45 yıllık turşucunun renkli dükkanı
1974 yılından bu yana turşuculukla geçimini sağladığını anlatan Aydoğan, şöyle konuştu:
"Kayseri'de bir köylümüz vardı, turşuculuk yapıyordu. Kansere yakalandı, işi devam ettiremeyecekti. Ben de bidonlarını, arabasını satın aldım, turşuculuğa başladım. O yıllar evde turşu kuruyordum. Kışın Adana'da şalgam, yazın Kayseri'de turşu satıyordum. Malzemelerimi, el arabasını trene yüklerdim. Tren, haftada bir giderdi Adana'ya. Ben Niğde'den Adana'ya geçerdim. Tren gelince malzemelerimi alır, satış yapardım. Kayseri'de el arabasıyla statta, fuar alanında, okul önlerinde turşu satardım. Şimdi gelen müşterilerim hep o zamanın çocukları. O zamanın liselileri, ortaokul çocukları... Arabamda ağaç fıçım olurdu, salatalık turşusunu fıçıya koyardım. Turşu suyu bardaklarını küçük bir musluğum vardı, onun sayesinde yıkardım. Keteler de olurdu arabada, Kayseri'de turşu, kete ile yenir. Ketesiz turşu yenmez."