Dik durmak ya da teslim olmak!..

  • GİRİŞ03.10.2015 09:20
  • GÜNCELLEME06.10.2015 08:00

Zaten Suriye meselesine ciddi şekilde bulaşmış olan İran ve Lübnan Hizbullahı’nın da yeni kara güçleri sevk ettiği ya da etmek üzere olduğu da biliniyor.

2015 Senesinin Ekim Ayı’nın ilk günlerinde Suriye denildiğinde artık sadece Suriye’nin anlaşılmayacağını hepimiz biliyoruz. Çünkü Suriye demek; ABD demek, Rusya demek, İran demek, Çin demek; Fransa, Almanya yani Avrupa Birliği demek; yani aslında Suriye demek artık Suriye’den başka her şey demek.

Bu minval üzere sayarken haksızlık etmemek gerek; Suriye demek biraz da Türkiye demektir. Ama sadece biraz... Ancak birileri ısrarlı bir şekilde ABD’yi, Rusya’yı, Çin’i, İran’ı ve diğerlerini göz ardı edip; Suriye dendiğinde sadece Türkiye’yi anlamamız gerektiğini söylüyorlar. Bunun bir sürü sebebi var, ama esas sebep böylesinin işlerine geliyor oluşu.

Suriye’de olup bitenleri Türkiye’ye, daha doğrusu Türkiye’deki yönetime, Cumhurbaşkanı’na ve Başbakan’a fatura etmeye çalışanların, diğer devletleri kaale almamakla Türkiye’ye büyük bir güç izafe ettikleri zannedilebilir. Ancak kazın ayağı öyle değil; Suriye’de olup bitenler sebebiyle ülkemizi suçlamaları, inşa etmeye çalıştıkları genel algıya bir tuğla daha ilave edebilmek için sadece.

Suriye konusunda Türkiye’nin yaptıkları, yapmaya niyetlendikleri çok da gizli şeyler değil oysa. Ayrıntılara girmeden söylemek gerekirse; ülkemizi yönetenler yaklaşan bazı tehlikeleri görerek Suriye yönetimini önceden uyardılar ve sıkıntısız bir geçiş hususunda yardımcı olmaya çalıştılar. Esed’in başta kalmaya devam edebileceği, İran’ın ve Rusya’nın da razı olabileceği bir formül arayışıydı bu belki. Ancak başta Suriye yönetiminin aymazlığı olmak üzere başka çeşitli sebeplerle bu girişim başarısızlıkla neticelendi. Ve sonrasını biliyorsunuz; bir devlet yönetimi kendi halkına karşı savaş açıp onları katletmeye başlayınca da işler şirazesinden çıktı…

Ortalığın karışmaya başladığı 2011’in Mart Ayı’ndan hemen önce, 7 Şubat’ta bile o zamanlar Başbakan olan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın Asi Nehri üzerinde yapılacak Dostluk Barajı’nın temel atma töreni için Suriye’de olduğu hatırlardadır. Yine o zaman Dışişleri Bakanımız olan şimdiki Başbakanımız Ahmet Davutoğlu’nun Şam’a giderek Suriye yönetimini kansız bir geçişe ikna etmek için saatlerce dil döktüğü gerçeği de…

Bütün bunlar bilindiği halde, Suriye konusunda hala yalanlar söylemekten utanmayan birilerinin esas sıkıntıları; ülke olarak zayıf, hatta çok zayıf olduğumuza inanmış ya da inandırılmış olmaları. Bunlar, Türkiye’nin kendi kararlarını kendi alabilme yolunda attığı adımlardan da fena halde tırsıyor; ülke olarak, ayağa kalkabilme ve kendi kararlarını kendimiz alabilme konusunda daha çok fırın ekmek yememiz gerektiğini düşünüyorlar. Ve bu sebepledir ki, an itibariyle Türkiye’yi zayıflatabileceğine inandıkları türden her türlü girişime destek olmakta da hiçbir beis görmüyorlar. Bunun adına sadece ve sadece ihanet denebileceğini bildikleri halde hem de…

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a, Başbakan Ahmet Davutoğlu’na ve AK Parti’ye yönelik algı operasyonları, temel olarak Türkiye’yi uluslararası istemin uyumlu bir uzantısı, yani söz dinleyen bir piyon haline getirme çabasına yöneliktir.

 Özetin özeti şu: 1 Kasım seçimlerinde alınacak netice Türkiye’nin ve bölgenin geleceğini belirleyecek bir önemde. Teslim olursak kurtulacağımızı düşünen hainlerle, dik durursak kazanabileceğimizi bilen yerli ve milli olanların arasındaki bir yarış 1 Kasım seçimleri… Kimin kazanacağı ise bizlere bağlı: Yapacağımız tercihe ve daha çok da çalışmalarımıza…

Yorumlar1

  • mustafa akgül 8 yıl önce Şikayet Et
    lafontenden masallar...
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat