Macron'un Çin ziyareti...
Putin'in Hindistan ziyareti...
Amerika'nın Venezuela tankerine el koyması...
Barrack'ın F-35 çıkışı...
CENTCOM'un SDG açıklaması...
İsrail basınının "Türkler Gazze'ye mi gelecek" korkusu...
Son günlerde yaşananlar ABD'den Rusya'ya, Avrupa'dan Çin'e uzanan hatta eş zamanlı ancak farklı yönde giden dikkat çekici hamleler. Ve elbette ki tüm bu hadiselere, "Küresel siyasette alışıldık bir tablo" diyemeyiz. Dünyada yaşananlara ve Türkiye'nin konumlandığı pozisyonlara kısaca göz atalım.
AMERİKA YÜKÜNÜ AZALTMAYA ÇALIŞIYOR!
Trump yönetimiyle birlikte farklı bir Amerika gördüğümüz muhakkak. Özellikle içe kapanma konusunda.
"Bu nasıl içe kapanma, Venezuela ile savaş arıyor!" diye düşünebiliriz. Arka bahçesi diyelim o konuya. Latin Amerika'da sert, Avrupa'da yumuşak bir Trump yönetimi görüyoruz.
Biraz daha açalım. Trump'ın barış planının Rus tezlerine yakınlığı Ukrayna başta olmak üzere Avrupa'da ciddi rahatsızlığa sebep oldu ki toplantı üzerine toplantı yaparak Trump'ı ikna etmeye çalışıyorlar anlaşamadıkları noktalarda. Ancak Washington'ın Ukrayna'daki maliyetten kurtulmak istediği aşikar. NATO bile yük gelir olmuş Amerikalılara. "Avrupa başının çaresine bakabilmeli" minvalinde yorumlar yapılıyor Pentagon'dan.
Bu nedenle "Rusya aldığını alsın, savaş bitsin bu defter kapansın" gibi bir mantıkla hareket ediyor Trump yönetimi. Sonuç verir mi, Avrupa direnir mi, Ukraynalılar ikna olabilir mi? Göreceğiz.
Sadece Ukrayna bagajından kurtulmakla da sınırlı kalmıyor ABD'nin yük azaltma hedefi. Gazze dosyasında, Suriye dosyasında sorumluluğu paylaşmak istiyor. Barrack'ın, CENTCOM'un "SDG (PKK'nın Suriye uzantısı YPG) mutabakata uysun, Suriye Ordusu'na entegre olsun" söylemleri buna hizmet ediyor. Yine Barrack'ın Gazze'de Türkiye'nin ortak güç olarak yer alması tavsiyesi de aynı şekilde.
ABD'nin yumuşaklığını bahsini geçirdiğimiz bölgelerde hissediyoruz. Ya okyanus ötesinde durum ne?
Korkunç bir sertlik sergiliyor arka bahçesi olarak gördüğü Latin Amerika ülkelerine karşı Trump. Venezuela ile savaş arayışı, Kolombiya'yı "Sıra sana gelecek" şeklinde tehdit etmesi de bundan. "Ağa benim" diyor. İtiraz edene, kafasını çıkarana karşılığını veriyor. Daha da verecek gibi duruyor. Umarız ki bu tavrını sürdürmez.
RUSYA ZAMAN KAZANMA VE NEFES ALMA PEŞİNDE!
ABD'nin yük azaltma sinyali, Moskova için fırsat alanı doğurdu. Ateşkese kapılar kapalı değil fakat sahadaki kazanımlar da masaya konulamaz. Bakış açıları bu. Güya izole edilmişti dünyadan. Demir leblebi gibi ne çiğneyebildi Batı Rusya'yı ne de yiyebildi. Putin bir de üstüne Hindistan'a giderek "Bakın yalnız değilim" mesajı verdi. Anlaşmalar yaptı. Daha ne olsun...
Batı içindeki görüş ayrılığı sürdükçe, Rusya'nın eli rahat, öyle görünüyor.
UKRAYNA KRİZİ AB İÇİN SONUN BAŞLANGICI MI?
Kırılma noktası burada diyebiliriz. ABD'nin Ukrayna için önerdiği barış planı, Avrupa başkentlerinde karşılık bulmuyor. Brüksel, cepheyi donduracak barışın Rusya'yı ödüllendireceğini düşünüyor.
Zamanında "Avrupa Ordusu kurulmalı" diyen Macron'un lafına doğru gidiyorlar hep birlikte. Washington'a alternatif de bulmaları lazım. Almanya Dışişleri Bakanı'nı, Fransa Cumhurbaşkanını Çin'de gördük geçtiğimiz günlerde. ABD'den kopmak istemiyorlar ancak Çin ile de köprüleri atmayı tercih etmedikleri bir başka gerçek.
Yükselen aşırı sağ, mülteci sorunu, savaşın devam ettiği senaryoda enerji sorunu yaşama tehdidi altında bir Avrupa var şu an ortada. Birlik'ten her geçen gün daha az bahsedeceğiz gibi duruyor.
SAHADA, MASADA VE HATLARIN KESİŞİMİNDE TÜRKİYE!
En çarpıcı adım, Suriye'deydi. Terörsüz Türkiye gündemi sürerken sahada pozisyon almaya devam ettiğini gördük Türk Ordusu'nun. Keza eş zamanlı Suriye Ordusu'nun da. Deyrizor'a askeri sevkiyatlar yapıldı. Devrimin birinci yılında kutlamalara tek devlet, tek bayrak, tek ordu söylemleri damga vurdu.
SDG'ye tanınan sürenin sonuna gelinmesi, ABD'den ve Türkiye'den gelen "Anlaşmaya uyun" çağrıları askeri hareketlilikle birleşince, bu dosyada karar aşamasının yaklaştığı görülüyor.
Gazze'ye dönüyoruz, ABD'nin İsrail itirazlarına rağmen Türkiye'yi savaş sonrası denklemde aktör olarak görmek istemesi dikkat çekiyor. ABD'nin yük paylaşımı arayışında Türkiye'nin değeri oldukça fazla. Çünkü Filistinliler Türkiye'ye güveniyor. Türkiye'yi masada, sahada istiyorlar.
Trump'ın Netanyahu'ya yönelik soruşturmaların sona erdirilmesine yönelik talep mektubu İsrail Cumhurbaşkanı Herzog'tan döndü. Her geçen gün daha da köşeye sıkışan İsrail iç siyaseti, Türkiye'ye karşı çıkma direncini ne kadar daha sergileyebilecek, onu da göreceğiz.
Ukrayna'ya gelelim. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Türkmenistan ziyaretinde Rus lider Putin ile yaptığı görüşme, İstanbul'da yeniden barış masası kurulması çağrısı, ABD'nin geri çekilmek istediği dosyada arabuluculuk rolünü üstlenme isteğini ortaya koyuyor. Daha önce Tahıl krizi böyle çözüldü, şimdi neden olmasın. Ayrıca, her iki tarafla da bu derece diyalog kurabilen başka bir ülke var mı? Yine küresel bir meselede ana aktörlerden biri olduğunu görüyoruz Türkiye'nin.
Enerji başlığıyla toparlayalım. Yine Türkmenistan'daki buluşma, Türkiye'nin Avrupa ve Türk devletleri arasında enerji köprüsü görevi üstlenebileceği plan ve projeleri yeniden gündeme getirdi. Swap yöntemiyle başlayan Türkmen gazı akışı ve Trans-Hazar hattıyla alakalı gelişmeler Türkiye'nin buradaki önemini somutlaştıran örnekler.
Avrupa'nın Çin ile arayışına değinmiştik. Keza enerji konusunda Rusya ve ABD bağımlılığını çeşitlendirmek isteyen Avrupa'nın da Orta Asya coğrafyasıyla samimiyetini artırma hevesi taşıdığını biliyoruz. Bu heves de hayata Türkiyesiz geçemez.
Sözün özü, son günler bizlere ABD'nin yük azalttığını, Avrupa'nın yön aradığını, Türkiye'nin ise harekete geçtiğini gösteriyor.
Güvenlik için sahada, barış için masada, enerji ve işbirliği için aktif ve kurucu rolde Ankara. Dünya denge arayışındayken sadece konumlanmakla kalmıyor, hamle yapan aktör olmayı tercih ediyor. Türkiye artık satrançta sırasını beklemiyor.
H. Akif Küçükal / Haber7
Türkiye artık hamle sırası beklemiyor!
Macron'un Çin ziyareti...
Putin'in Hindistan ziyareti...
Amerika'nın Venezuela tankerine el koyması...
Barrack'ın F-35 çıkışı...
CENTCOM'un SDG açıklaması...
İsrail basınının "Türkler Gazze'ye mi gelecek" korkusu...
Son günlerde yaşananlar ABD'den Rusya'ya, Avrupa'dan Çin'e uzanan hatta eş zamanlı ancak farklı yönde giden dikkat çekici hamleler. Ve elbette ki tüm bu hadiselere, "Küresel siyasette alışıldık bir tablo" diyemeyiz. Dünyada yaşananlara ve Türkiye'nin konumlandığı pozisyonlara kısaca göz atalım.
AMERİKA YÜKÜNÜ AZALTMAYA ÇALIŞIYOR!
Trump yönetimiyle birlikte farklı bir Amerika gördüğümüz muhakkak. Özellikle içe kapanma konusunda.
"Bu nasıl içe kapanma, Venezuela ile savaş arıyor!" diye düşünebiliriz. Arka bahçesi diyelim o konuya. Latin Amerika'da sert, Avrupa'da yumuşak bir Trump yönetimi görüyoruz.
Biraz daha açalım. Trump'ın barış planının Rus tezlerine yakınlığı Ukrayna başta olmak üzere Avrupa'da ciddi rahatsızlığa sebep oldu ki toplantı üzerine toplantı yaparak Trump'ı ikna etmeye çalışıyorlar anlaşamadıkları noktalarda. Ancak Washington'ın Ukrayna'daki maliyetten kurtulmak istediği aşikar. NATO bile yük gelir olmuş Amerikalılara. "Avrupa başının çaresine bakabilmeli" minvalinde yorumlar yapılıyor Pentagon'dan.
Bu nedenle "Rusya aldığını alsın, savaş bitsin bu defter kapansın" gibi bir mantıkla hareket ediyor Trump yönetimi. Sonuç verir mi, Avrupa direnir mi, Ukraynalılar ikna olabilir mi? Göreceğiz.
Sadece Ukrayna bagajından kurtulmakla da sınırlı kalmıyor ABD'nin yük azaltma hedefi. Gazze dosyasında, Suriye dosyasında sorumluluğu paylaşmak istiyor. Barrack'ın, CENTCOM'un "SDG (PKK'nın Suriye uzantısı YPG) mutabakata uysun, Suriye Ordusu'na entegre olsun" söylemleri buna hizmet ediyor. Yine Barrack'ın Gazze'de Türkiye'nin ortak güç olarak yer alması tavsiyesi de aynı şekilde.
ABD'nin yumuşaklığını bahsini geçirdiğimiz bölgelerde hissediyoruz. Ya okyanus ötesinde durum ne?
Korkunç bir sertlik sergiliyor arka bahçesi olarak gördüğü Latin Amerika ülkelerine karşı Trump. Venezuela ile savaş arayışı, Kolombiya'yı "Sıra sana gelecek" şeklinde tehdit etmesi de bundan. "Ağa benim" diyor. İtiraz edene, kafasını çıkarana karşılığını veriyor. Daha da verecek gibi duruyor. Umarız ki bu tavrını sürdürmez.
RUSYA ZAMAN KAZANMA VE NEFES ALMA PEŞİNDE!
ABD'nin yük azaltma sinyali, Moskova için fırsat alanı doğurdu. Ateşkese kapılar kapalı değil fakat sahadaki kazanımlar da masaya konulamaz. Bakış açıları bu. Güya izole edilmişti dünyadan. Demir leblebi gibi ne çiğneyebildi Batı Rusya'yı ne de yiyebildi. Putin bir de üstüne Hindistan'a giderek "Bakın yalnız değilim" mesajı verdi. Anlaşmalar yaptı. Daha ne olsun...
Batı içindeki görüş ayrılığı sürdükçe, Rusya'nın eli rahat, öyle görünüyor.
UKRAYNA KRİZİ AB İÇİN SONUN BAŞLANGICI MI?
Kırılma noktası burada diyebiliriz. ABD'nin Ukrayna için önerdiği barış planı, Avrupa başkentlerinde karşılık bulmuyor. Brüksel, cepheyi donduracak barışın Rusya'yı ödüllendireceğini düşünüyor.
Zamanında "Avrupa Ordusu kurulmalı" diyen Macron'un lafına doğru gidiyorlar hep birlikte. Washington'a alternatif de bulmaları lazım. Almanya Dışişleri Bakanı'nı, Fransa Cumhurbaşkanını Çin'de gördük geçtiğimiz günlerde. ABD'den kopmak istemiyorlar ancak Çin ile de köprüleri atmayı tercih etmedikleri bir başka gerçek.
Yükselen aşırı sağ, mülteci sorunu, savaşın devam ettiği senaryoda enerji sorunu yaşama tehdidi altında bir Avrupa var şu an ortada. Birlik'ten her geçen gün daha az bahsedeceğiz gibi duruyor.
SAHADA, MASADA VE HATLARIN KESİŞİMİNDE TÜRKİYE!
En çarpıcı adım, Suriye'deydi. Terörsüz Türkiye gündemi sürerken sahada pozisyon almaya devam ettiğini gördük Türk Ordusu'nun. Keza eş zamanlı Suriye Ordusu'nun da. Deyrizor'a askeri sevkiyatlar yapıldı. Devrimin birinci yılında kutlamalara tek devlet, tek bayrak, tek ordu söylemleri damga vurdu.
SDG'ye tanınan sürenin sonuna gelinmesi, ABD'den ve Türkiye'den gelen "Anlaşmaya uyun" çağrıları askeri hareketlilikle birleşince, bu dosyada karar aşamasının yaklaştığı görülüyor.
Gazze'ye dönüyoruz, ABD'nin İsrail itirazlarına rağmen Türkiye'yi savaş sonrası denklemde aktör olarak görmek istemesi dikkat çekiyor. ABD'nin yük paylaşımı arayışında Türkiye'nin değeri oldukça fazla. Çünkü Filistinliler Türkiye'ye güveniyor. Türkiye'yi masada, sahada istiyorlar.
Trump'ın Netanyahu'ya yönelik soruşturmaların sona erdirilmesine yönelik talep mektubu İsrail Cumhurbaşkanı Herzog'tan döndü. Her geçen gün daha da köşeye sıkışan İsrail iç siyaseti, Türkiye'ye karşı çıkma direncini ne kadar daha sergileyebilecek, onu da göreceğiz.
Ukrayna'ya gelelim. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Türkmenistan ziyaretinde Rus lider Putin ile yaptığı görüşme, İstanbul'da yeniden barış masası kurulması çağrısı, ABD'nin geri çekilmek istediği dosyada arabuluculuk rolünü üstlenme isteğini ortaya koyuyor. Daha önce Tahıl krizi böyle çözüldü, şimdi neden olmasın. Ayrıca, her iki tarafla da bu derece diyalog kurabilen başka bir ülke var mı? Yine küresel bir meselede ana aktörlerden biri olduğunu görüyoruz Türkiye'nin.
Enerji başlığıyla toparlayalım. Yine Türkmenistan'daki buluşma, Türkiye'nin Avrupa ve Türk devletleri arasında enerji köprüsü görevi üstlenebileceği plan ve projeleri yeniden gündeme getirdi. Swap yöntemiyle başlayan Türkmen gazı akışı ve Trans-Hazar hattıyla alakalı gelişmeler Türkiye'nin buradaki önemini somutlaştıran örnekler.
Avrupa'nın Çin ile arayışına değinmiştik. Keza enerji konusunda Rusya ve ABD bağımlılığını çeşitlendirmek isteyen Avrupa'nın da Orta Asya coğrafyasıyla samimiyetini artırma hevesi taşıdığını biliyoruz. Bu heves de hayata Türkiyesiz geçemez.
Sözün özü, son günler bizlere ABD'nin yük azalttığını, Avrupa'nın yön aradığını, Türkiye'nin ise harekete geçtiğini gösteriyor.
Güvenlik için sahada, barış için masada, enerji ve işbirliği için aktif ve kurucu rolde Ankara. Dünya denge arayışındayken sadece konumlanmakla kalmıyor, hamle yapan aktör olmayı tercih ediyor. Türkiye artık satrançta sırasını beklemiyor.
H. Akif Küçükal / Haber7