Korkma!

  • GİRİŞ23.10.2014 09:47
  • GÜNCELLEME24.10.2014 10:28

Ama bunu Türkiye’de yapamıyorlar.

İçerideki tutmayınca dışarıdakini, o da olmayınca besleyip palazlandırdıkları ötekini, o da başarısız olunca en zor günler için yetiştirip “pirincin içinde, bin bir özenle sakladıkları beyaz taşları” devreye sokuyorlar.

Lâkin başaramıyorlar.

İki yüz elli yıldır sosyal laboratuvarlarında bilimsel teorilerini üretip, pratiğini üzerimizde uyguladıkları hiç bir proje “bu arazideki” çelik çekirdeğin topyekûn çözülmesini sağlayamadı. Ardı ardına ve sürekli deniyorlar; Türk’e Şaman, Kürt’e Zerdüşt gömleği biçmişlerdi meselâ.

Ancak bu ülkenin hâkim sosyal ana arterini bir türlü yıkamıyorlar.

Sosyal laboratuvarlarında bilimsel teorisini geliştirdikleri planlarıyla ölçüp biçip tartıp, hesaplıyorlar; kutuplaşmanın, tetikleyecekleri girdilerle 2 + 2 = 4 işlemindeki gibi kitlelerin birbirini kıracağı teorik sonuca ulaşıyorlar.

Ve fakat pratikte olmuyor, olmuyor, olmuyor…

Sosyal ana arterin o kadar sağlam bir mayası ve iradesi var ki; Onlar, darbeler yaşandığında, günümüz algısında müzeye kaldırılacak kadar arkaik olmuş sağ-sol çatışmaları yoğunlaştığında (60,70 ve 80’ler), gezi parkı provokasyonu ayyuka çıktığında, 17-25 Aralık tiyatrosu gösterime girdiğinde, kaos hakim olup ortalık kan gölüne dönmesin, kardeş kardeşi öldürmesin diye sabrettiler. Aklıselimle sustular, basireti ihmal etmediler ve her defasında sözün kendilerine gelmesini sebatla beklediler. Çünkü bu ülkenin muhkem sahipleri, sonsuza kadar “söz hakkı”ndan mahrum kalmayacaklarını biliyorlardı. İsyan etmediler, mızmızlanmadılar, silaha sarılmadılar, sokağa çıkmadılar. Molotof atmadılar...

Çünkü kendilerinin “hancı”, çıkıntılık yapanların “yolcu” olduklarını biliyorlar. Sahiplik ve aidiyet psikolojisi böyle bir şeydir. Tüm engellemelere, yasaklamalara, baskılara ve hatta uyduruk idamlara, hapis cezalarına ve sürgünlere kadar her şeye katlanmak pahasına değerlerini ve hafızalarını sonraki kuşaklara; anne ve babadan çocuklarına, dededen torunlarına, özenle aktardılar. Türkiye’nin mevcut sınırları dışındaki dört bir yanından gelenlerle paylaştıkları ortak ufku ve umudu hiç bir zaman karartmadılar.

Yüzünü gizleyecek kadar korkak katiller, geçmişte olduğu gibi bu gün de ana kütleyi tahrik etmek için barbarlık ve insanlık tarihinin en iğrenç katilliğini gerçekleştirdiler.

Türkiye’nin özünden bir parça olan, kurban eti dağıtmak için yollara düşmüş masum ve tertemiz üç Kürt gencini hunharca katlettiler. Yetinmediler, toplumsal sinir uçlarına temas edebilmek için o masumların cesetlerine işkence yaptılar.

O şehit Kürt gençlerinin anne ve babalarının yüzlerindeki ifadeyi okuyabildiniz, ne anlattıklarını hissedebildiniz mi? Ne kadar benziyor değil mi Mavi Marmara şehitlerinin yakınlarının yüzlerinde gördüğümüz hâle!

Kürtleri ve Türkleri etnik milliyetçilik üzerinden provoke eden siyasi zihniyet, bu çağın en az yüz yıl kadar gerisinde kalmıştır. Aynı zaman diliminde yaşıyor olabiliriz onlarla ama inanın çağdaşımız değiller. Orada bir piyasa/pazar oluşturmuş ve bu siyasi rant ortamında Türkçülük ve Kürtçülük üzerinden nemalanıyorlar. O kadar pervasızlar ki; açıkça bu ülkenin insanlarının hayatı üzerinden nefret suçu işliyorlar. Bir hukuk devletinde bu karşılıksız kalamaz ve kalmamalıdır.

Sosyal ana arterin o kadar sağlam mayası ve iradesi var ki;

Birileri yıkıyor, onlar yapıyor.

 Vandallar yağmalıyor, onlar vergileriyle tekrar toparlıyor.

Bazıları ısrarla bölmek istiyor, onlar sabırla bütünlüyor.

Molotofçular yakıyor, onlar söndürüyor.

Sinsiler oyun üstüne oyun kurarken, onlar her defasında bu oyunu bozuyor.

Dolduruşa gelen bazı yeni yetmeler bas bas bağırırken, onlar gülümseyerek ve ibretle bakıyor.

Sokak!” diye höykürenlere sinirlenmeden, kızmadan ve sakince “Sandık!” diyor.

Basireti tutuyor onu, feraseti sokağa engel.

Ülkemizin ve insanımızın şefkatine sığınanlar için “Suriyelilere katlanmak zorunda mıyız!” diye ayağa kalkıp eylem koyanları, cam çerçeve indirenleri “Yıllardır biz sana katlanıyoruz ya …” diye cevap verip yerine oturtuyor.

...

Peki, bu ülkenin, bu toprakların hâkim sosyal ana arteri nerededir? Onları müşahhas ve toplu olarak görmek için nereye bakmamız gerek?

Camilerde cem olan, her hafta Cuma günleri ve bayramların ilk günü şafaklarında istisnasız bütün il, ilçe, semt, kasaba, köy ve mahalle camilerini, cadde ve sokaklara taşacak kadar tıklım tıklım dolduran cemaate şöyle bir bakın.

Orada olduklarını göreceksiniz.

1071'den beri...

En yaşlısından en gencine kadar yüzlerine daha dikkatli bakarsanız, atalarından tevarüs eden, gözlerindeki solmayan parlaklığı, yüzlerindeki bin beş yüz yıllık birikimi fark edersiniz.

Bu kadar çok darbeler ve darbe girişimleri, sokak kışkırtmaları ve onlarca sinsi tuzak dünyanın herhangi bir ülkesine kurulmuş olsaydı, inanın orası tuz ile buz ve yer ile yeksan olurdu.

Arnavut asıllı milli şairimiz Mehmet Akif diyor ya İstiklal Marşı’nın girişinde; “Korkma!

Camilerde cemaat var oldukça “Korkma!

KISA MESAJ HATTI:

Namaz dinin, camilerde cem olan cemaat bu ülkenin direğidir.

İhsan Toy - Haber 7

ihsantoy@tasam.org

http://twitter.com/caricare1773

Yorumlar2

  • Hikmet 9 yıl önce Şikayet Et
    Ezanda kulağı olmayanın namazda gözü olmazmış. Merak etme Hocam korkmuyoruz.
    Cevapla
  • Suzi :) 9 yıl önce Şikayet Et
    Sirf yazmak icin yazmissin gene İhsan :)
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat