Mahya gibi bir sanattan siyaset uzak kalamazdı

Prof. Dr. İsmail Kara, yeni kitabı ‘Mahya’da tarihte ve günümüzde mahyaların kullanımını anlattı.

Mahya gibi bir sanattan siyaset uzak kalamazdı
Mahya gibi bir sanattan siyaset uzak kalamazdı
GİRİŞ 01.07.2016 13:54 GÜNCELLEME 01.07.2016 13:54

Ramazan deyince akla ilk gelenlerden biri de şüphesiz ki mahyalar… Cumhuriyet döneminde mahyaların kullanımı konusunda yaptığı çalışmalarıyla dikkat çeken Prof. Dr. İsmail Kara, bu kez mahyanın kitabını yazdı. Dergah Yayınları’ndan çıkan ‘Mahya’ adlı kitabın üst başlığı ‘Müslüman İstanbul’a Mahsus Bir Gelenek’. “Bu görkemli teknikten siyasetin uzak kalması mümkün değildi” diyen Kara ile kitabını konuştuk.

200 GÖRSEL VAR

Mahyalara dair çalışmalarınız daha önce de dikkat çekmişti. Bu kitapla ne yapmak istiyorsunuz?

Düşünce tarihiyle ilgilenen biri olarak mahyalara dair ilk ilgim din-siyaset ilişkileri üzerinden başladı. Esas itibariyle dinî olan bir şey camiler, minareler üzerinden, nuru ve ışığı kullanarak; topluma, şehire, insanların hafızasına nasıl nüfuz ediyor, kendini nasıl yenileyip sürdürüyor, etki sahasını nasıl genişletiyor, sonra nasıl siyasallaşıyor, hatta Cumhuriyet devrinde nasıl ideolojik bir mahiyet kazanıyor? Sorular bunlardı. Fakat düşünce ağırlıklı bu soruların tam cevabını verebilmek için mahyanın bütün yönleriyle ilgilenmek lazım. Ben de öyle yaptım; mahya folklorundan edebiyatına, tarihine, mimari, estetik ve teknik özelliklerine kadar bütünüyle ilgilendim. Kitapta 200’e yakın görsel eşliğinde bu alanların hepsi var.

Peki mahya geleneğinin çıkış noktası nedir?

Ramazanlarda, mübarek gecelerde camileri, tekkeleri, türbeleri aydınlatmak, isterseniz nurlandırmak diyelim, geleneği İslâm tarihinde çok eskiye gider. Bu gelenek mahalleye, şehre de yayılıyor. Minare de nurlandırma, aydınlatma yeri demek. Fakat bugün mahya deyince anladığımız şey Müslüman İstanbul’a mahsus bir gelenektir. Bunun altının çizilmesi lazım. Bu aynı zamanda Osmanlı Türklerinin dinî, siyasî ve kültürel bir keşfi ve başarısıdır. Yabancı seyyahların deyişiyle söylersek Osmanlı Türkleri bu yolla kendilerinden önceki İslâm şehirlerine fark atmış, onlardan yukarıya çıkmışlardır. İstanbul’un topoğrafyası, denizleri, minare yapısı da bu görkemi ve etkiyi arttırmıştır. Mahya estetiğine bu kadar önem ve emek verilmesi de bu görkemle alakalı herhalde. Onun için Eyüp Camisi’nin minareleri Lale Devri’nde mahyaya uygun hale getiriliyor. Her cami, her minare mahya için uygun olmaz.

Bir dönem insanlar, “Mahyada bu gece ne yazıyor acaba?” diye merak içinde olurlarmış rivayetlere göre. Gerçekten bu kadar dikkate alınır mıydı mahyalar bir zamanlar?

Bugünkü aydınlatma teknikleriyle bunu anlamak hayli zor. Akşam namazından sonra şehirlerin karanlığa büründüğünü hesaba katarsanız Süleymaniye, Yeni Camii yahut Sultanahmet’te yanan bir mahyanın ne kadar büyük bir ışık hüzmesi ve beklenti doğuran, ilgi ile beklenen bir şey olduğunu kestirebilirsiniz. Bütün hatırat metinlerinde bu var; yediden yetmişe herkes bu akşam mahyada nasıl bir şeyle karşılaşacağız diye merak ediyor, pencerelere üşüşüyor.

DOĞRUDAN MESAJ

‘Göğe yazı yazma sanatı ‘ diye adlandırılıyor mahya…

Bir defa bu yazı meselesine bir açıklık getirelim. Mahyanın tamamen yazıya, yazılı ifadeye dönüşmesinin tarihi 19’uncu yüzyılın ilk çeyreğinden öteye gitmiyor. Ondan önce şimdiki mahya yazılarının yerinde şekiller, çizimler var. Çiçek, köprü, fıskıye, kuş, köşk ve balıklar resmediliyor mahyalarda. Bir de kaftanlama denen türde mahya çeşitleri var; minare yukarıdan aşağıya çizgiler halinde aydınlatılıyor veya kubbeler yine çizgiler halinde kandillerle donatılıyor. Bir de caminin içinde kurulan iç mahya var. Yazıya geçme bence modernleşme süreçleriyle de alakalı bir şey; daha doğrudan ve açık mesaj veriyor. Savaşlar, göçler, fakirlik de doğrudan yardım taleplerine ihtiyacı arttırıyor. Böylece giderek mahyalar dinî ve estetik olduğu kadar sosyal hatta siyasî bir önem ve içerik kazanıyor, daha doğrudan insanlara hitap ediyor, onları bir şeye, bir hissiyata, bir katılıma çağırıyor.

CUMHURİYET DEVRİNDE İDEOLOJİKLEŞTİ

‘Yaşasın Cumhuriyet’, ‘Müslümanlar Cumhuriyetperverdir’, ‘Atatürk’, ‘Var Ol İnönü’ gibi mahyaların varlığına daha önce yine siz dikkat çekmiştiniz. Kitabınızda da görselleriyle birlikte daha geniş olarak yer alıyor bu bahisler ve fotoğraflar. Buna o dönemlerde karar veren merciler nasıl bir saikle mahyaları araçsallaştırdı?

Önce şunu söylemek lazım; bu kadar görkemli ve etkileyici bir teknikten siyasetin kendisini uzak tutması, ondan müstağni kalması mümkün değil bence. Dün de bu gün de… Zaten bu açık siyasallaşma dediğimiz unsurlar Osmanlıların son döneminde, hususen II. Meşrutiyet yıllarında başlıyor, mütareke ve milli mücadele yıllarında kuvvetleniyor, Cumhuriyet devrinde daha fazla ideolojikleşiyor. Fakat yine de her dönemde dinî muhtevalı, ahlâka davet eden, mahyaların sayısı her zaman diğerlerinden daha fazla olmuştur.

2009'DA YAPILANLARIN SIRRI

Siyasi mahyalar genelde Edirne Selimiye Camii’ne asılırmış. Neden İstanbul değildi?

Bu tam doğru değil, İstanbul’da da siyasi mahyalar kuruluyor. Kitapta da örnekleri var. Fakat ‘Atatürk’, ‘Var ol İnönü’ mahyalarının İstanbul’da da kurulduğuna dair bilgi ve fotoğraf elimizde yok, sadece Edirne Selimiye’de var. Bu da bazı şeylere dikkat edildiğini gösterir.

2009 yılında, Ergenekon davasının başladığı; ordu ile AK Parti iktidarının arasının bir hayli gergin olduğu günlerde orduyu taltif eden mahyalar asılmıştı. Buna karar veren akıl kimdi biliyor musunuz?

Bu aklın, bu odağın kim olduğu hâlâ bilinmiyor veya ben bilmiyorum. Bulup ortaya çıkarılmadı. 5 Ekim akşamı birden ‘Ordumuza şükran borçluyuz’, ‘Önce Vatan’, ‘Milli birlik esastır’, ‘Ne mutlu Türküm diyene’ mahyalarıyla karşılaştı İstanbul. 6 Ekim İstanbul’un kurtuluşu, onun mahyaları. Fakat o zaman mahyalara karar veren heyetin İstanbul valisinin başkanlığında toplandığını, toplantıya İstanbul Müftülüğü’nden de bir yetkilinin katıldığını biliyoruz.

KAYNAK: KARAR
YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
İsrail'den itiraf: Keyifle izledim, Mescid-i Aksa’yı neredeyse yerle bir ediyordu
Katil İsrail gece sivllerin olduğu çadırı vurdu! Hepsi çocuk...