alim ve ariflerin temsil ettiği ilim geleneği dumura uğramış vaziyetteydi. Dolayısıyla, Anadolu insanına kanaat önderliği edecek alimler, ya rejime boyun eğmek zorunda bırakılmış (Elmalılı Hamdi Yazır gibi), ya rejimin saflarına geçmiş (Şemseddin Günaltay gibi) ya da büyük bir baskıya maruz kalarak sindirilmeye çalışılmıştır (Bediüzzaman Said Nursi gibi. Gerçi Said Nursi, Eski Said’den Yeni Said’e geçişiyle, Nur Risalelerini telif etmek suretiyle, din dilini, Medeniyet biçimini memleket insanına yepyeni bir yorumla sunarak mücadele etme yolunu seçmiş ve dinin itikadi esaslarını bir Medeniyet’i yeniden inşa edecek biçimde yeniden sunmuş, İslam düşüncesi geleneği ile bugünün yegane köprüsü olma vazifesini deruhte etmiştir.)

1950’li yıllardan sonra, kısmi özgürleşme ile birlikte, İstanbul ve İzmir burjuvazisine karşı yönünü Anadolu’ya dönmüş kimi yazar, şair ve düşünürler, kanaat önderliğini üstlenmeye başlamıştır. (Necip Fazıl Kısakürek, Nurettin Topçu vb. gibi.) Bu yeni kanaat önderlerinin iki temel handikapı vardı: Birincisi, Anadolu realitesini tam anlamıyla İslami kabul etmenin naiv romantizmi. İkincisi, din anlayışını sadece rejimle doğrudan mücadele şeklinde reaksiyoner tarzda algılama ve politik düzlemde temsil etmeye çalışma gayesi.

Böylece, rejimin imkanlarına sahip olunursa, ‘Düşmanının silahıyla silahlanılırsa’ yeniden bir İslam devletinde yaşamak, ‘şanlı tarihimiz’de olduğu gibi üç kıtada at koşturmak mümkün olacaktı. Anadolu realitesini İslamileşmenin modeli olarak sunmak, tarihten gelen servet ve iktidar açlığına kapı açtı ve bu durum din algısını daha çok politik bir zemine çekti. Ortaya, devlet odaklı düşünen, agresif (haklı olarak), din ile nisbetini ‘iman’ odaklı değil ‘İslam’ odaklı kuran samimi ama sloganik bir dindar tipolojisi çıktı. Dini duruşunu sadece rejimin görünen aygıtlarına karşı konuşlandırmış, bu aygıtlara sahip olduğunda toplumu yukarıdan aşağıya İslamileştireceğine inanan, bu nedenle medyaya, siyasi otoriteye ve sermaye birikimine çok vurgu yapan yarı devrimci bir zihniyet teşekkül etti. Bu devrimci zihniyetin karşısında imiş gibi gözüken evrimci İslami anlayış da, rejime karşı aynı zaafları (iktidar, medya, sermaye) besliyordu.

Gelinen noktada, 1980’lerin kendine özgü koşullarında, servet ve iktidar açlığı çeken, gizli- bastırılmış dünyevi taleplerini dini talepler şeklinde somutlaştıran bu dindar kitle, ‘düşmanının silahıyla silahlandı’, servet ve iktidara kavuştu, servet ve iktidarın dönüştürücü gücü karşısında taklidi iman ve reaksiyoner İslam anlayışları tutunamadı, dönüşüm tamamlandı ve İslamcı burjuva, burjuva ahlakının göstergelerini de üzerinde taşıyarak  doğdu.

(Devam edecek…)

Yusuf Özkan Özburun - Haber 7
ozkanozburun@hotmail.com

Yorumlar6

  • cihann 12 yıl önce Şikayet Et
    Ve Üstten Aşağı Değitirecekken Batılılaşan İslamcılık. Hocam emeğinize sağlık.Bir noktada önemli. yazarlık ve alimlik farkını bilmeyen ve batılı ifadelerle yazı yazmayı becerince islama hizmet ettiğini düşünen islamcı burjuva hokkabazlığıda var.Sizi tenzih ederim.Cihat marşı söyleyenlerden kimse cihada gitmeyip para kazanıyorsa , medineye aşk ilahileri söyleyenler o kadar rant ve paraya rağmen medineye gitmiyorlarsa , haramdan kurtularak helalin devletini kurma siyasetçileri haksızlık ve mahremiyeti hiçe sayıyorlarsa bu burjuva varolacaktır.Bana göre çözüm tevhidi bakışaçısyla geliştirilen zühttür.Ama cihadı küstürmemek kaydıyla ..
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • baybars can 12 yıl önce Şikayet Et
    burjuvanın en berbatı.... brujuvanın en berbatı,türkiyedeki burjuvasının bütün hastalıklarını taşıyorlar hemde abartısıyla neyazıkki,halkını ve kendi tabanını hro ve hakir gören,şehrin yada ülkenin ulularında gelecek gören,insani ve islami değerlere önem vermeyen,kibirli bir topluluk,ben şahsen kulaklarıma ve gözlerime inanamıyacam adeta şok olacak olaylarada şahit oluyorum bu adamların,adamlar sapkın ilişkileri dahi normal görüyorlar,kendi ellerinden tutularak o noktalara getirildiler ama kendi tabanlarının cevherlerinin elinden tutmak bir kenara yüzlerine bile bakmıyorlar,ne yazıkki,allah ıslah etsin demekten başka diyecek birşey yok,kerameti kendinden görüp herkes bana muhtaç gözü ile bakan bir güruh,kimse vazgeçilmez değil,batı değerlerini müslümanlara enjekte etmeye çalışan bir insanlar bunlar ne deyim çok hızlı demirelleştiler,ampirik bir durum.
    Cevapla
  • mermus 12 yıl önce Şikayet Et
    Biri yer biri bakar, kıyamet bundan kopar.. Ama bunu söylemek ayıptır.Hem ayıptır hem de kıyameti kopartırken ölüme götürecek adam bulamazsın.Bunun yerine kıyameti; din adına, ideoloji adına, milliyet adına, ırk adına vs. kopartırsın.Sonra da birileri gelir sana karşı kıyameti kopartır, bu böyle sürer gider...
    Cevapla
  • İbrahim Dursun 12 yıl önce Şikayet Et
    İSLAM..TÜRKMEN..Burjuvazi ve ANADOLU İSLAM MEDENİYETİ HAKKINDA.-2/Düzeltme. İslam gerçek anlamda asr-ı saadette yaşanmıştır..Yani toplam olarak 30-40 yıl civarı.Geçen zaman içinde sonradan gelenlerin çeşitli nedenlerle yavaş yaval gevşedikleri ve islamın saf/nurlu berrak yolundan az ya da çok saptıkları unutulmamalıdır.Ve hala sapmalar devam etmektedir.Bütün bu gerçekler düşünüldüğünde Anadoludaki İslam Medeniyeti hakkndaki İLK parağrafınız çok acımasız ve insafsız gibi geldi..İslamlaşmaktan maksat Allah ın (cc)emir ve yasaklarına uymaksa,yazınızın ilk parağrafı şehitlerin ve mücahitlerin ruhlarını incitici olduğu kanaatindeyim..Tarihi çevirip bir film gibi seyretme imkanımız olsa, sanırım yazdıklarınızdan utanacaksınız...Belkide ,zamanımızdaki islamcı geçinenlerinin sancısı bu..Yaşayamamak..Ve geçmişi eleştirerek avunmak..VesSelam
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • İbrahim Dursun 12 yıl önce Şikayet Et
    İSLAM..TÜRKMEN..BURJUVAZİ VE ANADO İSLULAM MEDENİYETİ HAKKINDA.-2.. İslam gerçek anlamda asr-ı saadette yaşanmıştır..Yani toplam olarak 30-40 yıl civarı.Geçen zaman içinde sonradan gelenlerin çeşitli nedenlerle yavaş yaval gevşedikleri ve islamın saf/nurlu berrak yolundan az ya da çok saptıkları unutulmamalıdır.Ve hala sapmalar devam etmektedir.Bütün bu gerçekler düşünüldüğünde Anadoludaki İslam Medeniyeti hakkndaki İLK parağrafınız çok acımasız ve insafsız gibi geldi..İslamlaşmaktan maksat Allah ın (cc)emir ve yasaklarına uymaksa,yazınızın ilk parağrafı şehitlerin ve mücahitlerin ruhlarını incitici olduğu kanaatindeyim..Tarihi çevirip bir film gibi seyretme imkanımız olsa, sanırım yazdıklarınızdan utanacaksınız...Belkide ,zamanımızdaki islamcı geçinenlerinin sancısı bu..Yaşayamamak..Ve geçmişi eleştirerek avunmak..VesSelam
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat