Unutulan Bir İnsanlık Harikası “Diş Kirası” 2

  • GİRİŞ01.06.2017 07:40
  • GÜNCELLEME02.06.2017 07:40

Şu mübarek Ramazan ayı ne hoş, ne zarif, ne latif bir ay değil mi? İnsanı siyasetten, siyasi tarihten uzak tutuyor da İslam’ın ve İslam ikliminde yeşeren Osmanlı’nın insanlık adına yaptıklarını, emrettiklerini insana belletiyor.

Geçen yazımızda Osmanlı’da sadaka vermenin zerafet noktasında ulaştığı irtifaya misal olarak “Diş Kirası”denilen hoş bir adetten bahsetmiş ve yazımız yarıda kalmıştır.

Osmanlı’da Diş Kirası denilince akla Fatih Sultan Mehmed’in Sadrazamı Mahmut Paşa akla gelir.

Fatih dönemi sadrazamlarından Mahmut Paşa, tarihte bilinen Davetleri ve diş kirası hediyeleri ile ün yapmış, bu konuda çok güzel örnek olmuştur. Mahmut Paşa, Ramazan ayı geldiğinde kesenin ağzını açar.

Konağında verdiği iftar ziyafetleri dillere destandır. Ayrıca, Paşanın sofrasında oruç açanlar, “diş kirasına” ilaveten her akşam mutlaka ikram edilen nohutlu pilavın gelmesini dört gözle beklerdi. Dişlerine takılma ihtimali olan sert bir sahte nohut yakalama ümidiyle. (Dişlerin kırılma riski dikkate alınmadan)Enteresan ilginç bir konu da sahte nohut hikâyesidir. Çünkü Paşa, kazanlarda pilav pişirilirken pilavın içine nohut biçimi verilmiş altınlar atarmış[1]

 Fatih Sultan Mehmed devrinden daha önce de görülen bu gelenek, bu dönemden sonra “kurumsallaşmış” ve ilerleyen zamanlarda devletin önde gelenleri arasında da Ramazan sofraları ve diş kirası bir ramazan klasiği halini almıştır. Tıpkı bugünkü belediyelerin bir şov malzemesi olan ve büyük meydanlara reklam panoları ile birlikte kurulan ramazan çadırı şeklinde dev sinilerde ama vâkur ve mütevazı bir eda ile reklam yapmak değil hayır yapmak arzusu ile halka açık iftarlar verilirdi. 19. asırda bilhassa Sultan Abdülmecid ve Abdülaziz'in saltanat yıllarında zenginlerin diş kirası vermesi usulünün devam ettiğini, Sultan II. Abdülhâmid zamanında ise, bunu daha ziyade fakirlere tahsis edildiğinden, Balıkhâne Nazırı Ali Rıza Bey hatıralarında bahsetmektedir.[2]

Bütün bu gizli sadaka verme duygusu ile yapılan ziyafet güzellemesinin ardından ev sahibi ikram etmenin ve misafir ağırlamanın sevabıyla mutlu olurdu. Fakat Ona bu mutluluğu onun evine gelen misafir yaşatmıştır. Misafir olan fakir, ev sahibi olan zenginin pek de güzel olmayan yemeğini yemiştir. Çenesi yorulmuştur. Üstelik çekilmez sohbetine de katlanmıştır.   İkramın sahibi olan  "Ev sahibi sevap kazansın diye misafir pek çok eziyet çekmiştir, dişi yıpranmıştır" Yedirilip içirilen söz konusu bu fakir fukaraya bir miktar da para verilmek istenir, fakat harçlık ya da sadaka veriliyormuş gibi olmasın, verilen kişi rencide olmasın diye ağırlama faslı bittiğinde misafir ayrılmak üzereyken, kapıda kendisine küçük bir hediye kesesi verilir, “Efendim, zahmet buyurdunuz, ikramımızı kabul ettiniz, evimize şeref ve bereket verdiniz, acizane bunu dişinizin kirası olarak kabul ediniz” denirdi.

Diş kirası sadaka olarak da verilirdi ama bunun sadaka olduğu belirtilmeden. Böylece diş kirasını yani sadakayı alan eziklik duymazdı. Böylece diğer insanların yanında incitilmemiş olurdu.

            Zarafetin, letafetin, estetiğin, keyfiyetin, kemiyetin, insanlığın zirvelerde yaşandığı ve kafdağının ardındaymışcasına günümüz kapitalizm ve materyalizmine uzak olan bu cennetimsi hayatı ve zamanları Abdülbaki Gölpınarlı ne de güzel anlatmış “Dün ve Bugün” isimli yazısında. Anlatmaya çalıştığım o eski Ramazanları yaşamayan ancak duyduğunu ve gördüğünü sizlere aktarmakla iktifa eden ben, sözü sözün sahibine ve o günleri bizzat yaşayan gözleri ile bu güzelliklere şahitlik yapan Abdülbaki Gölpınarlı’ya bırakıyorum;

Bu haftaki yazımıza konu olan ve yardımlaşmanın zarafetteki zirve taşı “DİŞ KİRASI” adeti günümüzde unutulmuş ancak  geçmişte önemli bir yeri olan  bence  yaşatılması gerekli olan bir gelenektir.  Osmanlı kültürü içinde ortaya çıkmış olan bu gelenek, 20. Yüzyılın başlarına kadar devam etmiş; zenginler, evlerinde ağırladıkları yüzlerce davetliye zengin-fakir demeden diş kirası vermiştir. Buradan da görüleceği üzere ecdadımız misafirperverlikte, kibarlıkta, kültür ve sanatta ne kadar ileridir ve manevi değerlerine sahip çıkmıştır. Fakat bizler günümüzde  manevi değerlerimize sahip çıkmıyoruz ve zamanla bu tür adetler yok olup gidiyor.

Vesselam…

 

Diş kirası olarak zenginler tarafından fakirlere altınlar böyle keselerde verilirdi.

 

Kalabalık insan toplulukları ile yapılan iftar ziyafetleri sadece zengin konaklarında değil bizzat sarayda padişahın huzurunda da yapılırdı

Ramazan eğlencelerinin vazgeçilmez adresi Şehzadebaşı’ndaki “DİREKLERARASI” denilen caddeydi. Şimdilerde bu cadde fatih’ten Veznecilere giden zevksiz ve renksiz bir caddedir.

 

 


Sarayda yapılan zengin Ramazan iftar programları

 

Sarayda kadrolu ressam olarak görevli Rum ressam Kapıdağlı Konstantin tarafından yapılan ve 3. Selim dönemini anlatan bir bayramlaşma töreni.

 

[1] Nizamettin BİBER’in konu ile ilgili makalesinden.

[2] Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey,  Eski Zamanlarda İstanbul Hayatı, İstanbul 2001

Yorumlar2

  • Murat Acar 6 yıl önce Şikayet Et
    mükemmel. .
    Cevapla
  • Dilek Kale. 6 yıl önce Şikayet Et
    Hocam ne guzel anlatmissiniz. Birde gunumuzu dusundum
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat