Kudüs için bundan sonraki adımlar...

  • GİRİŞ16.12.2017 10:16
  • GÜNCELLEME16.12.2017 10:16

Geçen hafta İstanbul’da gerçekleştirilen İslam İşbirliği Teşkilatı Olağanüstü Zirvesi, Sayın Erdoğan’ın ağırlığı ile kuruluşun kendi tarihinde de bir ilk olacak kadar güçlü kararların alındığı bir sinerjiyi ortaya koydu. Ardından gelen AB zirvesinde de bu duruşa, en azından Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınmadığı ve iki devletli bir çözümden yana AB’nin sabit duruşunu devam ettirdiği noktasında katkı geldi.

Bundan sonraki adımlarda da Türkiye’nin önderliğinde İİT, BM ve AB arasındaki bir koordinasyonla Kudüs ve İsrail sorununun gündemde olacağı süreci tetiklemek gerekiyor. Bu çabalar konusunda tabii ki Türkiye içinde ve dışında itibarsızlaştırma hamleleri olacaktır ve olmaktadır. Bunları izlemekle birlikte, Kudüs konusundaki hassasiyetin küresel bazda canlı tutulmasında ciddi imkânlar var.

Kudüs’ün küresel manada hem semavi dinler, hem de demokratik kriterler ve insan hakları noktasında bir kırmızıçizgi haline getirmek çıkış noktası olacaktır. Zaten Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın zirvedeki konuşmasındaki özgüven ve coşku da, Türkiye/Erdoğan sayesinde ilk kez böyle bir desteğin ortaya çıkmış olmasından kaynaklanıyordu.

Ama bilirsiniz, bu türden her tahakküm hamlesinden sonra, önce Filistin’e sahip çıkılır, daha sonra bu sahip çıkma işi marjinalleştirilir ve Filistin’in aleyhine dönecek bir momentuma evrilir. İşte burada dikkatli olmak gerekir. Kudüs’e sahip çıkmak, antisemitizm veya bir ırksal, mezhepsel mesele değildir. Bir adaletsizliğe, bir gaspa, bir işgale karşı çıkılmaktadır.

ABD’deki bir mezhebin bir kolunun kıyameti çabuklaştırmak için bu işin arkasında durduğu bilinmekle birlikte, Hıristiyanların çok büyük çoğunluğu için Filistin ve Kudüs İsa Mesih’in doğduğu, çarmıha gerildiği ve dirildiği en kutsal yer olarak mukaddestir. Zaten Kudüs’teki Hıristiyanlar Filistin davasına ve Kudüs’ün işgaline karşı mazluma destek vermekte ve hedef de olmaktadır. Kudüs’e gidenler bunu çok yakından bilirler.

İncil’de kıyamet günü için çok net ayetler vardır. İsa Mesih’e bu konu sorulduğunda o günü ve saati ne gökteki meleklerin, ne kendisinin bilebileceğini, günü ve saati ancak Allah’ın bildiğini ifade eder. Haşa, Allah ne İslamiyet, ne de Hıristiyanlıkta herhangi bir şeye zorlanamaz. Bu sapkın bir inanıştır. Dolayısıyla kendisini bilen herhangi bir mümin böyle işlere ne girişir, ne de girişenlerle birlikte yol yürür.

Sözde “Allah’ı kıyamete zorlamakla” dini bir motivasyona kavuşturulmak istenen bu amacın aslında gayrimeşru bir siyasi hedef olduğu ortadadır. Bu türden suiistimaller maalesef tarihin her döneminde olmuştur.

Kudüs’ün tüm semavi dinler için ortak bir kutsiyet olduğu gerçeğini gözden kaçırmadan Filistin halkının davasını demokrasi ve insan hakları çerçevesinde dünyanın gündeminde tutmak en doğru sonuçları verecektir.

Akşam

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat