Tahmin dahi edemiyorum..

Dolayısı ile eleştirimi, seçim sonucunun şu yönde veya bu yönde çıkması için yapmıyorum... 

Hukuki açıdan, bana yanlış geldiği için, Yüksek Seçim Kurulu’nun 15 Eylül tarihli kararını masaya yatırmak istiyorum..

Eski Türkiye’nin alışkanlıklarındandır..

Karar alma noktasındaki kurulları, genelde başkan yönetir..

Anayasa Mahkemesi’nde bu böyledir. Yargıtay dairelerinde böyledir. Danıştay dairelerinde böyledir.

Yüksek Seçim Kurulu’nda da böyledir.

YSK’nın son kararı da, Başkan’ın yönlendirmesi ile alınmış olmalı ki.. Kurul üyelerinin imzaladığı karar yerine, başkanın imzaladığı yazıyı bize gösteriyorlar!

Peki nasıl oluyor bu?

Eski Türkiye’de çok olurdu da..

Yeni Türkiye’de nasıl oluyor?

•

Başkan Sadi Güven’in imzasını taşıyan iki sayfalık yazının sondan ikinci cümlesi şöyle: 

“Söz konusu gerekçeli karar bilahare gönderilecektir.”

İşe bakın siz..

Başkan Bey, iki sayfalık yazı yazıyor..

Bir “gerekçeli karar”dan bahsediyor..

Esas önemli olan, bağlayıcı olan “gerekçeli karar” iken..

Başkan Bey “gerekçeli karar”ı açıklamıyor da, bilahare gönderileceğini belirtiyor..

•

Siz de işkillendiniz değil mi, “gerekçeli karar”ın varlığından!

Nasıl şüphelenmezsiniz ki?..

Başkan’ın bir önceki cümlesini de aktaralım da,  şüpheniz tavan yapsın: 

“Açıklanan hükümler doğrultusunda; hakimlik ve savcılık mesleğine kabul edilmekle birlikte, henüz ataması yapılarak göreve başlamayan hakim ve savcıların 12 Ekim 2014 tarihinde yapılacak olan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üyeliği seçimlerinde oy kullanma istemleri Kurulumuzun 15/9/2014 tarihli, 3958 sayılı karan ile reddedilmiştir.”

Kararın sayısı var. Kararın tarihi var..

Ama kararın kendisi yok!

Daha önemlisi, “bilahare gönderileceği” belirtilerek, henüz ‘gerekçeli karar’ın hazır olmadığı da, bir anlamda itiraf edilmiş olunuyor..

devamı için tıklayın >>>