Astana, Soçi, Mosvkova derken…

  • GİRİŞ06.03.2020 09:38
  • GÜNCELLEME07.03.2020 09:55

Astana ve Soçi anlaşmaları, İdlib topraklarının işgali ve askeri noktalarımızın kuşatılmasına kadar ki süreçte Rusya tarihi kökleri ve bilincini teşkil eden karakteri gereği dünyaya ve Türkiye'ye karşı hep ikili oynamıştır. Bir yanda cephede diktatör Esad’a askeri, siyasi, ekonomik , diplomatik olarak en yüksek düzeyde destek sağlarken, öte yanda da masada üç maymunu oynayıp o meşhur ikiyüzlü karakterini ortaya koymuştur.

 

 

Osmanlı zamanında Kırımda, Kafkaslarda, Balkanlarda devletimize ve milletimize karşı oynadığı çifte standartlı oyunlar dolayısıyla atasözü olarak bilinç altımıza ve hafızalarımıza kadar kazınan ‘’Ayıdan post, Rus'tan dost olmaz’’ gerçeği bugün Suriye'de de hiçte yabancı olmadığımız bir manzara.

Sovyetler zamanında Rusların tanklarla Macaristan'ı ezip geçtiği, Çekoslovakyayı kanlı bir isyanla ele geçirdiği,iki yüzlü vaadleriyle Polanya'yı silahlarının gölgesinde esir aldığı,  Orta asyadaki Türk ülkelerini işgal edip nesillerini de on yıllarca mankurtlaştırdığı, Japonya'ya ait Kamçaska adasını, Baltık ülkelerini işgal ettiği hala hafızalarda canlı ve acı hatıralar olarak yaşıyor.

 

 

Çeçenistan bağımsızlık savaşına karşı Rusya'nın Grozni'de taş üstünde taş kalmayıncaya kadar bombardıman etmesi ve nihayet işgal edip başına kukla bir yönetim koyması, Gürcistan'dan Abhaza'yı işgal etmesi, Ukrayna'dan Kırımı ilhak etmesi, yine Ukrayna'nın Donald bölgesini kendi emrindeki askerlerle rehin tutması Libyalı kardeşlerimize karşı Hafter haydutunun yanında Wagner paralı askerlerinin yer alması Rus karakteri ve canavarlığının en son örneğidir.

Rusya ve İran’ın Astana ve Soçi görüşmelerinde sadece katil Esed rejimine rahat bir nefes alma, ve kaybettiği toprakların bir çoğunu geri kazanma imkanı vermiştir. Karadan İran devrim muhafızları ve paralı şii Fatimiyyun  askerleriyle Hizbullah milisleri, havadan Rus savaş uçaklarının yağdırdığı katil bombalarla Rusya ve İran Suriye'deki savaşın Esed rejiminin lehine çevirmekte en büyük etken olmuştur.

Türkiye Suriyede sadece Amerika ve PKK’nın Suriye'deki uzantıları ile değil, Rusya, İran, Esed rejimi ve İran'ın paralı askerleriyle, hatta; Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan'la savaşmaktadır. Aynı manzarayı Libya'da da görüyoruz.

Doğu Akdeniz'de Türkiyeyi sık boğaz etmek için İsrail, Yunanistan, Kıbrıs Rum Yönetimi, Mısır AB ile birlikte hareket ederek bu savaşı denizlerimizde de bize karşı sürdürüyor.

Libya ve Türkiye arasında yapılan Kıta sahanlığı anlaşmasından sonra körfezin gasıp rejimleri, Suudi Arabistan, Mısır, BAE ve Rusya aynı şekilde sahada Türkiye'nin önünü kesmek için çalışırken anlaşma masasında da kendi yerlerini garantiliyorlar.

Başkan Erdoğan’nın, ’’ Bu topraklar kendisini dev aynasında gören nicelerini bir anafor gibi yutmuştur’’ diyerek bölgede güç gösterisi yapan ABD, Rusya ve AB  ne’ çok ince bir hatırlatma yaparak Türkiye'nin adam gibi duruşunu ilan etti. Bununla Putin'e Sovyet İmparatorluğunun Afganistan'da çöktüğünü hatırlattı.

İran ise Şia İmparatorluğu hayaliyle aç susuz, yoksul ve perişan halkının sorunlarına harcaması gereken milyar dolarları Suriye ve Yemendeki savaş bölgelerine ve silah baronlarına yatırdığının faturasını çok pahalı bir şekilde hem İran'da hem Suriye'deki kayıplarıyla ödüyor.

Tarihte hiçbir yönetim tarzı zulüm ile abad olmuş değildir. Ne  kendisini dev aynasında gören Rusya ve Amerika, ne mezhebi taassup delisi İran,  ne körfezin şımarık petrol şeyhleri, emirlikleri ve Kralları, ne de emperyalizmin uşağı Esed ve Hafter gibi diktatör bozuntuları Türkiye'nin güçlenmesini ve büyümesini engelleyemeyeceklerdir. Başkan Erdoğan'ın dediği gibi;’’Biz bu topraklarda misafir değil bu toprakların asli unsuru ve sahibiyiz.’’

İdlip'teki kanı, sürgünü ve tehciri durdurmaya yönelik Moskova anlaşmasına güvenerek Türkiye asla sahadan çekilmemeli, Kuzey Suriye'deki durumunu ve konumunu daha da güçlendirmelidir.Unutmayalım ki karşımızda kaypak, çıkarcı, her an bizi satabilecek ve arkamızdan vurabilecek muhataplarımız ve sözde müttefiklerimiz var.

Arif Altunbaş, Haber 7

 

 

Yorumlar2

  • muammer 4 yıl önce Şikayet Et
    Aci Gercekler
    Cevapla Toplam 4 beğeni
  • Muttaki 4 yıl önce Şikayet Et
    Sayın yazarımıza bir düzeltme yapmak istiyorum. Kamçaska adası denilen yer yarım adadır, hiçbir zaman Japonya'nın olmamıştır, doğru adı da Kamçatka'dır. Yazarımızın bahsetmiş olduğu yer ise Kamçatka'nın güneyinde ve Japonya'nın kuzeyinde yer alan Kuril Adalarıdır.
    Cevapla Toplam 3 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat