Ateş çemberi: Risk ve fırsatlar

  • GİRİŞ03.07.2015 10:27
  • GÜNCELLEME03.07.2015 10:27

Tarih, bazen ülkelere fırsatlar sunar; Allah da bir kapıyı kapatırsa başka kapıyı açar.

Ülkemiz iki tür krizle çevrili. Biri “Doğu”daki sorunlar, ki parçalanan devletler olarak özetlenebilir; diğeri ise “Batı”daki sorunlar, bu da parçalanan AB şeklinde ifade bulabilir. Biri Suriye diğeri ise Yunanistan krizleriyle kimlik buluyor. Söz konusu tablo, bir tür ateş çemberini ima ediyor.

Tüm olumsuz konjonktürel koşullara rağmen, karamsar olmak gerekmez; zira her kriz aynı zamanda fırsat anlamına gelir. Fırsat ise en az maliyet-olabilecek en fazla fayda olarak tanımlanır. Diğer bir ifadeye, fırsatlar gri alanlarda saklıdır; bunları değerlendirenler kriz dönemlerinde kazanan oyuncu olur.

Hemen belirtelim; gördüğümüz kadarıyla küresel güç dengeleri Türkiye’nin kaybeden oyuncu olması yönünde bir irade ortaya koymuyorlar; tam tersine kazanan oyuncu olması için fırsatlar sunan bir konjonktür söz konusu.

Şifre G-20’de

Türkiye, konjonktürü kendi lehine kullanmak için bazı fırsatları değerlendirmek ve bazı seçimler yapmak durumunda. Hemen belirtelim, her seçimin bir maliyeti olabilir; mesele en az zararlı olanda karar kılmakta.

Bu yıl Türkiye G-20’nin dönem başkanlığını yürütüyor ve öncelikle fırsatı bu çerçevede değerlendirmek mümkün. Dönem başkanlığı son derece önemli, zira gündemi belirliyor. Türkiye’nin belirlediği gündem maddelerinden biri, kapsayıcılık. Geniş bir içeriği olan bu tema, gelişmiş 20 ekonominin yakın coğrafyalarına bir anlamda yapıcı el vermeleri anlamına geliyor. Yapıcı el vermeden kasıt, Almanya’nın Yunanistan’a yaptığı değil, yakın geçmişte Türkiye’nin Suriye ile başlatmak istediği serbest ticaret bölgesi gibi girişimler.

Türkiye’nin değerlendireceği fırsat, G-20’deki bu tema. Dolayısıyla Doğu ve Batısındaki sorunların halli konusunda yapacağı seçimlerin de alt yapısını “kapsayıcılık” oluşturacak. Bu çerçevede biri Doğu, diğeri Batı’da olmak üzere iki ön adımın eş zamanlı atılması gerekebilir.

Yunanistan ve Suriye

Batı konusunda Türkiye’nin özellikle Balkanlarda son derece etkili olduğuna şüphe bulunmuyor. Ancak bugüne kadar Yunanistan bu kapsama dahil edilmemişti ve tarih bir fırsat sunmuş vaziyette. Türkiye, Yunanistan’a “yardım” yapma kapasitesine sahip ve bunu yapmasının önünde siyaseten de engel bulunmuyor. Türkiye’deki karar alıcıların gerçekleştireceği bir Atina ziyareti, belki Türkiye’nin yardım iradesini gösterebilir; görüşmeler yoluyla ne tür bir “kapsayıcılık” sağlanacağı tespit edilebilir. Ne de olsa, IMF ya da AB’nin ülkeleri nasıl mağdur ettiğini Türkiye’den iyi kimse bilemez.

yazının devamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat