Estetik duygu, düşünce ve siyaset bütünlüğü

.

  • GİRİŞ04.05.2018 06:43
  • GÜNCELLEME05.05.2018 09:09

“Ben” der Sezai Karakoç, “milletimin hayat ve memat gününde, şiirimle, düşünce çalışmalarımla ve politik atılımımla aynı kişiliği sürdürdüğüm inancındayım[1].” 

Sezai Karakoç'un kişilik ve kimliğinin bütün boyutlarıyla; şair, düşünür ve siyasetçi olarak, bütün bir varlığını ortaya koymak zorunda kalış gerekçesi dikkat çeker bu ifadede: Milletinin “hayat ve memat gününde..” olması..

 

 

Kader birliği yaptığı toplumun tam da kendine ihtiyaç duyduğu anda, “hayat ve memat gününde”, bütün imkanlarını ortaya koyarak, “şiirleri”“düşünce çalışmaları” ve “politik atılımı” ile aynı varoluş biçimini, “aynı kişiliği” sabır ve sebatla sürdürdüğünü açıklar.

Sanat, düşünce ve siyaset, Sezai Karakoç’un kişiliğinde tek ruh haline gelir, bir duruş, bir tutum, bir tavır olur: Diriliş görüş ve hareketinin kurucusu ve lideri, böylece tarih sahnesine çıkar.

Daha doğrusu hakikat merkezli sanat, düşünce ve siyaset, daha önce pek çok Müslüman sanatçıda olduğu gibi Sezai Karakoç’un kişilik potasında da erir: “Kişilik bir bütündür; bunlar ayrı süreçler veya birbirinden kopuk dönemler değil aynı kişiliğin çeşitli şartlarda ve çeşitli görevlerde aldığı tavırlardır.”

Sezai Karakoç, “hele bizim dünyaya geldiğimiz çağda” der, yirminci yüzyılı yirmibirinci yüzyıla bağlayan süreçte, “sanatçı kişiliğini dolaysız toplum görevi kişiliğinden ayırmak mümkün değildir”. O sanatçı kişiliğini de sosyal benliğinden neşet eden kişiliğinin dolaysız toplum görevi boyutuyla bütünleştirir. (Burada Sezai Karakoç’un özgün kişilik görüşü açığa çıkmaktadır. Benlik, kişilik ve kimlik probleminin Diriliş düşüncesinde ele alınış ve çözümlenişi, müstakil bir konu olarak çalışılmayı beklemektedir.)     

Sezai Karakoç’un dikkat çektiği bir başka husus da, sanatçının üyesi olduğu toplumla girdiği etkileşimdir: “Kanuni veya Harun Reşid devrinde, bir insan sadece şiir yazarak toplumdaki görevini yerine getirmiş olabilirdi..” Güçlü, sağlıklı toplumlarda sanatçı da rahat olur ve sadece işini yapar.

Ne var ki  ne toplum her zaman sağlıklı ve güçlü olur ne de sanatçı aynı şekilde rahat: “Toplumların, kritik dönemlerinde, şairle cephedeki insana mesafesi aynıdır. Şairin tavrı, cephedeki insanın tavrından farklı değildir.” 

Toplum ölüm kalım savaşına girmişse sanatçı da herkes gibi varoluş mücadelesine katkıda bulunacaktır. Toplum, sağlığına kavuşup güçlenene kadar; sanatçı, sosyal sorumluluğunu da taşıyacaktır omuzlarında. Ve bu durum, elbette sanatını da, eserlerini de etkileyecektir.

Sezai Karakoç, çağdaş sanatçıyı, Mehmet Akif’in tarihi rolüyle karşılaştırarak konumlar: “Diyelim, bir Mehmed Akif, hem cephede, hem de şiiriyle çarpışan bir insandı. Bu bakımdan, bizim de durumumuz Mehmed Akif’in durumundan farklı değildir. Mehmed Akif, biten bir dönemin son savaşçısıydı, bizler de başlayan bir dönemin ilk savaşçılarıyız.” Burada dile getirilen süreklilik çok önemli.

“Birisi bitmemek için yapılan bir savaş, öbürü de yeni bir dönemin, bir dirilişin başlayış savaşıdır.” der Sezai Karakoç  ve ekler “Bu iki savaş birbiriyle irtibatlıdır. Onlar savaşmasaydı biz belki bu başlangıcı yapamayacaktık.” diyerek.

Aynı millet, birbirinin devamı olan farklı tarih dönemlerinde varoluş mücadelesi verirken; sanatçı da bu sürekliliğin gereği olarak direnişi kuşaktan kuşağa aktarmakla sorumludur.

Medeniyet, düşünce, sanat ve siyaset arasında müspet bir ilişki, doğru etkileşimi sağlayabildiği oranda canlıdır. Aydın da mensubu olduğu milletinin medeniyetini canlı tutmaktan sorumludur.

Dolaysıyla Mehmet Akif Ersoy ve Yahya Kemal Bayatlı’nın Meclis’in içinde, Necip Fazıl Kısakürek ve Sezai Karakoç’un Meclis’in dışında verdikleri mücadelelerle bugüne dek gelen hakikat medeniyeti ekseni, kültür sanat tarihimizde, İslam milletinin ve “ana kafile”nin kendi tarih mecrasında ebediyete doğru canlı akışını savunmuştur.

Toplum, Hakikat medeniyeti içinde, tarihsel süreçte, sağlıklı, güçlü, yenilenerek, bulanmadan, donmadan, berrak, temiz bir akışı içinde olacaktır..

 

[1] Sezai Karakoç, Tarihin Yol Ağzında, Diriliş Yayınları, İstanbul; s.9.

 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat