Rotahaber yazarından Türkiye gerçeği

Dışişleri Bakanı Babacan'a gösterilen tepki, Anayasa Mahkemesi kararı, yurt dışından Türkiye'nin görünüşü ve daha niceleri. Şahin Nursaçan, Türkiye'nin nasıl heba edildiğini yazdı.

Rotahaber yazarından Türkiye gerçeği
Rotahaber yazarından Türkiye gerçeği
GİRİŞ 09.06.2008 11:33 GÜNCELLEME 09.06.2008 11:33

Şahin Nursaçan'ın köşe yazısı

Geçen hafta Dışişleri Bakanı Sayın Babacan’ın Avrupa Komisyon’unda yapmış olduğu konuşmada sadece azınlıkların değil, çoğunluğu temsil eden Müslüman toplumun da baskı altında olduğunu belirten açıklaması Türk medyasının malum temsilcileri tarafından büyük bir infialle karşılandı.

Aslında Sayın Babacan’ın konuşması malumu ilan etmekten başka bir şey değildi;fakat malum çevrelerin halkın inancını ve değerlerini hiçe sayarak kendi ideolojik inanış, anlayış ve dünya görüşlerine göre dayatmaya çalışılan uygulamalarının böyle ulu orta dile getirilmesi yanlıştı. Nitekim bu söylem doğru da olsa batılı dostlarına karşı onların maskesini düşürme anlamı taşıdığından sakıncalı idi.

Hep yapıla geldiği gibi asıl sorunun kaynağı yine bilinçli olarak ıskalandı, bunun yerine silahlar kuşanıldı ve Türkiye’de camilerin açık, Hacca gitmenin serbest olduğu sadece “türbanın yasaklılığı”, onun da resmi ideolojiyi korumak için olması gerekliliği savları işlenmeye başlandı.

Evet köylerde ve kasabalarda tarımla uğraşıp geçimini sağlayan bir vatandaş iseniz , kentlerde yaşıyor; ancak esnaf, hizmetçi, temizlikçi olmak gibi bir durumun ötesinde bir kaygınız yoksa, yönetime katılmak gibi bir iddiadan da yoksunsanız sizin için hiçbir problem yoktur. Diğer taraftan normal hayatın gereği olarak hem inanan ve inancının gereğini yapmak ihtiyacı hisseden ve de nitelik sahibi biri olarak bu millete ve devlete subay , doktor , hakim , savcı , bürokrat ,devlet adamı olarak hizmet etmek isteyen biri iseniz arı kovanına çomak sokuyorsunuz, ezber bozma peşindesiniz ,sakıncalı piyadesiniz demektir. İşin püf noktası da buradadır.

Bu ülkede sırf dindar olduğu için terfisi geldiği halde terfi edemeyen veya dindar olduğu için yargısız bir şekilde YAŞ kararları ile disiplinsizlik suçundan mesleki kariyerine nokta konan; inancı gereği başını örttüğü için yıllarca emek verdiği akademik kariyerini Doktorluğu,Doçentliği bıraktırılmak zorunda kalan; binlerce vatan evladını hiç kimse yok sayamaz.

Yaşadığı apartmanın kapıcısının verdiği ifadeye göre eşinin başı örtülü diye devlet memuru ve bürokratların fişlenmesi ayıbını kimse örtbas edemez ve bunca ayıba rağmen kimse hiçbir şey yokmuş gibi davranılmasını, bu milletten bekleyemez. Bekleme küstahlığını da gösteremez

Dün akşam Anayasa Mahkemesinin Üniversitelerde Başörtüsünü serbest bırakan değişiklikle alakalı yürütmenin durdurulması kararı gündeme bomba gibi düştü. Bu dava kamuoyunda Ak Partinin kapatılması ile de ilişkilendirildiği için bugün piyasalar muhtemelen belirsizlik riskinin artmasından dolayı şok etkisi yaşayacaktır.Hukuk adına, bir hukuk devletinde tek başvuru ve referans kaynağı olması gereken Anayasada açık bir şekilde belirtilen yetki paylaşımı ve güçler ayrılığı ilkelerine rağmen, halkın ve halkın temsilcilerinin iradesini yetkisiz bir şekilde gasp etme eğilimini devam ettiren yargı erkinin ayıbını kimse örtemez, örtülmemelidir de.

Yargının bu kadar fütursuzluğuna hukuki bir düzenleme ile dur demenin zamanı da gecmek üzeredir. İdeolojik bir şekilde hukuki hüviyetini bir tarafa bırakarak, özgürlüklere karşı hukuk adına hukuksuzluk yapılmasına Türk milleti adına Büyük Meclis dur diye bilmelidir.Sıradan bir vatandaş kanunları ihlal edince bir ömür boyu hapislerde çürürken ,hukukun koruyucularının Anayasayı ihlal etmelerine kayıtsız kalınmamalı, mutlak surette bir müeyyide mekanizması oluşturularak keyfiliğin önü tıkanmalıdır. Çağdaş demokrasilerde bunu yapacak tek bir güç vardır o da halkın iradesi ve onun tecelli yeri olan Yüce Meclistir. Balık kokarsa tuzlarsınız;ancak tuz kokarsa yapılacak bir şey yoktur. O halde tuzun kokmasını engelleyecek mekanizmaların geliştirilmesinde fayda vardır.

Yazımızın ikinci kısmına bakacak olursak Sayın Babacan’ın AB Komisyon’unda yaptığı konuşma ile aynı zaman diliminde Ülkemiz 6.sı düzenlenen Türkçe olimpiyatlarına ev sahipliği yaptı. Bu 110 ülkeden dili, dini ,kültürü,rengi farklı, 550 ilk ve orta öğretim çağındaki pırıl pırıl çocuğun ve bunları yetiştiren 250 eli öpülesi öğretmenlerin katıldığı son derece seviyeli bir organizasyondu.. Makale, halk oyunları, şiir,şarkı … gibi 13 dalda dilimizin inceliklerini yansıtan konularda harikulade yetenekleri, gözlerimiz yaşlar içinde izledik. Kültür bir gemi ise dil o geminin yüzdüğü denizdir deyişi sanıyorum pek çok şeyi anlatmaya yeter.

Küresel güçlerin hegemonyası altındaki dünyamızda, kendi ülkemizde bile dilimizin ne kadar tehdit altında olduğunu etrafına alıcı gözle bakan herkes rahat bir şekilde görür . Her türlü zorluğa, her türlü güçlüğe rağmen ve Türkiye’nin henüz büyükelçilik bile açmadığı Afrika’nın ücra ülkelerindeki Türk okullarında eğitim gören oldukça zor geçen bir yolculukla ülkemize ulaşan çocuklar, bu çocuklar. Dillerinde Ü ve U olmayan ama Türk Sanat Musikisinin son derece ustalık isteyen “Çile bülbülüm çile” şarkısını, benim diyen sanatçılara taş çıkartırcasına seslendiren ve kalbimizi fetheden Kamboçyalı çocuklar bunlar.

Tüm dünyanın gıpta ile baktığı ve bence milletimiz adına “Asrın Başarısı” olarak anılabilecek bu çalışmaya imza atan genç öğretmenlerimize ve bunların okullarına karşı kayıtsız kalmayalım diye Büyükelçiliklere genelge yollayan o zamanın Dış işleri Bakanı, şimdinin Cumhurbaşkanı hakkında İslamı referans aldıkları evhamı ile bu okullara karşı düşmanlık beslemedi veya dışlamadı diye büyük bir feveran ile siyaset yasağı talep edilerek dava açılan ülkede bizim ülkemiz Türkiye’dir.

Bilindiği üzere Karadeniz’in kuzeyinden Avrupa’ya göç eden ve bu kıtada Avrupa Hun İmparatorluğunu kuran Atilla’nın halkı da Türk tü. Tarihten silinen bu Türkler bugünkü Hristiyan Macar’ların ve Bulgar’ların da atası olarak bilinmektedir. Anadolu Türklerinin bu büyük Anadolu coğrafyasında asimile olmadan kalmalarının ve Türklüklerini korumalarının yegane dayanağı ise İslamlıklarını korumaları olmuştur. Biz Türkler için tarih boyunca Türklük ve İslamlık bir biri ile et ve tırnak olan iki ana unsur olagelmiştir. İçinde bulunduğumuz akıl tutulmasına bakıyorum ve acaba yeryüzünde içinde bulunduğu toplumun değerlerine bizdeki kadar kin ve nefretle bakan ve savaş açan başka bir ülke aydını var mıdır, doğrusu merak ediyorum?

Uluslar arası İlişkilere vakıf olan herkes iyi bilir ki ABD ,Amerikan kültürünün baskın gücünü korumak için her yıl dünyanın çeşitli ülkelerinden binlerce genci Lisans veya Lisans üstü eğitimlerini almaları için çeşitli Vakıfların marifetleri ile sübvanse edilen milyonlarca dolarlık kaynaklarla ülkesine çağırır,birkaç yıl bu gençlere eğitim verir ve Amerikan Kültürü hayranı olarak bu gençleri ülkelerine Amerikan çıkarlarının gönüllü savunucuları olarak yollar. Böylece dünyanın hangi ülkesi olursa olsun Amerikan çıkarlarının zarar görmesi engellenir veya çıkarları korunur.

Sonuç olarak en az hukuk tanımayanlar kadar yılmadan, bıkmadan bu güzel ülkemizin Özgürlükler ülkesi olması, adaletin yeniden tesis edilmesi ve Türkiye’nin bir Dünya Devi olması için mücadeleye devam edeceğiz.

Bir Çin atasözünde ifade edildiği gibi “Bir yıl sonrasını düşünüyorsan buğday ek. On yıl sonrasını düşünüyorsan ağaç dik.Yüzyıl sonrasını düşünüyorsan insan yetiştir”. Sabırlı ve emin adımlarla rotamızdan şaşmadan ve ümitsizliğe düşmeden yolumuza devam!!!!!!!!


www.rotahaber.com