Müslümanların demokrasi macerası

  • GİRİŞ16.09.2014 09:42
  • GÜNCELLEME16.09.2014 09:42

Bazılarına göre Hizmet toplumsal İslam’ı, AKP ise siyasal İslam’ı temsil ediyor. Ortada tek bir gerekçe var: Biri okullar ve ticari şirketlere sahip, diğeri ise hükümet. Oysa dini açıdan hangisinin İslami olduğunu söyleyecek bir merci olmadığı gibi, her biri diğerinin tutumunu neredeyse kategorik olarak gayrı İslami buluyor. Dini açıdan gayrı İslami bulduğunuz birilerine toplumsal ya da siyasal İslam demenin saçmalığı ortada. Dolayısıyla asıl konu sosyolojik olarak bu hareketlerin ne işlev gördüğü. Bu ise bugünün Müslümanlığının ne denli taşınabildiği ile ilgili bir konu. 

Hizmet hareketinin hafife alınamayacak bir mobilizasyon gücünün olduğu ortada. Ancak sonuçta çok sayıdaki reel Müslümanlıktan sadece birinden söz ediyoruz. Oysa İslami kesimdeki dindarlık anlayışı son yirmi yılda önceden tahmin edilemeyen bir yelpaze genişliğine ulaşmış durumda. AKP bu yelpazenin neredeyse tümünü bir arada tutabilme maharetini gösteriyor ve böylece çoğulculuğun beslenmesine, bireyselleşmenin artmasına neden oluyor. Hizmet hareketinin diğer İslami oluşumlar nezdindeki olumsuz algısının gerçekçi bir nedeni var. Bürokrasinin hemen her seviyesinde, insan yetiştirmeden sınav sistemlerini etkilemeye, kurum içi istihbarat ve güvenlik süzgeçlerini kullanmaktan sosyal ağlar üzerinden yandaş devşirmeye, fazla iştahlı bir strateji sürdürüldü. Hizmet diğer İslami oluşumları rakip haline getirdi… Hükümetin cevabı ise geri kalan akımların üzerine şemsiye olmak ve onları maddi ihtiyaçlarının tatmini sayesinde bu birlikteliğin parçası kılmaktı. 

Kısacası ortada iki tane siyaset ve her iki siyasetin de ulaştığı bir toplumsallık var. Hizmet’inki dar, kapalı, sert ve tekçi... AKP’ninki geniş, açık,gevşek ve çoğul... Öğreti ve söylem açısından bakıldığında bu farklılık hangisinin ‘hakiki’ dindarlığa olanak tanıdığını söylemediği gibi, ‘hakiki’ demokrasiye yakınlık hakkında da belirsizlik barındırıyor. Görünüşte Hizmet’in hukuk devletini ve özgürlükler açısından evrensel ilkeleri savunduğunu öne sürmek mümkün. Oysa hükümet genel doğrular seviyesinden ‘aşağıya’ inildiğinde, kültürel farklılıkların gündelik hayata yansıdığı noktada müdahalecilik ima eden mesajlar verebiliyor. Ayrıca hükümetin yargıya somut olarak müdahale ettiğini de görüyoruz. 

Ama madalyonun bir de diğer yüzü var: Aynı hükümet vesayetçi sistemi bitirirken, çevrenin merkeze akmasının ve onu kendi değerleri üzerinden inşa etmesinin de yolunu açıyor. AKP bu dinamiği denetleyebilme gücüne sahip değil. Bu imkanı üretebilmenin, ayakta tutmanın, süreklilik içinde topluma sunmanın ve bu arada toplumun kendi iç farklılaşmasına müdahale etmemenin yarattığı siyasi avantajı kullanıyor ve iktidarını devam ettiriyor. Diğer bir deyişle AKP siyasi sisteme doğrudan, kültürel zemine ise söylemle müdahale ederken, sosyolojik ana dinamiklerin hiç birine müdahale etmediği gibi onların önünü açıyor. Bu yaşanan son yüz yıl içinde en radikal demokratikleşme stratejisi… Demokrasi bazılarının sandığı gibi kağıt üzerinde doğru kurumların oluşturulmasıyla, güzel yasaların ihsas edilmesiyle sağlanmıyor. Çoğulculuğun hazmedilmesi, istenmesi, taşınması ve normalleşmesiyle kendisine bir zemin buluyor. AKP’nin İslami duyarlılığın dışında kalmış kesimlere bakışında sorunlar var. Ama eğer İslami alanın içinde bir tartışma yürütülüyorsa hükümetin net bir biçimde demokratikleşmeyi teşvik eden bir işleve sahip olduğunu görmek gerek. 

yazının devamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat