Masumiyet gerçeği; Savaşın Çiçekleri

Sadece 10 salonda gösterilen filmin ilk haftasında sadece '2 bin 879' gişe yapabilmesi, açıkçası yüreğimi burkan bir durum.

  • GİRİŞ02.09.2012 08:45
  • GÜNCELLEME03.09.2012 11:02

'Gerçek'lerle örülü zihin algısına 'hakikat'i işaret eden kavramlar, yol gösterici ışıklar olarak karanlığa eklidir...

Öyle kavramlar vardır ki, 'var'dır...

Öyle kavramlar vardır ki, 'yokluk'tadır...

 'Eşya'yı izah etmek, en önce 'kavram'ların işidir...

 'Masumiyet'...

Modern literatürde kullanılmayacak kadar 'masum' bir kavram. Ve kavramı var kılan şartlardan da sorumlu tutulamayacak decerede yegane...

'Masum değiliz hiçbirimiz' demek ile 'hepimiz masumuz' demek arasında öylesine ince bir nüans var ki, bu 'kıldan ince, kılıçtan kanlı' çizginin neresinde durursanız durun, aslında 'orası'nda durmamış olursunuz.

İşte bu sebeple, mühim kavramları anlatmanın en kolay ve esasında tek yolu 'gerçek'tir...

'Savaşın Çiçekleri', gerçek bir olaydan yola çıkarak filme alınmış...

Sadece 10 salonda gösterilen filmin ilk haftasında sadece '2 bin 879' gişe yapabilmesi, açıkçası yüreğimi burkan bir durum.

Bir defa; hiçbir filmin bu denli az izlenmesini istemem. Lakin dahası, böylesi bir filmin 'geri kalan çoğunluk'a ulaşmamış olması yürek burkuyor. 

Zira 'Savaşın Çiçekleri', birçok açıdan başarılı bir film... 

Öncelikle teknik olarak kusursuza yakın iş çıkarılmış. Savaş sahneleri, çatışma anları ve görsel efektler (az da olsa) ile makyaj-kostüm birlikteliği oldukça başarılı. 

1937'de meydana gelen ve insanlık adına 'utanç vesikası' bir olaydan sinemaya aktarılan film, Çin Cumhuriyeti'nin dönemin başkenti Nankin'in Japon İmparatorluk Kara Kuvvetleri tarafından ele geçirilmesi sırasında yaşanan katliam ve tecavüz olaylarını anlatıyor. 

Uluslararası Uzakdoğu Savaş Mahkemesine göre altı hafta devam eden olaylarda ölü sayısı 200 bin; Çin'in resmi kayıtlatında ise 300 bin olarak veriliyor. Dahası, bu birkaç haftalık dönemde 20 bin ila 80 bin kadar kadının tecavüze uğradığı iddia ediliyor.  

'Tarih' diye anlatılanın, ne oranda gerçekleri barındırdığı, birçok hususa bağlıdır. Veriler abartılı veya azaltılmış olabilir. Zaten mesele o değil. Onbinlerce değil de onlarca kadına tecavüz edilmesi bile 'bir filme konu olma'ya yetecek derecede trajiktir; hele ki filmde bahsedilen şekliyle...

Çin sinemasının önemli isimlerinden Yimou Zhang'ın yönettiği filmde Christian Bale ve Çinli genç oyuncu Ni Ni başrolü paylaşıyor. 

Aslına bakarsanız filmin başrolünde çok daha fazla oyuncu var. Hem çocuk oyuncuların tamamı, hem de 'tecavüzcü asker'i oynayanlar da başrol. Hatta sadece onlar başrol diyebiliriz. 

Açıkçası Christian Bale'in oyunculuğunu 'klişe' buldum. 'Doğu'ya gidn her Batılı gibi görünüyordu. Daha doğrusu, Hollywood sinemasının zihnimize kodladığı görüntü buydu. Bir Çin-HongKong ortak yapımı bir filmde aynı manzarayı görmek üzücüydü. 

Teknik olarak filmin 'Hollywood ayarı'nda olması takdirle karşılanacak bir husus. Fakat 'mahiyet' de o yöne meğillenince, filme bakışımız da, filmin kendini anlatması da değişiyor. 

Gerçeklerden yola çıkarak anlatılan bir husus olmasa, konuyu 'klişe' diye niteleyebilirdik. Ancak bu nüans, olaya ayrı bir boyut katıyor. 

'Masumiyetin tarifi' diye niteleyebileceğim 'tecavüz' olayını güzel işleyen film, işin pornografisine, teşhirine kaçmamış. 'Vurgu' maksatlı olduğu belli olan birkaç 'kare' dışında filmde o manada bir sorun yok. 

Filmin, 'Hristiyanlık propagandası' kokmasını da çok anlayamadım, açıkçası. Lakin bu hususa girmeyeceğim. Zira mühim değil. Önemli olan, tarihi bir olaydan yola çıkarak 'masumiyet' kavramını ele almış olan böylesine külfetli bir işin, bunun üstesinden gelebilmesi. 

Savaşın Çiçekleri; senaryosunda bazı sorunlar olsa da, klişeye evrilme tehlikesinin sınırından dönen kurgular barındırsa da, teknik olarak çok başarılı bir film. 

Sinopsis: 

1937'de, Nanking kenti Çin ve Japonya arasında yaşanan savaşta tam arada bombalanan ve yağmalanan nokta olarak kalmıştır. Japon İmparator Ordusu Çin'in başkentini işgal ederken, çaresiz siviller eski zamanlardan kalma bir katedralin duvarları arkasına sığınırlar. Bu katedralde karşılarına çıkan Amerikalı John Miller önce öğrencilerden ibaret bu bir grup sivili daha sonra bölgenin fahişeleri olarak tanınan en güzel kadınlarını kiliseye mecburen kabul eder. Henüz peder olma yeterliliğinde olmasa da işgal güçlerine karşı ölen pederin kılığına giren John, bir avuç kadının güvenliğini sağlamaya çalışırken, savaşın acımasızlığı din, merhamet, hoşgörü dinlemez.

 Abdulhamit Güler - Haber 7

abdulhamitguler@gmail.com

twitter: @_hayirlisi_

http://www.facebook.com/ahg13 

Yorumlar1

  • Hasan Seyre 11 yıl önce Şikayet Et
    christian bale..latin amerikalı yüz tipiyle.her halk tarafından kabul edilir... herhalde yönetmen yimou zhang çinliler tarafından kolay kabul edilecek ve tepki çekmeyecek bir isim üzerinde epey düşünmüş olmalıki sonunda bu kararı vermiş. amerikalı uzak asyada nerede bulunabilir. ya bir bombardıman uçağının içinde, ya bir uçak gemisinde yada bond gibi k.kore tarafından esir alınmış bir hücrede ömürünü tüketirken görebiliriz.kala kala bir katedral kalıyorki.ona uygun rolde papazlık giysisiyle dokunulmazlık özelliği olan bir hastane, dini havra yada sivillerin sığınmaya çalıştığı metruk kamplar. işin içine aşk baharatıda ilave edildimi.savaşın dehşetli sahneleri, japon uçaklarının nankinde yaptığı ağır bombardıman, pasifik cephesi, noume channal muharebeleri, tanklar geçsin diye yatın lan bunların altına diyen insanları bataklığa gömen japon komutanlar ve general mc arthur..ölümsüzler geçidi..
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat