Rüzgar eken, fırtına biçti vesayet tsunami istiyor

  • GİRİŞ29.10.2015 09:21
  • GÜNCELLEME29.10.2015 09:21

Daha yapılmamış bir seçimin üzerine “şaibe şalı”örtmeye çalışan “küresel güçlerin” hazır kıta beklediği bir dönemde “kolay kahramanlıklara” yol açan bir gelişme mi, evet...

Tüm zamanların en karışık döneminden geçiyoruz. Nedim Şener Silivri’ye konduğunda “Basın kadar yargı da hürdür” manşetini gazetelerine uygun görenlerin bir anda, “medya özgürlüğü kahramanlığına soyunduğu” bir süreç bu... Veya, hukukun, rakibi olan medya patronunun mal varlıklarına el koyduğunda patron katında şampanyalı kutlama yapanların, siyasi otoriteyi “mal gasp etmenin riskleri” konusunda uyardıkları bir “yüzsüzler operası...”

Oysa, ortada yine çok basit bir soru var, ayağa kalkan “gazeteci” korosu soramıyor: Seçime üç gün kala, iktidara en yakın parti kendisini hem iç hem dış kamuoyunda zor duruma sokabilecek, zemini hukuki açıdan sağlam da olsa bu tür bir girişime sıcak bakar mı?

Bana göre, bakmaması gerekir...

O zaman ikinci basit soru geliyor gündeme: Hukuk siyasi otoritenin kontrolünde mi, yoksa siyasi otoriteye “rağmen” mi, ülkenin seçim sürecini gözardı ederek kendi yolunda ilerliyor?

Öyle ya, eğer denilen doğruysa, bugün büyük ve çok parçalı bir muhalefet cephesiyle karşılaşan iktidara en yakın parti, “muhalif medyayı susturma operasyonunu” seçime 3 gün kala değil, çok önceden başlatırdı.

Ortaya çıkan tablo, özellikle yaşanılan olayın zamanlaması açısından bakıldığında, hukukun “siyasi endişe dışında” hareket ettiğini gösteriyor. Bu iyi. Ama aynı tablo, iktidar partisine yarıyor mu, hayır.

Medyanın meşruiyeti

“Medya özgürlüğü” üzerine yapılan tartışmaların “meşru zemine” ihtiyacı var. Siyasette olduğu gibi, medyada da “meşruiyet” esastır. Devleti içeriden ele geçirip, TSK’ya dönük en karanlık operasyonu gerçekleştirmiş, MİT müsteşarını tayin etmeye çalışmış, nihayetinde hukuk+polis teşkilatı hattında bir de darbe gerçekleştirmeye kalkışmış bir hareketin medyası üzerinden bu tartışmayı sürdürüyoruz. Normal değildir. Bir demokraside medya kuruluşları muhalefeti veya iktidarı destekleyebilir, iyidir, demokrasinin güçlenmesi açısından bu tür bir yapılanma gereklidir. Tercihler “meşru siyaset” zemininde yapılır, yürütülen yayıncılık şeffaftır, “siyaset dışı aktörlerin” anti-demokratik hedeflerine hizmet etmez.

“Meşru zemin”, haklı olarak, PKK’ya, “terör örgütü değil, silahlı halk hareketidir” diyen siyasi portrelerin “ifade özgürlüğü” şemsiyesine sığınılarak parlatılmasını sorgulama hakkına da sahiptir.

Demokrasilerin, kendilerini koruma hakkı vardır ve bu hak, medya dahil, sistemin bütün aktörlerini kapsar.

Tsunami beklentisi var

Belli ki, Balyoz, Ergenekon veya Casusluk Davaları’yla başlayıp, işi, hükümeti devirmeye kadar vardıranların ektikleri rüzgarın yarattığı fırtınayla mücadelesini izliyoruz. Ama ortaya çıkan koalisyon, vesayet güçlerinin bir tsunami beklentisi olduğunu gösteriyor. En soğukkanlı, yazdığı yazıları siyaset sosyolojisinin bilimsel zeminine oturtma yeteneğine sahip isimlerin bile, “iç savaş beklentisini” dile getirmesi vahim bir gelişme.

Oysa bir tek konuda siyasal mutabakata varmamız gerekiyor: PKK veya “paralel yapı” gibi siyasi meşruiyet dışı unsurlara sırt dayanarak yürütülen “siyaseti çürütme” operasyonları, uygulayıcılarına iktidar yolu açmaz, anti-demokratik güçlerin, meydana çıkmasına neden olur.

yazının devamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat