Çakma Hrantlara ihtiyaç yok…

  • GİRİŞ17.01.2017 09:46
  • GÜNCELLEME17.01.2017 09:46

19 Ocak 2007 tarihinden çok kısa bir süre önce, AGOS’un 10. yıldönümünü kutlamak üzere bir yemekte son kez yan yana gelmiştik. Bu kutlama yemeği bir türlü yapılamamıştı, çünkü Hrant sürekli dava ve tehditlerle uğraşıyordu. O gece de bu tehditlerden bahsetti. Ülkeden gidip gitmeme konusunda ailesiyle istişarede bulunduğunu anlattı. Çünkü tehditler oğluna kadar varmıştı ve bu konuda kendisini çok kötü hissediyordu.

Ancak, kendisi gibi Anadolulu hasletlere sahip olan ailesi “Sen ülkenden başka yerde yaşayamaz, zaten ölürsün” demiş ve hep birlikte Türkiye’de kalmaya karar vermişlerdi. Hrant bunu anlatmıştı o gece.

Öte yandan, Hrant kendisine ülkesinde herhangi bir zarar verileceğine inanmıyordu. Tehlikenin yaklaştığını hissediyordu; ama yine aynı hisleri kalabalıklar arasında bir güvercin tedirginliğinde yaşıyor olsa da, ona ilişilmeyeceğini söylüyordu.

Bu karanlık cinayetin bir dizi planlı suikastın önemli halkalarından birisi olduğu hemen göze çarpıyordu. 2006 yılındaki Rahip Santoro cinayeti ile Dink suikastından sonra gelen Malatya Zirve Yayınevi katliamı aynı merkezden planlanmış gibiydi. Ellerine silah tutuşturulan ve reşit olmayan tetikçilerin profili neredeyse aynıydı.

Dün görülen kamu görevlilerine dönük Dink Davası’nın ortaya çıkarması gereken en önemli mesele, bu cinayet ve cinayetlerin sorumluları olmalıdır. Bu cinayetin kendinden menkul olmadığı, bir amaca matuf planlamanın ürünü olduğu artık çok açık. Soruşturmada elde edilen yeni kanıtlarda, cinayet öncesi ve günü Dink’in evi ve AGOS civarında keşif yapan resmi görevlilerin bağlantıları ortaya açık şekilde konmalı ve fotoğraf ortaya çıkarılmalıdır.

17/25 Aralık kumpası ve 15 Temmuz işgal girişiminden sonra ortaya çıkan bilgiler sayesinde, FETÖ’nün yargı ve emniyet kurumlarında nasıl büyük bir hakimiyeti olduğu artık biliniyor. Dink Davası’nın Pelitli üçgeninde boğulmasında bu kadroların rolü, hedef saptırmaya dönük yazılan kitaplar ve çabalar bu davada kanıtlarıyla ortaya konduğunda Türkiye üzerinde oynanan senaryonun içerisinde yerini alacaktır.

Türkiye’nin uzaktan kontrolü amacıyla yeni bir gladyoya teslim edilmesinde, hem bu cinayetlerin, hem siyasi partilere dönük operasyonların, hem de derin devletle yüzleşme adına açılan büyük davaların ilgisi ne boyuttaydı? Bu durum, Türkiye’nin geçmişinde sorun olmadığı, bu davaların içinde suç unsuru bulunmadığı anlamına gelmiyor. FETÖ’yü başımıza bela eden de vesayet sisteminin devlette yarattığı kofluk, halka rağmen antidemokratik tercihlerde bulunulmasıdır. Artık bu geçmişten her kesimin dersler çıkarması, bir daha 15 Temmuz’lar yaşanmaması için yerli ve milli bir anlayışta, çoğulcu bir zihniyetle işbirliği yapılması gerekmektedir.

“Avrupalılarla konuştuğumda acaba ben kendi ülkemi şikayet etmiş gibi mi algılandım diye endişelendim” diyecek kadar yerli ve milli bir Anadolu çocuğuydu Hrant. Parlamento kararlarına da “siyasi dilencilik” diye tepki gösteriyordu. 10 yıl önce gerçek bir Anadolu evladını bu karanlık senaryoya kurban verdik. Çakma Hrantlara ihtiyacımız yok. Onun yazılarına, konuşmalarına baktığımızda, temiz bir vicdan, yerli/milli bir bakış açısı ve keskin bir zekayı zaten görüyoruz. Hrant’ın sözleri bugüne de ışık tutacak kadar güncel ve değerli.

Nur içinde yat Hrant Ahparik.

Yorumlar1

  • Atçeken 7 yıl önce Şikayet Et
    Toprağı bol olsun,
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat