Soruyu bir kere daha soralım;

            “Bir camide üç mihrap olur mu?

            Cevap;

            Eğer ecdad yaparsa olur ki yapmış ve olmuş.

            Unkapanı’ndan Eminönü’ne doğru sağa saparsak elli metre ilerde sağ kolda bir cami var onun da hikayesi aslanlar gibi, kahramanlar gibidir.şöyle ki;

            Sinan isminde bir yiğit vardır. Fetih askeridir. Fatih Sultan Mehmed Han’ın o muhteşem ordusunun bir ferdidir. Savaş sonunda şehrin devir teslim işlemleri bitmiş,  İstanbul’da güvenlik sağlanmıştır. Fatih Sultan Mehmed Han, tekmil kıyafet sur dışına çıkar. Kaynaklar ava çıktığını yazar. Neyse, akşam olmuş hava kararmış Sultan Mehmed şehre girmek için muhteşem İstanbul surlarının Topkapı kapısının önüne gelir. Kapıda nöbet tutan asker hava karardığı için onları içeri alamayacağını söyler.

            Tekmil kıyafetli Sultan Mehmed, şehre girmek için ısrar ettiğinde ise asker kılıcını çeker ve Sultan Mehmed Han’ın verdiği emir gereği alamayacağını bir kere daha yüksek sesle ifade eder.

            Sultan, askerin kendisi tarafından verilen emre sıkı sıkıya bağlı kalmasından dolayı çok sevinir.

            Arkasında bulunan ve kendisi gibi tekmil olan vezirinden sultanlara mahsus kıyafetleri heybeden çıkartmasını ister. Sonra giyer ve askere;

            Bak gördün mü? Ben Devlet-i Aliyye hükümdarı Sultan Mehmed Han’ım der.

            Durumu anlayan asker hemen hürmetle hükümdarın önünde eğilir.

            Genç sultan, askere adını sorar ve Sinan olduğunu öğrenir. Yanındaki vezire;

“Tiz bu Yavuz askere rütbe verin der” ve ona Unkapanı bölgesinden arazi tahsis eder.

            Artık bu korkusuz ve vazife aşkı ile sultana bile kafa tutan askerin adı;

            “Yavuz Er Sinan” olur.

            Kendi adı ile Unkapanı’ndan Küçükpazar semtine geçerken hemen sahil tarafında bir cami yaptırır ve adını;

            “Yavuz Er Sinan Camii” koyar. Koyar ki bütün İstanbullular bu camiye gelsin ve ibadet edip kendisine de dua etsinler.

            İşte bu hikayesi buram buram kahramanlık kokan muhteşem mazili Yavuz Er Sinan Camii’nin en fazla 100 metre ilerisinde yine sahil kenarında harika bir cami vardır;

Üç Mihraplı Camii…

Onun da hikayesi   muhteşemdir;

Fatih Sultan Mehmed Han’ın, Fatih’teki “Sahn-ı Seman” Medreselerinde görevlendirdiği müderrislerinden olan “Hayreddin Ağa” az evvel tarif ettiğim bölgeye bir cami yapar. Hocası tarafından Unkapanı-Küçükpazar semitine yapılan camiyi ziyarete gelen Sultan Mehmed Han, camiyi küçük bulur, ve caminin banisi olan hocası Hayreddin Ağa’ya;

Hocam bu cami çok küçük. Büyük düşün. Evet, şu an bölgede az Müslüman var ama beş on sene sonra bu bölgeler Müslüman beldesi olacak o zaman bu cami ihtiyacı karşılamayacak. O yüzden bu camiyi büyüt der.

Bunun üzerine etraftaki evleri istimlak edip satın almaya başlar. Caminin hemen yanındaki ev gelinine aittir. Gider gelininden evi ister.

Gelini de camide bulunan mihrabın yanına bir de kendi adına bir mihrap yaparsa evi vereceğini söyler.

Hoca bu durumu Sultan Mehmed Han’a bildirir. Sultan;

Gelinin doğru söylüyor. Onun adına da bir mihrap yap. Ama her ikinizin

mihrabının ortasına da benim adıma bir mihrap yap der ve cami böylelikle “Üç Mihraplı Camii” olur.

Sevgili dostlar, yazmak bizden, nokta tespiti yaparak adres bildirmek bizden gidip namaz kılmak sizden.

Bu hafta sonu o bölgeye gidin ve Yavuz Er Sinan Camii’nde ve Üç Mihraplı Cami’de namaz kılın. Kılın ki, buraların sahibinin biz olduğunu cümle alem görsün.

Yavuz Er Sinan Camii

Üç Mihraplı Camii

Üç Mihraplı Camii’nin üç mihrabı

Üç Mihraplı Camii’nin hemen yanındaki ismi ve duruşu ile İroni Yapan “Yeni Hayat” Sokak