Sahabe Kuran-ı Kerim'i nasıl okurdu?

  • GİRİŞ01.07.2011 09:06
  • GÜNCELLEME01.07.2011 09:06

SAHÂBE KUR’AN’I NASIL OKUYORDU? 

Soru 28: Hocam, geçen hafta “Her Müslümanın Bir Kur’an Ödevi Olmalı” başlığı altında verdiğiniz bilgilerden dolayı teşekkür ediyorum. Yalnız Kur’an’ı anlayarak okumanın önemi veya gerekliliğine dair herhangi bir sahâbîye Peygamber Efendimizin açık bir emri var mıdır? Açıklamalarınız için tekrar şükranlarımı sunuyorum. 

Cevap 28: Evet, bu konuda Peygamberimizin (s.a) açık bir emir ve tavsiyesi vardır. Nitekim Abdullah b. Amr’dan (r.a) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu: “Kur’an’ı bir ay içinde oku”. Dedim ki, “Ben güç ve tâkat bulur daha fazla okuyabilirim. Nihayet Rasûlullah (s.a) “O halde bir hafta içinde oku. Ama bu miktarı artırma!”(Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 34; Müslim, Sıyâm 179-180; Ebû Dâvud, Ramazan 8).

Rasûl-i Ekrem’in bu hadisi söylediği sırada Kur’ân-ı Kerîm’in neredeyse tamamının nâzil olduğu ifade edilir. Bu yüzden hadisin râvisi Abdullah b. Amr’rın (r.a) “Keşke ısrar etmeyip de Rasûlullah’ın (s.a) bana tanıdığı ruhsat ve kolaylığı kabul etseydim ve kendimi sıkıntıya sokmasaydım!” dediği bilinir. Hadisin sonundaki “Ama bu miktarı artırma!” cümlesi, “Çünkü Kur’an okuyucusu, onun mâna, hikmet, emir ve yasaklarını, vaad ve azabını tefekkür etmelidir. Bu da orta halli bir okuyucu için en az bir hafta içinde gerçekleşebilir” diye yorumlanır. Bu demektir ki, “Kur’an’ı nasıl ve ne kadar zaman zarfında okuyalım?” suâline verilecek cevap, okuyucunun bilgi, idrak, tecrübe ve ruh haline göre değişebilir.

Öte yandan Hz. Ali şöyle der: “Haberiniz olsun, ilmin olmadığı bir ibadette / kullukta hayır yoktur. Anlayış ve kavrayışın olmadığı bir ilimde hayır yoktur. Düşünüp ibret dersi çıkarılmayan bir Kur’an okuyuşunda da hayır yoktur”(Dârimî, Mukaddime, 29).  

Meşhur tefsir ve kırâat âlimi Mekkî b. Ebî Tâlib (v. 437/1045), “Mânasını bilmediği Kur’an ile insan nasıl amel edecektir?” suâlini sormak suretiyle okuduğu Kur’an’ın mesajını anlamayan kimsenin durumuna şaşırır ve onun acınacak haline işaret eder. Osmanlı âlimi Hâdimî (v. 1176/1762), Kur’an’ın nasıl okunması gerektiğine dair şu açıklaması da bu anlayışı destekler: “İbâdet ve tâatlere, bilhassa tedebbür, tertil ve edeple Kur’an okumak gibi en faziletli olanına devam edin. Zira Kur’an’ı böyle okumak, Allah ile konuşmak gibidir”.

Sonuç itibariyle, Yüce Kur’an’ın meâl veya tefsir yardımıyla anlaşılması, onun hüküm ve hikmetlerinin benimsenmesi ve özümsenmesi çok önemlidir. Şüphesiz, Kur’an âyetlerinin yalnız lafız olarak okunması da sevap kazandıran bir ibadettir. Fakat nazmıyla / lafzıyla birlikte mânasına ve vermek istediği mesajın anlaşılmasına ihtimam gösterilen Kur’an, okuyucusuna hikmet, izzet, kişilik ve ahlâk kazandırır. Hindistanlı düşünür ve şair Muhammed İkbâl’in (v. 1938) “İman adamı, Kur’an’ı okurken Kur’an olabilen adamdır” şeklindeki tesbiti, bu yüzden anlamlıdır. Doğrusu Kur’an’a saygının göstergesi de budur. Aksi halde, görünüşte Kur’an okuduğu halde, onun sunduğu inanç esaslarına ve ahlâk düzenine ters düşen ve seküler bir hayat tarzı süren insan, aslında ona saygısız davranıyor ve ona değer vermiyor demektir.

HADİS ÂLİMİ BUHÂRÎ’NİN HAYATI 

Soru 29: Sayın hocam, görebildiğim kadarıyla naklettiğiniz hadislerin kaynakları arasında birinci sırada Buhârî geliyor. Buhârî kimdir? Onun hayatı, yetişme tarzı ve hadis ilmindeki yeri, sanıyorum benim gibi pek çok okuyucu tarafından merak edilmelidir. Bu hususta bilgi verirseniz çok sevinirim, selamlar.

Cevap 29: Buhârî, Buhârâlı hadis âlimi Muhammed b. İsmail’dir. O, hicrî 194 (miladî 810) tarihinde Buhara’da dünyaya gelmiş, küçük yaşta Kur’an’ı ezberlemiş ve Arapça öğrenmiştir. Babası İsmail’in, Mâlik b. Enes ve Abdullah b. Mübârek gibi âlimlerden hadis öğrendiği bilinir. On altı yaşına geldiğinde Abdullah İbnü’l-Mübârek ve Vekî’ b. el-Cerrâh’ın hadis kitaplarını ezberleyen Buhârî, aynı yıl hacca gitmiş ve hadis tahsili için Mekke’de kalmayı tercih etmiştir. Aynı maksatla Medine, Bağdat, Basra, Kûfe, Belh, Merv, Vâsıt, Herat, Rey, Nişapur, Dımaşk ve Mısır gibi ilim merkezlerini dolaşmıştır. Ahmed b. Hanbel, Ali b. el-Medînî, İshak b. Râhûye onun meşhur hocaları arasındadır. Kendilerinden hadis yazdığı muhaddislerin sayısının 1080 olduğunu söylemiştir. Müslim, Tirmizî, İbn Huzeyme gibi meşhur muhaddisler, onun meşhur öğrencilerindendir.

Öğrencisi Müslim, bir gün Buhârî’ye hitâben şöyle der: “Seni kıskananlar ancak sana öfke duyabilir. Dünyada senin bir benzerinin bulunmadığına ben tanıklık ederim”. Yine bir gün Müslim, Buhârî’nin yanına gelerek alnından öper ve “Bırak da beni ayaklarını öpeyim, ey üstadların üstadı, muhaddislerin baş tâcı ve hadis illetleri ilminin tabibi!” diyerek ona duyduğu derin hürmeti dile getirir.

İmam Buhârî’nin birçok eserinden sadece ikisine işaret etmek, onun üstadlar üstâdı, baş tâcı ve hadis tabibi gibi unvanlarla anılmasının hikmeti hususunda bir fikir verebilir. Henüz on sekiz yaşında iken Medine’de Mescid-i Nebevî’de, bizzat kendi ifadesiyle “Rasûlullah’ın (s.a) kabri başında mehtaplı gecelerde” yazdığı et-Târîhu’l-kebîr, sahâbe devrinden kendi zamanına kadar on üç bini aşkın râvinin kimlik bilgilerini konu alır. On altı yılda telif ettiği el-Câmiu’s-sahîh adlı hadis kitabı üzerine ise bizzat kendisi şunları söyler: “Peygamber’i (s.a) rüyamda gördüm. Elimde bir yelpaze ile onun önünde durduğum ve ondan (rahatsız eden şeyleri) uzaklaştırdığım hala gözümün önündedir. Bunu bir rüya tabircisine sordum, o da bana ‘Sen Peygamber’den yalanı uzaklaştıracaksın’ dedi. İşte bu, el-Câmiu’s-sahîh’i yazmaya beni sevk eden husustur. el-Câmiu’s-sahîh’a bir hadis kaydetmeden evvel gusleder ve iki rekat namaz kılardım”. el-Câmiu’s-sahîh, yeryüzünde hiçbir esere nasip olmayan haklı bir şöhrete kavuşur. Bu durum onun, “Rabbimin bu eserleri, Müslümanlar için bereketli kılmasını ümit ederim” tarzındaki duâsının kabul gördüğünü gösterir.

İmam Buhârî, belli bir ihtisas dalıyla yetinmemiş, geniş bir hadis ve tarih bilgisi yanında derin bir fıkıh tecrübesi de elde etmiştir. O, hadis rivayetine başladığı on altı yaşlarında rey ve fıkıh kitaplarının tamamını okumuştur. el-Câmiu’s-sahîh’inde cemettiği en makbul / mevsuk hadisler için koyduğu konu (bâb) başlıklarında, onların nasıl anlaşılması gerektiğine ışık tutan yorum ve anlayışını dile getirmiştir. Bundan dolayı da onun hakkında, “Buhârî’nin fıkhı (görüş ve anlayışı) bâb başlıklarında saklıdır (Fıkhu’l-Buhârî fî terâcimih)” sözü meşhur olmuştur.

Mesnetsiz konuşmaktan ve yazmaktan hep kaçınması, İmam Buhârî’nin ilmî zihniyetini resmederken, kendisine nisbet edilen bazı beyitler de, onun şiir zevkini ve sanat ruhunu aksettirir. Cömertliği, hilim ve tevazuu, ilim uğrunda beklenmedik haller karşısındaki sabır ve metaneti, ata binmesi ve ok atması, onun kişiliğinin ipuçlarını verir.

Semerkant yolculuğu esnasında yakınlarını ziyaret için uğradığı Hartenk beldesinde hastalanmış ve 256/870 yılının ramazan bayramı gecesi 62 yıllık ömrünü tamamlamıştır. Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun.

KADINLARA YAZI YASAKLANDI MI?

Soru 30: Bazı sohbet ve vaazlarda şöyle bir rivayet duyuyoruz: “Kadınları (üst katlarda, yüksek binalarda yer alan) odalarda oturtmayın, onlara yazı yazmayı da öğretmeyin. Siz onlara ip eğirmeyi ve Nûr sûresini öğretin!”. Böyle bir hadis var mıdır? Varsa bu bir çelişki değil midir? Teşekkür ederim.

Cevap 30: Ehl-i sünnet dünyasının Kütüb-i Tis’a (dokuz ana kitap) diye bilinen temel hadis kaynaklarında böyle bir rivayet yer almaz.

Ne var ki bu haber, İmâmiyye Şîası’nın ilk hadis kaynaklarında geçer (bkz. Küleynî, el-Kâfî, V, 515). Hâkim Nîsâbûrî’nin el-Müstedrek (II, 396) adlı eserinde de geçen bu rivayet, Zehebî (v. 748/1347) ve Heysemî (v. 807/1404) başta olmak üzere neredeyse bütün hadis âlimleri tarafından uydurma (mevzu) görülür. Çünkü rivayetin isnad zincirinde Abdülvehhâb ve Muhammed b. İbrâhim eş-Şâmî gibi kezzâb (yalancı) râviler mevcuttur.

Esasen, ilim talebinin (özellikle ilmihâlin) genel mânada her müslümana farz olduğunu ve ilmin yazmak suretiyle kaydedilmesi gerektiğini öğreten Rasûl-i Ekrem’in, eğitim ve öğretimde yazıyı kadınlara yasaklaması düşünülemez. Tarih boyunca ciddi tahsil ve terbiye görmüş, hadis, fıkıh, tefsir, ahlâk, edebiyat, hüsn-i hat gibi İslâm ilim ve sanat dallarında kendini yetiştirmiş, bilgi ve beceri sahibi olmuş örnek kadınların sayısı oldukça fazladır. Bu yüzden söz konusu rivayet, sohbet, vaaz ve hutbe gibi eğitim faaliyetlerinde kesinlikle kullanılmamalıdır.

Prof. Dr. Zekeriya Güler - Haber 7

SORULARINIZ İÇİN: zguler59@hotmail.com

Yorumlar2

  • muzeyyen basak 12 yıl önce Şikayet Et
    çok yararlı açıklamalar. hocamız çok doyurucu bilgiler veriyor.Herkesin anlayabileceği ve açıklayıcı.Allah kendisinden razı olsun.
    Cevapla Toplam 4 beğeni
  • ramazan öncü 12 yıl önce Şikayet Et
    ALLAH razı olsun. ALLAH razı olsun... güzel bi yazı olmuş
    Cevapla Toplam 5 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat