Siyasi kibir ve İslamcı tavır
- GİRİŞ07.10.2016 08:01
- GÜNCELLEME07.10.2016 08:01
Türkiye’nin her alanda olmadan, olgunlaşmadan Ortaasya ülkelerine ağabeylik taslaması, İslam ülkelerine liderlik yapmaya kalkması fazla karşılığı olmayan, içi boş ve ciddiyetten uzak bir yaklaşımdır.
Aklı ve iradesi güçlü bir yönetim ne yapacağını, nasıl yapacağını, kimlerle neler yapacağını meydanlarda haykırmak yerine ulaşmak istediği hedeflere sessiz ve derinden planlı ve programlı yaklaşmalıdır. Siyasi kibir iç politikada ve dış politikada faydadan çok zarar getirir.
Bölgemizde ve coğrafyamızda başa güreşmek isteyen bir Türkiye önce başa güreşecek güç ve donanıma, akıl ve kadrolara sahip olmak zorundadır.
Ha bre darbe yapılan, darbeden korkulan kendi iç ve dış güvenliğini bile doğru dürüst sağlayamayan, kendi kadrolarına ve bürokrasisine bile sahip olamayan bazen paralelcilerle, bazen milliyetçilerle, bazen de Kemalistlerle veya başka birileriyle birlikte çalışmak zorunda kalan bir iktidarın büyük hayalleri ve idealleri gerçekleştirebilmesi su üstüne yazı yazmaya benzer. Bu hal kendi başını bağlayamayan bir bayanın gelin başını bağlamaya kalkması gibidir.
Siyasi tarihimizde kibir İttihat ve Terakkiden devlet adamlarımıza bulaşan bir hastalıktır. Tek parti diktatörlüğünde Kemalist zihniyetin milletimize yaptığı zulüm ve işkence ile bu anlayış devletin zirvesine taşınmış, milletine hizmetin eden, milletin emrinde olan devlet yerine halktan kopuk, buyurgan, otoriter, asık suratlı, bir anlayış yerleşmiştir.
Bugün muhafazakâr AK Parti iktidarının Kemalistlerle birlikte FETÖ’ cüleri kamu kurum ve kuruluşlarından ayıklama mücadelesi bilinçli veya bilinçsiz bir başörtülü, namaz kılan, dindar mütedeyyin birçok insanı avlama ve temizleme operasyonuna dönüşme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Muhafazakâr ve Müslüman olduğu için maalesef birçok insan mağdur edilmektedir.
Kim olursa olsun siyaset kurumu kendi kadrolarını yetiştirmeden, kendi bürokrasisini oluşturmadan, kendi siyasi anlayışını devletin önemli kademelerine yerleştirmeden bazen onlarla, bazen bunlarla ülkeyi yönetmeye kalkmak iktidar olunsa bile muktedir olunamıyor. Kadrosuz bir hareketin rakiplerinin kadrolarıyla kendi ideal ve hedeflerine ulaşması mümkün değildir.
Ak Parti iktidarlarının 3 dönemdir kendi kadrolarını oluşturamaması onun en büyük çıkmazı ve yumuşak karnı olarak görünmektedir. Kendi kadroları olmayan bir hareketin uzun vadeli ve her alanda başarılı olması beklenemez.
Kadrosuz bir hareket dilsiz kulaksız, elsiz ayaksız bir insana benzer. Bu halde iken İslam âlemini yönetmeye talip olmak ve gönlümüze hoş gelen söylem ve eylemlerde bulunmanın kimseye bir faydası yoktur. Bu durum popüler bir politika ve içi boş bir söylemden üretmekten başka iş görmüyor.
Siyasi kibir beraberinde entellektüel kibri, bürokratik kibri, iç ve dış politikadaki kibri de beraberinde getiriyor. Bunun da İslam coğrafyasına bir faydası yok.
15 Temmuzdan sonra Ak Parti hükümeti gittikçe kendi özünden, eylem ve söyleminden uzaklaşarak Kemalist bir eksene ve statükoya doğru evirilmekte olduğu görülüyor.
Yönü İslam alemine dönük, kökleri İslam alemine uzanan, dalları yeryüzünü kuşatan bir millet ırkçı, seküler, laik Kemalist, batıcı bir anlayış ve zihniyetle asla bir birliktelik kuramaz. İttihat ve Terakkici, sulandırılmış bir Müslümanlıkla İslamcı bir anlayış arasını ayıran sınır budur.
Muhafazakârlıkla İslamcılık arasındaki en belirgin çizgi; birisinin İslam âlemine liderlik yapmaya çalışması, diğerinin İslam âleminin bir parçası olduğunu bilerek, buna göre hareket etmesi, eylem ve söylemini buna göre geliştirmesidir.
Ama tarih doğu ile batının bir araya gelemeyeceği gerçeğini haykırır.
Arif Altunbaş / Haber 7
arifaltunbas@hotmail.com
Twitter: @arfaltunbas
Yorumlar3