Önce savaş lobisi silahsızlanmalı

  • GİRİŞ21.11.2014 10:17
  • GÜNCELLEME22.11.2014 06:33

Bu noktaya gelmek kuşkusuz önemli ancak medyada çıkan haber ve yorumlarda sürekli “PKK’nın neden silah bırakamayacağı” anlatılıyor. Bunun için “bilimsel” yorumlar, konjonktür analizleri ve “gerçekçi” değerlendirmeler yapılıyor. Ama nedense bu analizler hep PKK’nın silahsızlanamayacağı ana fikriyle sonuçlanıyor.   

Oysa hükümete silahsızlanma teklifi hazırlayıp sunan bizzat örgüt lideri Öcalan’ın kendisi; Öcalan, yaşadığımız zamandan herhalde haberdar biri olarak bu teklifi yaptı, yoksa Mars’taki siyasi konjonktüre dayanarak “silahsızlanalım” demiyor. Bu teklifi kamuoyuna da HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, İmralı heyetinde yer alan Pervin Buldan, İdris Baluken ve Sırrı Süreyya Önder duyurdu. Kandil de “silahsızlanmanın müzakerelerin sonuçlanmasına bağlı” olduğunu kabul etti. PKK’nın en şahin ismi Mustafa Karasu bile “müzakerelerde anlaşırsak tabii ki silahı bırakırız” açıklaması yaptı. Peki PKK için ihtimal dâhilinde olan bu silahsızlanma konusu bizim medyamız için neden imkansız ve uzak bir hayal?  

Aslında ne İmralı’yı, ne Kandil’i ne de HDP’yi ikna etmek imkânsız; zor olan, medyadaki savaş lobisini silahsızlanmaya ikna etmek. İlk günden beri “AKP’ye inanmayın” diyerek çözüme itiraz ettiler; çekilmeyi durduran örgütün sınır dışına çıkmamasında ne kadar haklı olduğunu savundular. Şimdi de silahsızlanmanın mümkün olmadığını anlatıyorlar.  

30 yıldır isyan halinde olan, devletle çatışan bir örgüt “silah miadını doldurdu” deyip silah bırakma  noktasına gelmişken, medyadaki savaş lobisi, silah ve “devrimci şiddet” güzellemesi yapmaya başladı. Örgüt yöneticilerinin ikide bir dağa çıkan gençlerin sayısının fazlalılığından dem vurması da boşuna değil; bunda şiddet romantizmi yapan medyadaki savaş lobisinin büyük payı var.  

Ayrıca Abdullah Öcalan’ın hazırlayıp sunduğu “silahsızlanma teklifi” hiç de hayal değil. Kandil fazla umut vermese bile daha yakın geçmişte PKK hem Türkiye’ye karşı silahlı mücadele dönemini kapattığını ilan etmiş hem de örgütün 24. yılında kendisini lağvetmişti. Dün gerçek olan bugün niye hayal olsun? Türkiye, 1999’dan daha geri bir noktada mı? 

Abdullah Öcalan, 1999’da Türkiye’ye teslim edildiğinde örgütü için yeni bir strateji belirledi. Bu stratejiyi “Demokratik birlik” sloganıyla özetledi. Örgüte çekilme talimatı veren Öcalan, PKK’nın fesh edilmesini de sağlamıştı. Öcalan, yakalandıktan tam üç yıl sonra, 4-10 Nisan 2002’de toplanan PKK’nın 8. kongresi bakın hangi kararları almış:

1-PKK, tarihsel rolünü tamamlamış olası gerçeği kararlarından hareketle Kürdistan, Ortadoğu ve dünyanın diğer alanlarındaki faaliyetlerine son verir.

2- Kurucu üye ve dönemin kadrolarından hayatta olanların da katıldığı 8. Kongresi’nde vardığı bu tarihsel kararın ardından, kendi adını kullanabilecek bütün çaba ve girişimleri gayrimeşru kabul eder.

3- PKK 8. Kongresi Başkan Apo’nun AİHM’e sunduğu Savunmalar ile kapsamını ve içeriğini belirlediği Demokratik Uygarlık çizgisini manifesto olarak kabul eder ve demokratik kurtuluşu amaç edinir.

4- KADEK, kendisine devredilen PKK’nın mirasını demokratik kurtuluş amaçlarına uygun düşecek biçimde sahiplenir...” 

Öcalan’ın doğum yıldönümünde lağvedilen PKK’nın yerine kurulan KADEK ise (Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi) devlete şu çağrıyı yaptı: “Kürt sorununu mevcut sınırlar içinde çözmeyi hedefleyen KADEK, Türk devletini Kürt halkının uluslararası normlarla tanınan haklarını kabul etmeye davet eder. Bu doğrultuda KADEK, idamın kaldırılmasını, Kürtçe eğitim ve yayın hakkının tanınmasını, demokratik yollarla siyaset yapmanın ve iktidara katılımın önünün açılmasını ister...” 

yazının devamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat