Bizim hikaye mi, başkalarının hikayesi mi?

....

  • GİRİŞ15.08.2020 11:24
  • GÜNCELLEME15.08.2020 11:24

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, geçenlerde attığı bir tweet nedeniyle akıl almaz seviyelere kadar giden hücumlara uğradı.

Uygarlıkların kitabını yazan bir adamı “uygarlık düşmanı” ilan etmeye kadar götürenler oldu.

Bunu yapanlar, Kalın’ın çok iyi bildiği bir konuyu, hatta en iyi bilenlerden biri olduğu bir konuyu, yani bizim büyük hikayemizi entelektüel bir derinlikle anlatmak için söylediklerini, içinde biraz da panik havası barındıran cümlelerle mahkum etmeye çalıştılar.

İbrahim Kalın ne demişti önce ona bakalım:

“Biz masalları olan bir coğrafyanın çocuklarıyız. Bize yüz elli yıldır modernleşme adı altında başkalarının hikâyeleri anlatıldı. Artık kendi hikâyemizi yazma zamanıdır”

Görüldüğü üzere üç cümleden oluşan bir tweet bu.

Şimdi bu cümlelerin her biri üzerinde tek tek duralım:

“Biz masalları olan bir coğrafyanın çocuklarıyız” ifadesinin ne anlama geldiğini anlamak, ya da bunun anlamını az çok bildiği halde hafıza tazelemek isteyenler için sıcağı sıcağına bitirmek üzere olduğum bir kitabı önerebilirim.

Orta Asya’nın 400 yıllık altın çağını anlatan ABD’li tarihçi Frederick Starr’ın ‘Kayıp Aydınlanma’ kitabı.

İçeriden değil, dışarıdan bir bakışla kaleme alınmış olmasına rağmen, yazarının yer yer oryantalist yaklaşımlarla hareket etmesine rağmen o 400 yıllık hikayeyi masalsı bir dille anlattığı bir kitap bu.

İçinde tonla örnek bulabilirsiniz ama ben en başından, kitabın giriş cümlelerinden bir alıntı yapayım:

“999 senesinde birbirlerinden yaklaşık 400 kilometre uzakta, bugünün Özbekistan ve Türkmenistan sınırları içinde yaşayan iki genç adam mektuplaşmaya başladılar…

… Orada, yıldızların arasında başka bir güneş sistemi daha var mı, yoksa kainatta yalnız mıyız, diye soruyorlardı. Altı yüz sene sonra Giaordano Bruno, (1548-1600) dünyadan başka gezegenlerin de bulunduğunu söylediği için kazığa bağlanıp diri diri yakılacaktı.”

Yazarın bahsettiği uzak mesafelerden birbiriyle mektuplaşan, karşılıklı sorular soran hatta birbirlerine entelektüel düzlemde meydan okuyan iki isimden biri İbn-i Sina, diğeri Biruni idi.

Gelelim Kalın’ın attığı tweetteki ikinci cümlesine, “Bize yüz elli yıldır modernleşme adı altında başkalarının hikâyeleri anlatıldı” ifadesine.

Bu cümleyi İbrahim Kalın kapasitesindeki bir ismin, Batı kültürüyle doğal etkileşim haline değil de, kendine ait ne varsa, ne biriktirdinse hepsini yok sayıp, Batı’ya ait olan her şeye bütün benliğinle teslim olma dayatmasına karşı bir itirazı olarak okumak, anlamak çok mu zor acaba?

Bu duruşu ‘uygarlık düşmanlığı’ olarak görenler için öyle olabilir evet.

Ama onların bu teslimiyetçiliği gerçeği değiştirmiyor.

Evet, bu 150 yılın büyük bölümünde modernleşme, doğal bir etkileşim olarak değil, yenenin yenilen üzerinde zorla tahakküm kurduğu, bunu da geçmişi, özellikle Türklerin İslamla geçen 1000 yıllık tarihini haritadan, hafızadan silerek onur kırıcı bir tarzda dayattığı gibi net bir gerçek duruyor karşımızda.

İbrahim Kalın’ın İslam-Batı ilişkilerinin tarihini anlattığı “Ben, Öteki ve Ötesi” kitabından da bir alıntı yapalım:

“Aristo’ya göre Asyalı toplumlar, köle olmak için doğmuşlardı. Aristokratların yönetici olduğu Yunan siyasi modeli, bir ‘seçkinler cumhuriyeti’ idi. ‘Doğal köle’ olarak doğanlar, zihinlerini değil sadece bedenlerini kullanabildikleri için, onların evcil hayvanlardan bir farkı yoktur.”

Aristo çok uzak bir tarihte yaşamıştı diye itiraz edenlere, Asyalıların olmasa bile, siyah insanların hayvanat bahçesinde sergilendiğini gösteren 60 yıl öncesine ait görüntüleri hatırlatayım bari.

Kalın’ın yukarıda sözünü ettiğim kitabının Çinlilerin de ilgisini çektiğini ve Çin yönetiminin desteğiyle Çince’ye çevrildiğini biliyor muydunuz?

Bunun da bir sebebi var tabii.

Onlar da kendi tarihlerine, kendi hikaye ve masallarına karşı takınılan aynı nobranca tutuma karşı bu kitapta bir şeyler buldukları için kendi dillerine tercüme etmek istemiş olmalılar, öyle değil mi?

Şimdi de geldik, “Artık kendi hikâyemizi yazma zamanıdır” ifadesine.

İbrahim Kalın’a böyle bir tweet attığı için, ‘uygarlık düşmanı’ ilan edilecek kadar kızmalarının sebebi galiba bu cümle ile ilgili.

Çünkü bu cümle işi, geçmişe dönük bir nostaljik övünme noktasından çıkarıp günümüz ve ileriye dönük bir iddia, bir irade beyanı ortaya koyuyor.

İbrahim Kalın’ın kendi meramının ne olduğunu daha iyi anlamak için geçen hafta CNNTÜRK televizyonunda yaptığı açıklamaları dinledim.

Konuşmanın bir yerinde kendisi sözü Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ‘duruşuna’ getirip şunları söylüyor:

“Erdoğan dünya sistemine bir ayna tutuyor. Senin suretin bu. Burada adaletsizlik var, eşitsizlik var diyor. Onlar ne yapıyor?

Kendini düzeltmek yerine aynayı taşlıyor.”

Dünya sistemi, böyle bir duruşu olanlar yerine ‘yaltaklanmayla’ varlığını koruyan Sisi gibi, Muhammed bin Zaid gibi adamları koruyup kolluyor ama öyle değil mi?

Bunu söyleyenler de mi uygarlık düşmanı oluyor şimdi?

YENİ ŞAFAK GAZETESİ

Yorumlar3

  • Atalay bozdağ 3 yıl önce Şikayet Et
    Kaleminize sağlık güzel tesbit ve açıklamalar
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • yolcu 3 yıl önce Şikayet Et
    Güzel bir yazı olmuş .Tespitlerinize doğru . Her milletin asırlara dayanan , kendine özgü değerleri ,İnançları ve gelenekleri vardır .Ne biz batıya benzeriz ne de batı bize benzeyebilir . Birileri bize format atmaya çalıştı .Bu formatın kullanılabilir olmadığı belliydi .Çünkü işletim sistemimiz farklı .
    Cevapla Toplam 5 beğeni
  • osman alpaslan 3 yıl önce Şikayet Et
    150 yıllık uykudan uyanma zamanı geldi de geçiyor haydi uyanın artık
    Cevapla Toplam 7 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat