Özal soruşturmasında Aliyev de dinlensin!

  • GİRİŞ28.11.2011 11:05
  • GÜNCELLEME28.11.2011 11:05

Fatih’i zehirleyenin kim olduğu anlaşılamadan, cenazesi kaldırılmış, bedeni toprak olmuştu. Osmanlı’nın Fetihçi Sultanını savaş meydanında deviremeyenler, onu en yakınındakilerin eliyle zehirlemişlerdi.

‘Tarih ibret alınmasa tekerrür eder, der Mehmet Akif

Tekerrür etti…

Çünkü Turgut Özal, DPT Müsteşarlığından; önce Başbakanlığa, oradan da Köşk’e çıkmıştı ama onu oraya getiren iradeye karşı kendi “milli irade’sini kuramamıştı.

Yazılanları, hatıraları okuduğumda bir şey daha çıkıyor ki, Özal rahmetli “her şey normal şartlarda sürüyormuş” gibi bir hayat sürüyordu.

Dikkatsiz ve korunmasızdı. Devlet bürokrasisinde uzun yıllar görev yapmış olmanın verdiği bir rahatlık vardı. Lakin bununla siyasi görevi birbirinden ayıramadı. Teorik olarak farklı şeyler olduğunun bilincindeydi, ancak yaşantısını incelediğimizde bu farkın günlük yaşama yansıtılmadığı görülüyor.

Programları aleni yapıyor, her gittiği yerde ikram edileni “test edilmeden” yiyor, çekinmiyor. Daha fenasıysa attığı siyasi adımların uluslar arası siyasete nasıl tesir edeceğinin de hesaplarını yapıyor ama, tedbirlerini ve yansımalarını almıyor.

***

Özal rahmetlinin vefatı bugün bir savcılıkça araştırılıyor. Hala gündemimizde yer ediyor. Bu gündeme bir katkı sunmak istiyorum.

Turgut Özal’ın vefatından önceki Türki cumhuriyetleri seyahati çok konuşuldu…

Bu seyahatlerde Özal’ın “bölgesel entegrasyon” çalışması yaptığı iddia edildi…

Zaten öteden beridir “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne” sözleri Türk siyasetçilerin dilindeydi.

Evet, TBMM arşivinde konuyla ilgili yaptığım çalışmalarda şunu gördüm.

Özal rahmetli, dönemin şartları ve siyasası üstünde bir ufka sahip. Lakin kendi ufkunda siyasal kadro bulunmadığının farkında değil.

Sovyetler Birliği dağılmış, dünya gözünü Asya’ya dikmiş bunun farkında…

Türkiye olarak bölgede “entegrasyon” fikrine sahip, bunun da farkında…

Ancak bunun kolay olmayacağının farkında değil. Bu yüzden de tedbirlerini almıyor.

Çok ilginç bir hatıratı paylaşmak istiyorum.

Rahmetli Özal, o dönemde MİT’in ilk Sovyetoloğu Enver Altaylı’ya özel bir talimat veriyor. Talimat aynen şudur:

Altaylı anlatıyor: “Bakü’den Afganistan’a uçarken, rahmetli Özal’la Türkiye ve Türk Dünyası’nın geleceğiyle ilgili son derece önemli projeler ve stratejiler üzerinde konuştuk. Bunların hepsini anlatmam mümkün değil, doğru da değil. Ancak Özal şunu söyledi: “Bu muazzam bir potansiyel, Türk Dünyası yeni bir küresel güç olmak için gerekli şartlara ve potansiyele sahip. Bunun için her yıl sarf edilmesi gereken para 250 milyon dolardır. ‘Bunu buluruz, yaparız’ dedikten sonra gerçekleştirilmesi gereken o büyük projelerle ilgili olarak kısa zamanda bir takım taktik adımların atılması gerekiyordu. Özal, bana sürekli, ‘Ne yapıp edip, bunların Türk parasını esas alarak para çıkarmasını temin etmemiz lazım. Çünkü iktisadi entegrasyon şart. İktisadi, kültürel ve arkasından siyasi entegrasyon gerekli’ diyordu.”

***

Evet, entegrasyon gerekliydi, önce iktisadi olmalı sonra kültürel ve siyasi adımlar izlemeliydi…

Bunun için talimatlarını verdi…

Kendisi de o artık son seyahati olan gezisinde iktisadi adımları bir bir atıyordu…

Yine arşivlerden çıkarttığım bilgileri paylaşayım…

Bu son 10 günlük seyahatinde, Azerbaycan, Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan’la anlaşmalar yapıyor. Bu anlaşmaların tamamını inceledim, hepsinin ortak üç noktası var. Birincisi, gümrük anlaşması; ikincisi, seyahat ve turizm; üçüncüsü ise vize kolaylığı.

Özellikle gümrük anlaşmalarında kullanılan ifadeler dikkat çekici. Resmen fiili “birlik ve sınırların açılması” anlamını taşıyor.

Aynı dönemde patlak veren Azerbaycan-Ermeni hadisesi de mühimdir…

Bu seyahate adeta tesir için Ermeniler Azerilere sınırda saldırıda bulunuyor…

Ama Özal’ın cevabı ve attığı adım ilginçtir…

Özal hemen bir açıklama yapıyor; “Tüm dünya duysun, Azerbaycan’la Türkiye arasındaki dostluğu kimse bozamayacaktır. Türkiye sonsuza kadar Azerbaycan’da olacaktır” diyor. Ama bu söz burada kalmıyor, Ermenilerin sınırda çıkarttıkları huzursuzlukları gidermek için müthiş bir entegrasyon adımı atıyor.

Bakınız burası çok mühim, Özal daha bu seyahatteyken Meclis’in gündeminde ikili anlaşmalar öne alınarak dünyaya “Bu bölgede Türkiye’den izinsiz hareket edemezsiniz” mesajı veriliyor.

İkili anlaşmada ne var?

Dikkatle bakın, anlaşmanın 6. ve 7. maddesi. Bu iki madde özetle şu anlama geliyor, eğer Türkiye veya Azerbaycan’a bir başka devlet saldırıda bulunursa ikili devletlerden her biri bunu gerekçe göstererek BM yasası çerçevesinde yardımda bulunabilir” diyor. 7. madde ise “teçhizat ve kadro desteği” konusunu karara bağlıyor.

Bu anlaşmanın anlamı açıkça, Türkiye, nasıl garantörlük hakkıyla Kıbrıs’a müdahale ettiyse, Azerbaycan’da da bu ikili anlaşma çerçevesinde eğer Ermeni veya Rusya saldırısı olursa müdahale hakkını içeriyor.

İşte bu kritik anlaşmanın mimarıdır Turgut Özal. Ama bununla kalmamış ki bu anlaşma 13 Nisan 1993’te, yani vefatından 4 gün önce imzalanıyor, gazetelere haber oluyor. Kendisi daha sonra Azerbaycan meclisinde de bir konuşma yaparak, “dostluğa ve beraberliğe vurgu yapıyor. Özal’ın bu hamlesi sonucunda Ermeni saldırıları ayyuka çıksa da diplomatik olarak sona erdirilmiş oluyor. Ve bu adım başta ABD ve Avrupa olmak üzere bazı lobileri rahatsız ediyor.

***

Ve gelelim bölge ziyaretindeki anlaşmalara…

Bu bölgedeki özellikle petrol ve doğalgazın ABD ve Alman şirketlerince ele geçirilmesine mani olmayı amaçlıyor. 13 Nisan günü, yani ölümünden 4 gün önce Kazakistan’ın en büyük petrol arama ihalesini Türk-Kazak ortak yapımı bir şirkete alarak Almanlar’ın burayı almasına engel oldu. Anlaşmayı da 25 yıl süre koyarak garanti ettirdi ve 26 milyar dolarlık bir anlaşma yapmış oldu. Ancak gezi devam ediyor, Özal hiçbir tedbir almıyordu…

Gürcistan, Türkmenistan ve Kazaklar’la yapılan ikili anlaşmalara bakalım.

O yıllarda dünya devlerinin enerji anlaşmaları yapmak için peşinden koştuğu Gürcistan Devlet Başkanı Edvard Şevardnadze, Turgut Özal’ın bir işaretiyle bakın nasıl bir anlaşmaya imza atıyor. Gürcistan ile yapılan ikili anlaşmada 7. madde dikkat çekici idi. Diyor ki bu maddede, “Akit taraflar, ülkeleri arasındaki yatırımları ve teknolojik işbirliğini, kendi piyasaları ve üçüncü ülkelere yönelik faaliyete bulunacak ortak girişimlerin tesisi yoluyla teşvik edeceklerdir. Aşağıdaki alanları muhtemel işbirliği konuları olarak belirlemişlerdir: 1- Enerji, 2- makine İmalatı, en sonunda da petrol ve maden aramaları… olarak geçiyor.

Kazakistan’da yabancı şirketlerin, (özellikle Almanların) hesaplarını alt üst ederek Kazak petrolünü ve enerjisini Türk şirketlere imza ettirmiş ve bunu da garantiye alıp 25 yıl süre koydurarak ülkeye 26 milyar dolarlık bir kazancın kapısını aralamıştı. Ama Özal bununla yetinmedi, ardından Türkmenistan’da da, Saparmurat Niyazov’la anlaşarak TPAO’ya buradaki petrolleri arama yetkisini de aldı.

Özal, ölümünden önceki bu gezide neredeyse tüm Orta Asya’yı Türkiye’yle entegre ediyor, anlaşmaları yapıyor, enerji, petrol ve doğal gaz kaynaklarının kullanımında söz sahibi olmaya çalışıyordu.

***

Ve bu gezide, anlaşmalarda Özal’ın sonunu hazırladı..

Tedbirsizliğini, siyaset yaptığı alanların etrafını hazırlamadı, hazırlayamadığı için  hem kendine hem de bölgede Türkiye’nin atacağı adımları akamete uğrattı…

Kendisine zarar verdi, hayatıyla ödedi…

Hem de daha Azerbaycan’da zehirlendi. Yani, uğruna entegrasyon anlaşmaları adımını attığı Türk kardeşlerinin ülkesinde verildi zehir.

Ölümcül zehrin Azerbaycan’daki gezi sırasında verildiğini yıllar sonra Azerbaycan’ın Cumhurbaşkanı olan Haydar Aliyev özel bir ikili görüşmede itiraf ediyor.

Şimdi Turgut Özal’ın vefatını soruşturan savcıya çağrıda bulunuyorum…

Bu soruşturmada mutlaka Haydar Aliyev’in oğlu olan şimdiki Azerbaycan Cumhurbaşkanı ilham Aliyev’i de dinleyiniz…

Bunun diplomatik usulleri nasıl olur onu dış işleri bakanlığı kurallar çerçevesinde açıklayacaktır, ama babasının bu itirafı üzerinden yüründüğünde Özal’ın zehirlendiğinden çok, nasıl ve ne şekilde zehirlendiği de ortaya çıkacaktır.

Fatih Bayhan – haber7
byhan.f@gmail.com
www.fatihbayhan.com.tr

Yorumlar2

  • kamil hisarlı 12 yıl önce Şikayet Et
    bazılarının dini kindir fırsat kollar dindarları. anlaşılan o ki bazılarının özala kini vardı. çünkü Allahın gazap ettiği mahlukatın en bariz özelliği iyi insanlara bitmez tükenmez bir kin duymalarıdır. zira ilahi gazap tecelli edince kin fışkırır. kaba su doldurunca havanın fışkırması gibi. bence de özal azerbaycanda zehirlendi.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • elçi bey 12 yıl önce Şikayet Et
    Nabza göre şerbet.. Özal Azerbaycan konusunda nabza göre şerbet veriyordu. Ermenilerle olan durum karşısında Azerbaycan Türkleri için "Onlar şii biz sünni" diyende oydu. Tatbikat esnasında bir kaç füze Ermenistan tarafına düşşe ne olur? diyen de o. Yani bu konuda herhangi bir samimiyet taşımıyordu. İlla ki Azerbaycan Ermenistan sorunun çözümü ile ilgili olarak şüpheli bir ölüm araştırılacaksa Türkeş in ölümü araştırılsın. Türkeş zamanında Ermenistan Devlet Başkanı Petrosyan ile Paris te görüşmüş ve işgal altındaki Azerbaycan topraklarının terki ve kaçkınların yurtlarına dönmeleri konusunda anlaşma sağlanmıştı. Bunun karşılığında Türkiye Ermenistan ile sınır kapılarını açacaktı. Ve söylendiği kadarı ile eğer Türkeş ölmeseydi, kısa bir süre sonra bu konularla ilgili Ermeni yetkililerle tekrar bir araya gelinecek ve büyük ihtimalle çözüm sağlanacaktı.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat