ABD milliyetçiliği; Lincoln ve Zero Dark Thirty!
- GİRİŞ10.02.2013 09:21
- GÜNCELLEME10.02.2013 09:21
Lincoln 12 dalda akademi ödülüne aday gösterilirken, Zero Dark Thirty ise 5 dalda ödül kovalayacak.
Filmlerin ortak özelliği 'Amerikan Milliyetçiliği'ne oynuyor olması...
İsterseniz önce filmlerden bahsedelim...
Jaws, E.T. ve Jurassic Park serisi gibi bol bütçeli, görsel efekt ağırlıklı ve çok ses getiren filmlerin yönetmeni olarak isim yapan Spielberg, son dönemde daha 'orta ayar' bütçeli ve mahiyete ağırlık veren yapımlara imza attı.
Münih, Sıkıysa Yakala, Terminal gibi 'sinemaya ait' filmlerle izleyici karşısına çıkan Spielberg, konu olarak üst perdede, şeklen dingin ve sinema sanatı adına daha özel bir eser olan Lincoln'ü hayata geçirdi.
Film, ABD'de köleliğin kaldırıldığı dönemi anlatıyor. Başkan Lincoln, iç savaş yaşandığı dönemde köleliğin kaldırılmasını içeren yasayı Kongre'den geçirmeye çalışmaktadır. Yasanın kabulünü sağlayan birkaç haftalık süreci anlatan film, Spielberg izleyicisini bazı hususlarda hayal kırıklığına uğratabilir.
Görsel efekt uygulaması noktasında ilk akla gelen yönetmenlerden olan Spielberg, sanki Lincoln'de kendini ve izleyiciyi dinlendirmeyi seçmiş.
Savaş dönemini anlatmasına rağmen hiç savaş sahnesi barındırmayan film, daha çok Başkan Lincoln'ün kulis çalışmaları ve ailevi bazı ilişkilerini içeren sahneleri içeriyor.
-Sinema sanatı namına- Spielberg'ün diğer bütün filmlerinden daha kıymetli bir film diyebiliriz Lincoln için.
En başta film dili gayet mutedil ve istikrarlı.
Hızlı kurgu ve bol efekt ile 'hakikat'ten uzaklaşan bir dil değil, yerinde sanat uygulaması, doğru dekor dokusu ve isabetli makyaj tercihi ile Lincoln, 'festival filmi' kapsamına daha uygun bir yapım olmuş.
'Ânı' anlatan çok sayıda sahne ve çerçeve ile Spielberg, Lincoln'de ustalık eseri ortaya koymuş.
Sinematografik açıdan kalburüstü bir işe imza atan Spielberg, konu olarak ise gayet popüler yaklaşmış.
'Kölelik' gibi çok uzak olmayan dönemlerde etkisi hissedilen bir uygulamanın ele alınması, bir devlet başkanını güzelleyen hikaye ile değil, olayın mağduru olan tarafların yaşadıklarına mercek tutarak işlenmeliydi.
'Beyazların siyahlara lütfu' şeklinde bir yaklaşımı Hollywood dokusunda eser üreten şahıslardan görmek şaşırtıcı olmasa da, 'siyahi bir başkan' varken konunun hala böyle işlenmiyor olması üzücü.
Elbette Spielberg'ün Lincoln'ünü bu şekilde eleştirirken, bilenlerin aklına hemen Amistad gelecektir.
"Amistad'da meseleye siyahlar açısından bakılmıyor muydu" şeklinde sorular gelebilir. Değil elbet. Amistad'ı burada uzun uzadıya ele alamayız. Ancak orada da 'beyaz adam her şekilde lütufta bulunmuş' bir taraf olarak yerini alıyor.
Açıkçası Spielberg'e haksızlık etmek istemem. Ancak Mühin'te de Filistinli eylemcileri 'anlamaya çalışır' gibi görünüp yine 'terörist' yaftasında bulunan da kendisi olduğu için bu kadar olsun ithamı hak ettiğini düşünüyorum.
Diğer taraftan, Lincoln için çizilen 'ulu kişi', 'bilge kağan', 'merhamet abidesi' portresinin gerçekten uzaklığı da aşikar. Tarihi gerçekliğe ne kadar uyduğunu takdir etmek beni aşmakla beraber, 'iç savaş' gibi iç acıtıcı bir olgunun taraflarından birinin yönetici konumunda olan şahsın, bu denli 'masum' olma ihtimali, işgal ile doğan ABD'nin, işgali modernleştiren politik istikrarını güzelleyen çağdaş bir yorumdan başka bir şey olamaz.
Tam bu noktada Zero Dark Thirty'ye geçmek isterim...
Önceki filmi Ölümcül Tuzak ile Oscar'da en iyi yönetmen ödülünü kazanan ilk kadın olan Bigelow, yeni filminde de akademi üyelerinin aynı damarını hedef alıyor.
Zero Dark Thirty, El Kaide lideri Usame Bin Ladin'in öldürüldüğü operasyona giden süreci anlatıyor.
Aslında Bigelow, Ladin'i yakalamak için 2002'de yapılmış bir operasyonu filme almak için senaryo çalışmasını tamamlamak üzereyken, Ladin'in öldürüldüğü haberini alır.
Ve eldeki senaryo hemen bu konuya evrilir.
Sonuçta ortaya çıkan ürün, bir FBI ajanının kişisel hırsı ve birkaç ABD askerinin özverisi ile küresel terörist liderden 'kurtulma' hikayesi oluyor.
Bigelow'a kalırsa filmde operasyona yönelik bir eleştiri var.
Ladin'in öldürülmesi sırasında 'lüzumsuz' yere öldürülen insanların olmasını eleştirdiğini söyleyen Bigelow, seyirciyi değilse de kendini kandırıyor.
Zira filmde, bahsedildiği çerçevede 'gereksiz' yere öldürülen insanlar olmasına işaret etme adına (Pakistan asıllı ABD askerinin sorgulayıcı bakışı ile) yapılan bazı atraksiyonlar dışında film tamamen 'yerinde adımlar' ile ulaşılan 'ferahlatıcı sonuç'a dikkat çekiyor.
Operasyonu fark eden Pakistanlı halka sadece sözlü uyarı yapan ve 'insani uyarı'da ısrar eden ABD askerlerinin bu ak pak portresini çizen de aynı film değilmiş gibi bahsetmek izleyiciye haksızlık olacak.
Konusunu eleştirmekle beraber, biçimsel olarak filmin iyi olduğunu belirtmek isterim.
Operasyon esnasında lüzumsuz gerilim müziği kullanarak anlık germe yerine, sadece doğal sese yer vererek izleyiciyi senaryonun ortaya koyduğu zamanın içine almayı tercih etmesi, Bigelow'un film dilinin özel nüansı.
Önceki filminde de benzer bir şekilde kamerayı sallayarak kullanan Bigelow, özellikle aksiyon sahnelerinde inandırıcılığı artıran bir unsur olarak film dilini oturtuyor.
Şimdi iki filme aynı pencereden bakalım...
Her iki film de kesinlikle ve kesinlikle biçimsel olarak ustalık eseri.
Kamera kullanımı, kurgu tercihi, oyunculuklar ve bütün olarak film dili, Lincoln ve Zero Dark Thirty için mükemmele yakın not seviyesinde.
Lakin her iki filmin de ABD milliyetçiliğini hedef alan pragmatik maksadı kendini aynı şiddetle gösteriyor.
Hollywood'un bu sene uyarlama senaryolara yönelmiş olmasının arkasında yatan sebebin de bu olduğunu düşünüyorum.
Oscar'ın en güçlü adayları olan Lincoln, Zero Dark Thirty, Argo ve Zincirsiz'in aynı olguya (milliyetçilik) oynaması, akademi üyelerine yaranma çabasının bir örneği gibi.
Siyahi bir başkan, 'küresel terör'e yakın zamanda vurulan darbe (ve buna rağmen bitmeyen 'ülkesiz düşman'), içerideki tartışmalar doğrultusunda popüler yaklaşım...
Sanat, 'toplumu yönlendirici' etkisiyle elbette güncel meseleleri ele alır.
Ancak Hollywood'da olduğu gibi (esasında varlık sebebi olarak) birilerini memnun etme adına konular ele alınırsa, -en mükemmel biçimde perdeye çıksa bile- sorgulamak ve sorgulanması gereken noktalara işaret etmek boynumuzun borcu.
Filmlerin Oscar'daki şanslarının ne olduğunu ileriki bir değerlendirmeye bırakarak, yazıya son vermek isterim...
Vesselam...
Abdulhamit Güler - Haber7
abdulhamitguler@gmail.com
twitter: @_hayirlisi_
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol