Arnavutluk; dün, bugün…
- GİRİŞ16.09.2013 09:21
- GÜNCELLEME16.09.2013 09:21
Camilere bırakın girmeyi, yakınından bile geçemezdiniz. Tiran'daki Ethem Bey Cami'nin etrafı kapatılmıştı mesela. Aklım ermeye başladıktan sonra anneme hep sorduğum sorulardan birisi, camilerin içinde ne olduğu idi… 1991'de serbestlik başlayana kadar da öğrenemedim bunu…”
Bu sözler, Arnavutluk'ta faaliyet göstermekte olan ALSAR Derneği'nin Başkanı Mehdi Gurra'ya ait. İmam-Hatip ve İlahiyat öğrenimini Türkiye'de yapmış olan Mehdi Gurra'nın, ‘eskiden Arnavutluk'ta dini açıdan durum nasıldı?' sorusu üzerine söyledikleri, bazı şeyleri biliyor olsak da, derin düşüncelere sevk ediyor bizleri.
Bağcılar Belediyesi'nin, ALSAR Derneği ve İHH ile ortaklaşa düzenlediği ‘Yetimler Günü' vesilesiyle Tiran'dayız. Arnavutluk genelinde çeşitli vesilelerle yetim kalmış ve yardıma muhtaç durumda olan 2 bin kadar çocuk için, Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağırıcı'nın gayretleriyle ilçedeki işadamlarından temin edilen giysilerin ve İHH'nın temin ettiği yardımların dağıtım töreninin yapıldığı kapalı spor salonu, hınca hınç dolu nerdeyse.
Kendisi de yetim olarak büyümüş olan Mehdi Gurra, ekonomik açıdan çeşitli sıkıntıları olan Arnavutluk'ta, okulların açılması öncesi gerçekleşen bu yardımların yetimler için neler ifade ettiğinin farkında. Ülke genelinde insanların ve özellikle de çocukların dinlerini öğrenmeleri için sürdürdüğü faaliyetler arasında, yetimlere özel bir önem veriyor.
Program sonrası, Mehdi Gurra'nın Arnavutluk'un eski durumu ile ilgili anlattıklarına kulak veriyoruz yeniden.
Sünnet olmak da yasaklardan birisi olduğu için, aileler bu işi gizlice yaptırmak zorunda kalıyorlarmış. 20 çocukla birlikte sünnet ettirilen küçük Mehdi, aynı bıçakla yapılan sünnetler sonrası enfeksiyon kaparak hastalanmış. Doktora gitmek, hatta eczaneden ilaç almak gibi bir şansları yok, çünkü yapılan işin meydana çıkması durumunda hepsinin başı derde girecek. Mehdi, 21 gün hasta yatmış ve bu arada eve gelenlerin tamamına da,ne olur ne olmaz diye, uzaktaki akrabalarının yanında olduğu yalanı söylenmiş..
Mehdi Gurra'nın anlattıkları şöyle devam ediyor:
“Vefat edenleri İslami usullere göre defnetmek yasaktı… Yani yıkamayacak, kefenlemeyecek ve namazlarını da kılmadan, elbiseleri ile defnedecektiniz. Dedem Nureddin, bu işin usullerini bilen az sayıda insandan birisiydi ve vefat eden Müslümanlarla alakalı son vazifeleri genellikle geceleri giderek yerine getirmeye çalışırdı. Sağdan soldan bulabildiği kefen bezi olarak kullanılabilecek kumaşları yanına alır, cenazeyi yıkar, kefenler ve defnederdi.
Bir keresinde vefat eden birisi için aynı işlemi yapınca, adamın çocuklarından birisi dedemi şikayet ettiği için onu aldılar. Bir süre içerde tuttular. Bir daha yapmama sözü alarak saldıkları gece, yakın bir arkadaşının çocukları eve geldiler ve babalarının ölümünü haber verip, defni için yardım istediler.
Dedem ne yapacağını bilemez haldeydi. Durumu vefat eden şahsın çocuklarına kısaca aktardı ve ‘muhtemelen beni takip ediyorlardır, hepimizin başı derde girebilir' dedikten sonra, onları alıp bodrum kata indirdi. Mısırların yığılı olduğu bodrumda bir yeri teneşir gibi hazırladı ve mısır çuvallarını yan yana koyarak insan bedenine benzer bir şekil oluşturup, cenazenin nasıl yıkanacağını bütün detaylarıyla tarif etti. Çocuklardan büyük olanına, ‘bu işi tarif ettiğim gibi yaparsın, kardeşlerin de sana yardım eder' dedi ve kefen bezi de vererek onları uğurladı. Bu arada ben de cenazenin nasıl yıkanacağını öğrenmiş oldum. O gece, dedemin saatlerce ağladığını hatırlarım.”
Komünist dönemde özellikle de Müslümanların ağır sıkıntılarla yüz yüze kaldığı Arnavutluk, şimdi nispeten rahat bir durumda. Ancak bu ülke insanı ve özellikle de yüzde 70'ini oluşturan Müslümanlar için yapılması gereken çok şey var.
Komünist idare döneminde en fazla ezilen kesim olan Müslümanlar, şimdi belki de kolaylıkla üstesinden gelinebilecek bir çok şeyle ilgili olarak imkansızlıklarla karşı karşıyalar… Hatırlatalım; Arnavutluk bize çok yakın…
Ekrem Kızıltaş - Haber7
ekremkiziltas@gmail.com
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol