Avrupa’nın çıkmazı: Jeopolitik felaket ve enerji krizi

  • GİRİŞ09.09.2022 08:19
  • GÜNCELLEME09.09.2022 08:19

Son zamanlarda, Avrupa ile Amerika Birleşik Devletleri (ABD) arasında ciddi bir yakınlaşmanın meydana geldiği açık bir şekilde görülebiliyor. Bu durumun ilk ve belki de en önemli etkisi, Avrupa içerisinde güçlü bir biçimde dillendirilen Avrupa Birliği (AB) karşıtı söylemleri yumuşatmasıydı. Öyle ki Avrupa genelinde sıkça dillendirilen ve özellikle Fransa ve İtalya’da ciddi karşılık bulan AB’den çıkma tartışmaları, bu süreçte buharlaşıp uçtu. Benzer gelişmeleri NATO üzerinden de okumak mümkün.

Avrupa’nın merkeze doğru kayma eğilimi içerisinde olduğu artık bir sır değil. Bu yüzden aşırı sağ ve sol politikaların yumuşatılarak merkeze doğru güçlü bir dönüşümün sinyalleri, rahatlıkla fark edilebiliyor. Merkeze doğru bu dönüşün ortak paydası, sanılanın aksine ne Rusya ne de Çin tehdidi; refah ekonomisini kaybetme korkusu!

Nitekim Muhafazakâr Parti’nin yeni lideri ve İngiltere Başbakanı Liz Truss’ın seçim kampanyasında ülke için önerdiği formüller dikkatlice irdelendiğinde bu vaziyet kolayca tespit edilebiliyor. İngiltere’deki kamuoyu tepkilerini Avrupa genelinde de takip etmek bir hayli basit.

İnsanlar hükûmetlerinin Çin veya Rusya’yla değil hayat pahalılığı, enerji krizi ve halk sağlığı gibi daha hayati gördükleri sorunlarla mücadele etmesini istiyor. Birçok kamuoyu araştırması, Avrupalıların önceliklerinin ekonomik kriz olduğunu açık bir şekilde ortaya koyuyor. Bu bağlamda çoğu kişinin ülkelerini değiştirmeden ekonomik krizden kurtulmayı dile getirmesi oldukça manidar.

O hâlde Avrupa’nın büyük bir ikilemle karşı karşıya kaldığı söylenebilir. Siyasi söylemlerle kamuoyu beklentileri arasında artan uçurumu kapatmak için daha büyük bir hikâye bulmak gerekebilir. Avrupa enerji maliyetlerinin yükselmesinde, Rusya’nın payı çok açık.

Moskova’ya göre enerji krizinin temel nedeni, Batı’nın Rusya’ya uyguladığı acımasız yaptırımlar. Avrupalıların giderek Brüksel’e değil de Moskova’ya kulak vermeye başlaması, işleri daha da zorlaştırabilir. Böylece Ukraynalılara yönelik sempati hızla nefrete dönüşebilir.

İşte bu noktada Avrupa’nın tarihî bir karar alması gerekiyor. Ya Rusya’yla uzlaşıp Ukrayna konusunda bazı fedakârlıklarda bulunacak ya da kendi halkını gelecek zor günler için ikna edecek. Şimdilik kısa vadede başka bir çıkış yolu görünmüyor. Şayet kısa zaman zarfında politika yapıcılar çözüm bulmak konusunda bir çıkmaza girerlerse, o vakit, Avrupa genelinde hükûmet krizleri birbiri ardına patlayabilir. Böyle bir senaryoda, Avrupa derin bir krizin içerisine sürüklenebilir.

Rusya kanadına dönüldüğünde, Devlet Başkanı Vladimir Putin, tüm olan biteni çok kutuplu bir dünyanın doğum sancıları olarak anlatmaya devam ediyor. Bu konuda kendinden emin! Zira 5 Eylül’de onayladığı, “Rus dünyasına dayalı” yeni dış politika doktrinini bu durumu doğruluyor.

Doktrinde yer alan, “Rusya Federasyonu, yurt dışında yaşayan yurttaşlarına haklarının yerine getirilmesi, çıkarlarının korunması ve Rus kültürel kimliklerinin korunması için destek sağlıyor” şeklindeki ifade, yurt dışındaki Rus yanlısı oluşumları desteklemek için açık bir destek sunuyor. Bir bakıma Putin, yurt dışında yaşayan Ruslara, “korkmayın, geri adım atmayın” mesajını iletiyor.

Dahası bu ve benzeri ifadeler, Rus sınırlarının dışına müdahaleyi açık hale getiriyor. Demek ki Rusya, tüm Batı yaptırımlarına rağmen, Baltıklardan Orta Asya’ya kadar uzanan eski Sovyet coğrafyası üzerindeki iddialarından vazgeçmiş değil. O halde Batı, “jeopolitik felaket” olarak nitelendirdiği Rus saldırganlığıyla nasıl uzlaşacak? Bunu yakında hep birlikte göreceğiz!

DİRİLİŞ POSTASI

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat