İnsanların dinleri ve dilleri, kültürleri ve gelenekleri, adetleri ve hayat tarzları, zamana ve mekana bakışları, bu dünya ve öbür dünya hayatını anlamlandırmaları, yaratanı ve  yaratılanı değerlendirişleri kimlikleri oluşturan en önemli özellikleridir.

Her milletin kendine göre bir kimliği vardır. Bu kimlikle anılırlar ve bilinirler.Kendi kimliklerini terkederek başka bir kimlik altına sığınan toplumlar kendilerine has olanı da terkederek yabancılaşırlar.

Her yabancılaşma kendi gerçeklerinden ve yapılarından uzaklaşmak ve kopmak, kendi hakikatlerinden ayrılmak ve meçhul bir geleceğe doğru kulaç atmak demektir.

İslam toplumları medeniyet yarışında bugün iki asırdır kendi din, kültür ve kimliklerine sırt çevirip batı kültür ve medeniyetinin karanlık sularına doğru yelken açmanın acısıyla kıvranıyor.

İslam ülkeleri kendi ruhundan ayrılmanın bedelinin medeniyette, teknolojide, sosyal ve kültürel, askeri ve siyasi alanlarda  batıya kul ve köle olmakla ödüyorlar.

İslam ümmeti bu yüzden taklit ettikleri batı kültür ve medeniyetinin ahtapot kolları arasında kuşatılmış, baskı ve zulüm altında inim inim inliyor. Bu yüzden tüm islam coğrafyası kan ve revan içinde batılıların doymak bilmeyen sömürü ve işgallerinin savaş alanı durumundalar.

Kimlik fakiri, kişilik yoksunu, benlik dilencisi olarak düşmanlarının karşısında omurgasız sürüngenler gibi kendi vatanlarında yabancı, kendi coğrafyalarında ilticacı konumuna düşmüş düşmanlarından insaf ve merhamet dilenir haldeler.

İslam ümmeti bütün dünyada bugün kimlik ve kişiliklerinden kopmanın cezasını konvansyonel yalanların, uluslararası oyun ve tuzakların, üst akıl dedikleri siyonist derin dünya devletinin  baskısı, zulmü ve işgali altında olmakla ödüyor.

Hıristiyan ve Yahudilerin, Hindu ve ataistlerin kendilerine ait kimlikleri, kuralları, kaide ve değerleri, adetleri ve hayat tarzları var.Onlar bunlara hassasiyetle önem veriyor günlük yaşantılarında da bunları dikkate alıyorlar.

Ama islam ülkelerinde islam adet ve gelenekleri, ahlak ve kuralları, din ve kültürü hakim değil, hepsi mevcut batılı statükolara mahkum durumdalar.

Neden bizim yurdumuzda düşmanlarımızın değer ve kuralları, ahlak ve kültürleri, hukuk ve kaideleri geçerli ve serbest de Allahın biz kullarının saadet ve selameti için  göndermiş olduğu o ilahi kurallar ve kaideler geçerli değil?

Müslüman ülkelerde neden islam düşmanlarının hukuk ve kanunları  hakim de islamın emir ve yasakları, değer ölçüleri ve kriterleri mahkum durumda?

Amerikalının, Avrupalının, Rus’un, Çinlinin, Hindu’nun hayat tarzı, dünya görüşü, kimlik ve benliği var da müslümanların kendi dünya görüşü ve kendi kimliğini oluşturan referans kaynakları yok mu yani? En basitinden Türkiyede, Suud’ta, Pakistanda, Malezyada, İndenozyada, Mısırda, Fasta, Tunusta, Cezairde ve diğer islam ülkelerinde bu değerler hani neredeler?

Bir millet kendi kimliğini yitirince kendi benliğini de yitirir. Kendi benliğini kaybedince taklitçiliğe başlar. Eğer, düşmanı en güçlü ise onu taklit ede ede kendi milleti, dini, kültürü ve medeniyetiyle düşmanları adına savaşan bir mankurt haline gelir

Bugün islam toplumlarının içine düştüğü en büyük çıkmaz başta işte bu kimlik sorunudur. Müslümanlar bu sorunu aşamaz ise iki asırdır can düşmanı, kan düşmanı Haçlı batılılara el avuç açmaktan, AB kapılarında sürünmekten asla kurtulamaz. Kendi kimliğine, kültürüne, medeniyetine, diline ve dinine, yazısına sırt çeviren toplumlar birgün mutlaka yıkılmaya mahkumdur.

Müslümanın kimliğini islam medeniyet ve kültürü oluşturur hıristiyan batı medeniyeti ve kültürü değil.Her ne pahasına olursa olsun müslümanlar olarak biz bu yitik cennetimizi arayıp bulup onu yeniden kuşanmak ve onunla donanmak zorundayız.

Kimlik sorunumuzu çözünce kendi benliğimize, birlik ve beraberliğimize de kavuşacağız. Ancak o zaman millet olarak hep beraber büyük Türkiyeyi kurabilir, İslam ümmetine örnek olabilir, onları bir bayrak altında toplayabiliriz.

Önce biz, BİZ olmak zorundayız. Önce biz, BİZ…

Arif Altunbaş, Haber 7