MHP'de ayrışma yok!

MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Mersin Milletvekili Oktay Öztürk, Anayasa değişikliği, referandum süreci ve MHP'nin duruşu konusunda önemli açıklamalarda bulundu.

MHP'de ayrışma yok!
MHP'de ayrışma yok!
GİRİŞ 07.03.2017 12:15 GÜNCELLEME 07.03.2017 17:22
Bu Habere 30 Yorum Yapılmış

Ezgi Aşık/Haber7

MHP Mersin Milletvekili Oktay Öztürk ile referanduma sunulan anayasa değişikliğinde sürecine nasıl gelindiğini, süreci etkileyen hususları ve MHP'nin referandumda izleyeceği propaganda üzerine konuştuk.

İşte MHP'li Oktay Öztürk'ün Haber7'ye özel yaptığı açıklamaları

“BU KİŞİLERİN PARTİMİZLE ALAKASI YOKTUR”

*Muhalif MHP’liler “Hayır kampanyası” yürüyorlar. Muhalif MHP’liler tabanda ne kadar etkili?

Burada Muhalif MHP’li kavramına bir netlik kazandırmam lazım. Birincisi muhalif MHP'li diye kamuoyuna servis edilen veya kendini böyle takdim eden bir grup vardır ki bu kişilerin partimizle bir alakası yoktur. Bu kişilerin MHP’nin sembolünü, adını kullanmaları, “Milliyetçi”, “Ülkücü” gibi sıfatlarla ortada dolaşmaları veya dolaştırılmaları onları bu partinin bir parçası yapmaz, parti adına söz söyleme hakkı vermez. O yüzden MHP adını kullanamayacak veya MHP adına söz söyleyemeyecek kişi veya yapıların ne yaptığı çok da bizi ilgilendirmemektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı, Genel Merkez, İl ve İlçe teşkilatları ve tüm mensuplarıyla bir bütün olup bu bütünlüğün gereği olarak fikir ve inanç birliği içerisinde referandumda EVET oyu verilmesi için faaliyet göstermektedir.

“MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİNDE AYRIŞMA YOKTUR!”

*MHP tabanı (ülkü ocakları) referanduma “hayır” diyecekler böyle bir bilgi kirliliği var. Siz ne düşünüyorsunuz? Taban ne diyor?

Bir önceki soruya verdiğim cevap aslında bu soruya da yanıt olabilir. Ancak sorunuzun içerisinde MHP tabanı ve Ülkü Ocakları ifadesini kullandığınız için bir düzeltme yapmakta fayda vardır. Ülkü Ocakları Eğitim Ve Kültür Vakfı misyonu ve vizyonu belli, Türk Milleti tarafından da duruşu ve gelenekleri malum bir kuruluştur. Kuralları, töresi ve geleneği olan, genel merkezi ve genel başkanı belli bir kuruluşun görüşünü öğrenmek için onu temsile yetkili kişi veya kişilerin açıklamalarına bakmak lazımdır.

“YARATILAN ALGININ SAHTE OLDUĞU 16 NİSAN’DA BELLİ OLACAK”

MHP tabanı konusuna da gelince her siyasi partide olduğu gibi o partiye daha evvel oy veya gönül vermiş kişilerden farklı fikirlere sahip olanlar mutlaka olacaktır. Ancak Milliyetçi Hareket Partisi’ne oy veya gönül vermiş kişiler ile partisinin EVET kararı arasında bir ayrışma veya bölünme yoktur. Ülkücüler şu anda partileri MHP’nin, gündelik-tahterevalli siyaseti anlayışının değil “vatan”, “millet”, “devlet” ve “cumhuriyet”in varlığı ve birliği bilincinde bir siyaset anlayışı yürüttüklerinin farkındalar. MHP bilincinde ve çizgisinde en ufak sapma olmadan ve fakat diğer partilerin ülke meselelerindeki hatalarını kabul ettire ettire Türk Siyaseti’nin başat ve etkin partisi haline gelmiş durumdadır ki sizin taban dediğiniz kesim bununla gurur duymaktadır. Ülkücüler partisinin ve liderinin politikalarının gayet de bilincinde olarak bunlara bağlı ve benimsemiş bir vaziyette 16 Nisan’da oylarını kullanmaya gidecekler. Bu anlamda yaratılan algıların ne denli sahte olduğu da 16 Nisan’da belli olacaktır.

“GEREK GÖRÜLMESİ HALİNDE ORTAK ÇALIŞMA YAPILABİLİR”

*AK Parti ve MHP referandum da nasıl bir propaganda yürütecek?

Sayın genel başkanımız referandum için kendi siyasi usul ve anlayışımızla kendi propagandamızı ayrı olarak yapacağımızı açıkça beyan etmiştir.

Sadece şunu belirtmek gerekebilir ki geçtiğimiz günlerde sayın genel başkanımız Devlet Bahçeli'nin teşkilatlara göndermiş olduğu genelge metninin içerisinden bir kısım cımbızla çekilip servis edilerek yine AK Parti ile MHP referandumda ortak propaganda faaliyeti yapacak gibi bir bilgi kirliliğine yol açılmaya çalışılmıştır. Aslında o genelgede bile Milliyetçi Hareket Partisi’nin 16 Nisan referandumuna kendi imkân ve kabiliyetleriyle hazırlanacağı yazmaktadır. Lakin referandumda aynı tercihler içinde bulunacağımız siyasi partilerle de gerek görülmesi halinde ortak çalışmalar yapılabileceği belirtilmiştir. Bu kısa sürede böyle önemli bir konuda politikamızı anlatmak bazı güçlüklerle karşılaşabileceğinden bu tip ortak çalışmaların yürütülmesi icap edebilir ama az önce söylediğim ve genel başkanımızın teşkilatlara gönderdiği genelgede de yer aldığı üzere Milliyetçi Hareket Partisi 16 Nisan referandumuna kendi imkân ve kabiliyetleri ile ve yine kendi usul, ilke ve siyasi üslubunca gidecektir. 

Partimizin yapacağı propaganda konusuna gelince. Bu çerçevede merkez yönetim kurulu merkez disiplin kurulu üyeleri, başkanlık divanı üyesi ve milletvekillerinin katıldığı kapalı salon toplantıları yapılmıştır ve yapılmaya devam etmektedir.

Yine her dönemde olduğu gibi referanduma giderken de kampanya çalışmaları afişlerle, broşürlerle, kitapçıklarla ve kampanya müzikleri ile desteklenecektir.

“BU ÜLKE İÇİN BİR YEMİNİMİZ VAR, VAZGEÇİLEMEZ”

Daha önce de kamuoyuna açıklandığı üzere MHP’nin kampanya sırasında kullanacağı ana slogan, "Bu ülke için bir yeminimiz var, vazgeçilemez." dir. Kampanya süresince Milliyetçi Ülkücü hareketin başta teşkilat mensupları olmak üzere her bir üyesi hareketimizin Türk milletine verdiği sözü tutmak adına verdiği EVET kararını anlatacaktır.

“KÜRESEL PLANLARIN TARİHİN ÇÖPLÜĞÜNE ATILMASINDA ÖNEMLİ BİR AŞAMA”

*Türkiye’de bir sistem değişikliği yaşanıyor. 16 Nisan’da “Evet” ile Türkiye’de neler değişecek? Sistem neden önemli?

Esasen bu soruya ilgisi sebebiyle farklı bir boyuta da işaret etmek suretiyle cevap vermek istiyorum. 16 Nisan’da referandumda oylanacak Anayasa Değişikliğinin rejimi değiştirdiği, yok ettiği gibi bir iddia var. Bu doğru değil aksine bu değişiklikle rejim diye tabir edilen Cumhuriyetimiz atlattığı onca badireden sonra Milliyetçi Hareket Partisi’nin siyasi hamlesi ile Anayasadaki yerini ve mevcudiyetini sağlamlaştırmaktadır. Hatırlayınız 24. Yasama Dönemi Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmaları –ki ben de partimizi temsilen o komisyonda yer aldım.- esnasında rejimin Cumhuriyet olduğunun Anayasada yazdığı maddenin de bulunduğu ilk 4 madde değiştirilmek istendi. Zira CHP de dâhil bizim Türk’lüğümüzün, bayrağımızın, üniter yapımızın, İstiklal Marşı’mızın, başkentimiz Ankara’nın yer aldığı ilk 4 madde değişiklik tekliflerinin konusu oldu. Biz o zaman hangi maksatla olursa olsun bu ilk 4 maddede bir kelimelik basit bir değişikliğin bile bizi ülke ve milletçe biz yapan değerler duvarından bir tuğla çekmek olacağını ve önüne gelenin daha fazla tuğla çekme cüretinde bulunabileceği tehlikesinin önünün açılacağını ifade edip, bunu önlemiştik. O dönem bu ilk dört maddeyi değiştirme ihanetini veya gafletini gösterenler şimdi rejim elden gidiyor diye yaygara koparıyorlar. Üstelik 16 Nisanda referandumda oylanacak metinde ilk 4 maddede değişiklik yapan bir düzenleme bile yokken. Türklüğümüzü, milletimizin varlığı ve birliğini, ülkesi ile bölünmez bütünlüğünü, Cumhuriyetimizi içeren ilk 4 madde bu referandumda oylanmayacaktır. Vatandaşlarımız bu bahisle alakalı olarak sadece hükümet etme sistemi ile ilgili oy verecektir.

"SİSTEM DEĞİŞİKLİĞİ DEĞİL SİSTEM NETLEŞTİRİLMESİ"

Sisteme gelince. Sorunuz esasen bir sistem değişikliği yaşanıyor şeklinde. Ama ben bunu bir sistem değişikliği değil sistem netleştirmesi olarak ifade etmek isterim. Mevcut Anayasa parlamenter sistemi esas alan bir hükümet etme modeli benimsemişse de daha baştan bir parlamenter sistemde olmaması gerektiği kadar yetkili bir cumhurbaşkanı öngörmüştür. Bu kadar yetkiye sahip bir cumhurbaşkanına ise neredeyse suçlanması imkânsız bir denetleme sistemiyle vatana ihanet suçu hariç hiçbir sorumluluk yüklenmemiştir. Bir de bu çok yetkili ama sorumluluğu olmayan cumhurbaşkanını 2007 referandumu ile halkın seçeceği düzenlemesini getirmek suretiyle seçimle gelmiş olmanın verdiği meşruiyetle güçlendirince ortaya kriz ve belirsizlik dolu bir sistem çıkmış oldu. Bunun olumsuz fiili sonuçlarını da milletçe görüp yaşadık. 7 Haziran 2016 seçimlerine giderken tarafsızlığı anayasada hüküm altına alınmış Cumhurbaşkanı bir siyasi partiye vekil ve oy istedi, miting yaptı. Bu konuyla ilgili Yüksek Seçim Kurulu dâhil değişik kurumlar müracaatlara rağmen hiçbir şey yapamadı. Genel başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin de belirttiği gibi fiili durum sonlandırılamadı ve Anayasa sürekli devletin başı olan Cumhurbaşkanı dâhil çiğnenebilir bir hukuk metni haline indirgendi.

15 TEMMUZUN ETKİSİ

Öte yandan 15 Temmuz gecesi milletçe kanlı ve hain olayı yaşadık. Ne var ki yine hiçbir kitleye nasip olmayacak hasletlerle milletimiz kendini ve devletini bu kanlı kalkışmanın önüne bedenini koyarak korudu ve var olacağını bir kere daha kanı ile imzalayarak tarihe deklare etti. 15 Temmuz şunu ortaya çıkardı ki artık bu ülkenin suni gündemlerle gerilmeye iktidar-ana muhalefet arasında sıkışıp kalan tahterevalli siyasetine ve bu suretle ötekileşmeye ayıracak vakti kalmadı. Derhal birlik olunmalı iç ve dış hain emel sahiplerine karşı bu ruhla mücadele edilmeliydi. Buna elbette Türk Milliyetçileri olarak seyirci kalamazdık. Ülkemizin, bölgesel ve küresel ölçekte içinde bulunduğu coğrafyanın gerçekleri ile milliyetçi bir bilinçle milletimiz ve devletimizin bekası için sorumluluk almak adına harekete geçtik.

Bu kara tabloda ülkenin hükümet etme modeli en önemli faktörken bunun tartışma olmaktan çıkması gerekmektedir. Bu çerçevede milletin varlık ve birlik için ortaya koyduğu iradeyi yönetim sistemi de tamamlamalı ve hayata geçirebilmelidir. Bu yapılırken de bu model bizi biz yapan değerlerin Anayasal zemini olan ilk 4 maddelik sütunun üzerine oturmalıdır.

İşte 16 Nisan’da yapılacak referandumda sonucun evet çıkması halinde oluşacak yeni hükümet etme modeli hem millet ve devletin bekası için atılacak adımlar bakımından elzemdir hem de kişiler üzerinden yapılan siyasi tahterevalli sisteminin ve bu sistemden beslenmeye alışmış bir takım figürlerin ve tartışmaların sona ermesi küresel bir takım planların ise tarihin çöplüğüne atılmasının önemli bir aşaması demektir.

“SİYASET KURUMU ÇÖZÜM KURUMUDUR”

*Yeni sisteme muhalefetin bakışını konuşmak istiyorum. MHP değişimden yana, CHP-HDP “hayırcı”. CHP-HDP yeni sisteme neden muhalif?

Az önce bu konudan biraz bahsettim. Unutulmamalıdır ki siyaset kurumu çözüm kurumudur. Gerilim ve ötekileştirme alanları oluşturan bir kurum değildir. Lakin 15 Temmuz gecesine kadar ülkemizde uzun yıllar sürekli iktidar-ana muhalefet ağırlıklı bir tahterevalli siyaseti ortamı oluşmuş, siyaset kurumu ülkesinin, milletinin ve devletinin sorunlarına çözüm bulma misyonundan uzaklaşmıştır. Aslında bu gerilim ve ötekileştirme ortamıdır ki bizi 15 Temmuz’a getirmiştir. Dikkatinizi çekmek isterim tahterevalli iki uçludur. İktidar oluşan tablodan sorumludur ancak buna hiçbir çözüm üretemeyen ana muhalefet de bir o kadar sorumludur.

CHP TAVRINI GÖZDEN GEÇİRMELİ

Sistemdeki en önemli belirsizlik Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi düzenlemesinin getirilmesi ile oluştu. Peki, bu düzenlemenin getirilmesinden önceki sürecin baş mimarı kimdir? 2007’deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki 367 Krizine ve bu krizle meclis cumhurbaşkanını seçemediği için ülkenin erken seçime gitmesine sebep olan kim? Cevap CHP. Cumhurbaşkanını seçemeyen bir meclis algısı ile Cumhuriyet Mitingleri adı altında yürütülen tahterevalli gerginliğinin bir ucu iktidarken öbür ucu kim? Cevap CHP Bu gerginliğin sonucu AK Parti’nin getirdiği Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi eksenine oturan Anayasa Değişikliğinin referandumda kabul edilmesinin müsebbibi kim? Cevap CHP Şimdi bu örnekleri çoğaltabiliriz lakin görüldüğü gibi bizi 15 Temmuz gecesine getiren gerilim ve ötekileştirmenin bir ucunda hep ana muhalefet partisi CHP var. CHP’nin, milleti ve devleti için elini değil gövdesini taşın altına koyan MHP ile ilgilenmeyi bırakıp mevcut sistemi işletmek yerine kilitlemek yoluna giden ve her defasında tahterevallinin öbür ucu olmaktan ötesine cesaret edemeyen tavrını gözden geçirmesi gerekmektedir.

Nitekim 16 Nisan’da referandumda oylanacak Anayasa Değişikliği’nin ana sebeplerinden biri yukarıda izah ettiğimiz çerçevede hükümet etme sisteminde belirsizliğe yol açan bu çatlaklardır ve bu çatlaklar bir ucu CHP olan gerilim ve tıkama siyasetinin bir sonucudur.

Ayrıca sayın genel başkanımız milletin hakemliğine sunulacak olan Anayasa Değişikliği çalışmalarına başlamadan önce CHP’nin de çalışmalara katılmasının önemli olduğunu açıkça beyan etmiştir. Ancak CHP sürece seyirci kalmamak yerine alışkın olduğu siyasi tarza uygun olarak yine tahterevallinin diğer ucu olmayı seçmiştir.

DURUŞUMUZ ORTADADIR

HDP konusunda çok fazla bir şey söylemek istemiyorum. Bizim öteden beri PKK ve bu parti arasındaki ayniyeti ortaya koyan beyan ve duruşumuz ortadadır. Ne var ki terörle müzakere edilmez mücadele edilir uyarımız acı bedeller ödenmeden dikkate alınmış olsaydı zaten bu sorunuza HDP gibi bir başlık açmaya gerek kalmazdı.

"ARTIK SORUMLU BİR CUMHURBAŞKANI OLACAK"

-Kamuoyunda en çok tartışılan konu, cumhurbaşkanın yetkileri. Yeni sistemde cumhurbaşkanın yetkilerini ne olacak?

Daha önce de ifade ettiğim gibi şu anki sistemde Cumhurbaşkanı klasik bir parlamenter sistemdekinden kat be kat fazla yetkilere sahip. Ama buna karşılık neredeyse hiçbir sorumluluğu yok. Buna ilave olarak da başkanlık veya yarı başkanlık sisteminin devlet başkanı gibi halk tarafından seçilme meşruiyetine sahip. Referanduma sunulan anayasa değişikliğinde ise artık sorumlu bir cumhurbaşkanı olacak. Öyle ki cumhurbaşkanı sadece vatana ihanet değil “ayrım yapılmaksızın her suç bakımından” sorumlu olacak. Esasen anayasa değişikliği görüşmeleri esnasında AK Parti teklif olarak yine sadece “vatana ihanet suçu” bakımından bir sorumluluk teklif etmişse de MHP önerisi ile bu sadece vatana ihanet değil her suç tipi bakımından bir sorumluluğa dönüştürülmüştür. Bu sistemdeki belirsizliğin giderilmesi adına önemli bir MHP hamlesidir. Ayrıca Cumhurbaşkanı için bu sorumluluğun işletilmesinde meclisin salt çoğunluğunun önerge vermesi yeterlidir. Yine bu konudaki AK Parti teklifi üye tamsayısının 3/5’i iken MHP’nin müdahalesi ile bu “üye tamsayısının salt çoğunluğuna indirgenerek kolaylaştırılmıştır. Yine soruşturma açılması için AK Parti teklifi 2/3 iken MHP teklifi ile 3/5’e, yüce diana sevk için AK Parti teklifi 3/4 iken MHP teklifi ile 2/3’e ayrıca AK Parti teklifinde yargılamanın 3 ay içerisinde bitirilememesi halinde suçlamanın düşeceği yer alırken MHP teklifi ile bu süre 6 aya çıkarılmış, yine MHP teklifi ile hakkında soruşturma açılmasına karar verilen cumhurbaşkanının erken seçim kararı alamaması ile AK Parti teklifinde olmamasına rağmen hakkında mahkûmiyet kararı verilen cumhurbaşkanının görevinin sona ereceği hükmü anayasa metnine eklenmiştir. Görüldüğü gibi yeni düzenleme ile mevcut sistemde ne yaparsa yapsın sorumlu olmayan cumhurbaşkanından suç ayrımı gözetilmeksizin sorumlu tutulabilecek bir cumhurbaşkanı söz konusu olmaktadır.

Mevcut anayasada bulunmayıp da değişiklik metnin de bulunan diğer yetkilere baktığımızda ise tabii ki cumhurbaşkanının en temel yetkisi sistemin zorunlu sonucu olarak yürütme yetkisidir. Bu yetkiyi de cumhurbaşkanı, kararname çıkararak kullanabilecektir. Bu kararname konusu çok tartışıldı. Mesnetsiz bir şekilde cumhurbaşkanının kararname ile her şeyi yapabileceği hatta ülkenin belli bir bölgesine özerklik verebileceği bile gülünç bir şekilde iddia edildi. Oysa yeni sistemde cumhurbaşkanı kararname çıkarma yetkisini sadece yürütme alanındaki görev ve yetkileri ile sınırlı olarak çıkarabilecektir. Bu ilk ve en temel sınırdır. Ayrıca Cumhurbaşkanı Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenemeyecektir. Burada bir MHP müdahalesinden bahsetmek gerekir ki o da AK Parti’nin ilk getirdiği teklifte bu husus “kişi hak ve hürriyetleri ile siyasi hak ve hürriyetlerin” kararname ile düzenlenememesi şeklindeyken MHP’nin teklifi ile kişi hak ve hürriyetleri konusundaki bu güvence alanı genişleyerek net bir tarifle değişiklik metnindeki son halini almıştır. Yine Cumhurbaşkanı kanunla açıkça düzenlenen konularda ve Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda kararname çıkaramayacaktır. Bu sınırlamada da MHP teklifi ile değişiklik metnine eklenmiş ve bu sayede meclisin yasama yetkisinin daraltılmasının önüne geçilmiştir. Ayrıca AK Parti teklifinde yok iken MHP teklifi ile bu kararnamelerin Anayasa Mahkemesi tarafından yargısal denetime tabi tutulması sağlanarak yasama yürütme yargı dengesinde yargının da fonksiyonelliğine işlerlik kazandırılmıştır.

-Cumhurbaşkanı meclisi fesih edebilecek mi? Yeni sistemde cumhurbaşkanın veto yetkisi nedir?

Bu soruda geçen meclisi fesih tabiri esasen tam doğru değil. Zira bu tabirin Anayasadaki karşılığı seçimlerin yenilenmesi kararıdır. Kamuoyunda meclisi fesih gibi bir yaklaşımla bu konu tartışıldığından esasen her sistemde var olan ve ancak belli durumlarda başvurulabilen seçimlerin yenilenmesi müessesesinin sistemdeki tıkanıklığı engellemeye yönelik bir müessese olduğu gözden kaçırılmaktadır. Konu sanki bir kişinin milletin meclisini fesih edip kapatabileceği gibi bir sıradanlığa indirgenmek istenmektedir.

“YENİ SİSTEM TBMM’İ GÜÇLENDİRİYOR”

Mevcut sistemimizde seçimlerin yenilenmesi yetkisi hükümetin kurulamaması veya güvenoyu alamaması hallerine bağlı olarak sadece cumhurbaşkanına tanınmış bir yetki iken yeni sistemde artık TBMM’ye de bu yetki verilmiştir. Bu durum yasama yetkisini kullanan TBMM’yi güçlendiren bir düzenlemedir. Ayrıca ister cumhurbaşkanı seçimlerin yenilenmesine karar versin ister TBMM karar versin; seçimlerin yenilenmesi kararını veren kendisinin de varlığına son vereceğinden bu yetkiyi öyle gelişigüzel kullanamayacak sistemin tıkandığı durumlarda ancak bu müesseseye başvurabilecektir.

Yeni sistemde cumhurbaşkanının veto yetkisi bakımından ise mevcut anayasadaki düzenleme aynen korunmaktadır. Ancak burada şöyle bir not düşebiliriz ki mevcut Anayasamızın 89. maddesinde yer alan “Türkiye Büyük Millet Meclisi, geri gönderilen kanunu aynen kabul ederse, kanun Cumhurbaşkanınca yayımlanır…” ibaresi AK Parti’nin 3/5 teklifine karşı MHP’nin müdahalesi ile salt çoğunluğu ile aynen kabul ederse, kanun Cumhurbaşkanınca yayımlanır” şeklinde kabul edilerek cumhurbaşkanına ağır bir veto yetkisi verilmeyerek TBMM’nin yasama yetkisi güçlendirilmiştir.

-Yeni sistemde meclisin durumu ne olacak?

Yeni sistemde mevcut sistemimizde olduğu gibi TBMM yasama görev ve yetkisini kullanmaya devam edecektir. Yeni sistemde artık başbakan ve bakanlar kurulu olmadığından “Bakanlar Kurulunu ve bakanları denetlemek; Bakanlar Kuruluna belli konularda kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermek” hariç yasamaya ilişkin görev ve yetkilerini kullanmaya aynen devam edecektir. Ancak yeni sistemde artık meclis 550 değil 600 milletvekilinden oluşacak, bu milletvekillerinin seçilme yaşı ise 21 değil 18’e indirilmiş olacaktır. Yeni sistemde artık yasama organı asli fonksiyonu olan kanun yapma yetkisini mevcut sistemdeki gibi yürütme ile birlikte değil aksine tek başına kullanacaktır. Malumunuz mevcut sistemde yasama ve yürütme erki iç içe geçmiş durumdadır. Başbakan ve bakanlar kurulu TBMM içerisinden çıkmaktadır. Bu iç içe geçmiş yapıda yasama başbakan ve bakanlar kurulunun(yürütmenin) fiili etkisi altındadır. Ülke gerçeğine baktığımızda da ise bu etki sürekli hükümetin getirmiş olduğu kanun tasarılarının kanunlaşması ile hat safhaya ulaşmaktadır.  Kanun teklifleri ise gündeme bile alınmamaktadır. Yeni sistemde yürütme yetkisini kullanan cumhurbaşkanının kanun tasarısı verme yetkisi yoktur. Artık kanun yapma fonksiyonu yasama organı olan TBMM bünyesinden çıkan kanun teklifi ile yalnızca TBMM tarafından yerine getirilecektir. Ayrıca meclis ve yürütme ayrı ayrı millet tarafından seçimle oluşacağından bu iki yapı arasındaki denge yasama lehine değişecektir. Aynı zamanda meclisin yani yasamanın cumhurbaşkanı yani yürütme üzerindeki denetim araçları ile de denge denetleme mekanizmasını işletebilecektir.

SORU ÖNERGESİNİN CEVAPLANMASINA 15 GÜNLÜK SÜRE

-Meclis denetimi nasıl olacak?

Yeni sistemde, TBMM’nin, “yürütme” üzerindeki denetim yolları “Gensoru” hariç “Meclis Araştırması”, “Genel Görüşme”, “Meclis Soruşturması” ve “Yazılı Soru Önergesi” şeklinde aynen muhafaza edilmektedir. Yeni sistemde yürütme artık seçimle geldiğinden ve meclis içerisinden çıkmadığından bu sebeple de meclisten güvenoyu almak gibi müessesenin olmasına gerek ve imkân olmadığından gensoru gibi bir denetim yoluna da ihtiyaç kalmamıştır.

Ayrıca meclisin denetim yolları bakımından da bazı yeniliklerle işlerliği artırılmaktadır. Buna göre fiiliyatta en çok başvurulan denetim yollarından biri olan yazılı soru önergesinin cevaplanması için 15 günlük bir süre getirilmektedir.

15 TEMMUZ HAİNLİĞİNE KARŞI ZORUNLU SONUÇ

-Yasama-yürütme-yargı nasıl şekillenecek?

Yeni sistemin en can alıcı noktası Yasamanın(TBMM’nin) ve Yürütmenin(Cumhurbaşkanının) ayrı ayrı milletçe seçilerek oluşmasıdır. Bu sistem, röportajın giriş kısmında belirttiğimiz gibi ülkemizi 15 Temmuza getiren sebeplerin ve 15 Temmuz hainliğine karşı Türk Milleti’nin ortaya koymuş olduğu varlık ve birlik iradesinin zorunlu sonucudur. Yani milletçe ortaya konulan bu irade artık yasama ve yürütmeye de net olarak yansıyacaktır. Az önce bahsettiğimiz gibi mevcut sistemde yürütme ve yasama iç içe geçmiş bir pratikte işlev görmekte, hatta yürütmenin yasama yani millet meclisi üzerindeki ağırlığı hükümet tasarılarından başka hiçbir şeyin kanunlaşamaması gibi bir fiiliyatla tavan yapmaktadır. Yeni sistemde artık yasama yürütme den ayrı ve asli fonksiyonu olan kanun yapma işlevini de tek başına yürüten bir organ haline gelmektedir. Ayrıca demokratik bir sistemde yer alması gereken tüm denetim araçları ile de yürütme üzerinde denge-denetim fonksiyonunu icra edebilecektir. Yine mevcut sistemde yer alan kanun hükmünde kararname sistemi ile delinen yasama yetkisi artık kanunla düzenlenen veya anayasanın kanunla düzenlenmesini münhasıran öngördüğü alanlardan başka yürütmenin kararname çıkaramayacak oluşu gerçeği karşısında yasama yetkisinin de net bir zemine kavuşacağı söylenebilir.

Öte yandan yürütme yetkisine sahip Cumhurbaşkanının hem yasama hem de yargı üzerinde mutlak yetkileri olduğu iddia edilse de az önce bahsettiğimiz ve yasamayı yürütmeden ayıran faktörlerin yanında TBMM seçimlerin yenilenmesi kararı almak suretiyle yürütmenin de(cumhurbaşkanının da) varlığına son verebileceği bir güce de kavuştuğu ortadadır.

Yürütmenin yargı üzerindeki etkisine gelince… Bir takım çevreler Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu daha doğrusu yeni sistemde Hâkimler Savcılar Kurulu’nun üye dağılımı ve atanması üzerinden, bu kurulu tek bir kişinin(cumhurbaşkanının) belirleyeceği bununla da yargıyı istediği gibi şekillendireceği yaygarası koparıyorlar. Ben de onlara soruyorum. Şu günlere gelene kadar mevcut sistemin içerisindeki bir yapı olan HSYK bağımsız ve tarafsız yargının teminatı olabildi mi? Diğer eleştirilerine istinaden şu soruları ekliyorum. Mevcut sistemde bu kurulun başkanı zaten Adalet Bakanı değil mi? Adalet Bakanlığı müsteşarı zaten bu kurulun üyesi değil mi? Mevcut Anayasa'da fazla fazla yetkili ve hiçbir sorumluluğu bulunmayan cumhurbaşkanı HSYK'ya üye seçemiyor mu? Tüm bunlar yeni mi getiriliyor? Hayır. Yeni getirilmiyor. Ama bir yenilik mevcut tabi bu yaygaracıların pek dillendirmediği bir konu. Bu yenilik HSYK üyelerinin TBMM tarafından seçilmesi düzenlemesidir. Gerçi buna da kılıf hazır. Zaten cumhurbaşkanının emrinde olan bir meclisin seçeceği üyelerin de de aslında cumhurbaşkanı tarafından seçileceği söyleniyor. HSYK ile ilgili tüm partilerin katıldığı onlarca kanuni düzenleme yapıldı ve bu kurul oyun tahtasına çevrildi. Bu kanuni düzenlemeler yapılırken hiçbir yapıcı ve çözüm üreten öneri veya mevcuda bir itiraz yok iken, zaten mevcutta cumhurbaşkanına tanınmış bir yetkinin yanına TBMM tarafından HSK'ya üye seçiminin konması yanlış diye ileri sürülüyor. Cumhurbaşkanını millet iradesi seçecek, TBMM'yi millet iradesi seçecek ama HSK'nın demokratik meşruiyeti millet iradesinden gelmeyecek. Bu iddia sahiplerinin içine düştüğü açık bir tutarsızlıktır. Bu yaklaşım ülkemizin içine sürüklendiği zor günlerin gerektirdiği sorumluluğa uygun olmayan bir davranış biçimidir. Yeni sistemde yargı erki gerek cumhurbaşkanı gerekse yardımcıları ve bakanları üzerinde her türlü suçtan dolayı yargılama yetkisine sahipken ayrıca cumhurbaşkanının çıkardığı kararnameleri de yargısal denetime tabi tutmak yetkisi ile donatılmışken sistemdeki işlevini yerine getirecektir

 

KAYNAK: HABER7
YORUMLAR 30
  • diyarıbekir 7 yıl önce Şikayet Et
    dava evet hayır davası değil.dava islam ile haç meselesidir. eğer merker benim cumhurbaşkanıma kanıma,engel oluyorsa,amerika,holanda,fransa,ititalya,enğel koyuyorsa.benim hayır demem onların gavurların yanında olmam anlamına gelmz mi VATAN bize sadece TÜRKİYE değil VATAN bize müebet ÜLKEDİR TURAN TURAN TURAN,REHBER KUR'AN kürdüm amma vatan söz konusu olursa can feda vatana
    Cevapla
  • Öngörü 7 yıl önce Şikayet Et
    Kim ne derse desin. Reis Erdoğan ve Türkmen beyi Bahçeli Türk-İslam Ülküsünü hayata geçirdiler. Buna bütün Türk ve Islam dünyasının ihtiyacı var. Muhalif Mhp lilerki Türk İslam Ülküsüne karşıdır onlar Türkçülük yaptığını zannederek aslında MOĞOL MİLİYETÇİLİĞİ yapmaktadırlar. Türk katili Moğol Cengizi severler. Türkçülüğü savunduğunu zanneden muhalif Moğol milliyetçileri Türk İslam ülkücülerini partiden kovmuşlardı. Bugünse Allah onları partinin dışında bıraktı. Çünkü onlar Moğol keferelerini savunmakta Türk kabul etmektedirler. Partide İslamı savunanlarada Arapçı iftirası atmışlardır
    Cevapla
  • Mfl 7 yıl önce Şikayet Et
    Bu HAYIR cı mhpliler 7 haziranda hdp barajı aşsın diye de dua ettiler CHP nin koalisyon teklifini kabul etmedi diye bahçeli ye küfreden tipler bunlar
    Cevapla
  • diyarıbekir 7 yıl önce Şikayet Et
    hain kürdün,hain türkün,hain mülümanın,hain haindir.
    Cevapla
  • diyarıbekir 7 yıl önce Şikayet Et
    ben kürdüm türkeşçiyim benimle hayırı konuşan ülkücü kardeşim değil,cephede aynı safta olmam şüphe duyarım.ülkücüyüm demekle ülkücü olunmaz,mhp liyim demekle mhp li olunmaz,türküm demekle türk olunmaz,.........vesselam
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
DİĞER HABERLER
Bir ülkeden daha Filistin kararı! Resmen harekete geçildi
Mansur Yavaş'ın seçim şarkısı ile PKK marşı arasında şoke eden benzerlik!