Obama elini Erdoğan'ın omuzuna koyup ne dedi?

  • GİRİŞ25.10.2013 09:34
  • GÜNCELLEME25.10.2013 10:25

Bu modelin hedefi kabaca şöyleydi.

İslam ve Demokrasiyi barışçıl yöntemlerle ve başarılı bir şekilde mecz edebilmiş, hem Müslüman-dindar kimliğe sahip, hem de demokratik değerleri özümsemiş bir parti (Ak Parti) ve lideriyle işbirliği yapıp, bütün Müslüman coğrafyaya örnek bir model sunabilmek.

Erdoğan'ı, kendisiyle işbirliği yapılması tehlikeli, radikal İslamcı biri olarak tanıtmaya çalışan (buna kısaca ABD'deki İsrail lobisi diyebiliriz) kesimlere karşı, Irak ve Afganistan savaşının ağır faturasının yükünü omuzlarında taşıyan ve bu faturadan sözünü ettiğim lobiyi sorumlu tutan çevrelerin baskın gelmesi sayesinde, Obama yönetimi ile Erdoğan hükümetinin ilişkileri bu ilk dönemde ileri seviyelere yükseldi.

Obama, Erdoğan'ı yakın çalışma içerisinde olduğunu söylediği birkaç dünya liderleri arasında saydı.

Ancak Obama'nın ikinci döneminde işler böyle devam etmedi.

Türkiye'nin İslam ve Arap coğrafyasında özellikle halklar nezdinde hızlı yükselişi, ABD açısından Türkiye'yi ‘fırsatlar ülkesi' olmaktan çıkarıp bu coğrafyada ABD'nin etkinliğini zayıflatmaya başlayan bir ‘tehditler ülkesi' haline getirdi.

Arap dünyasındaki demokrasi arayışlarının Batı tarafından belirlenen sınırlar içerisinde değil de, ‘halklar' tarafından ve ‘güdümsüz' şekilde dile getirilmeye başlamasında Türkiye modelinin etkisi büyüktü.

Ve Mısır darbesi ile kendini gösterdi ki, bu hareketlilik, ABD'de Ortadoğu politikalarına yön veren çevreleri fena halde panikletmişti.

HEDEF ROL ÜSTLENEN DEĞİL, ROL VERİLEN TÜRKİYE

Bayram haftasında Erdoğan-Davutoğlu-Fidan üçlüsünü hedef alan ve belli bir hesap gözettiği belli olan yayınları bu büyük fotoğrafın içerisinde değerlendirmek gerekir.

Yayınların arkasında İsrail'in olduğu fikrini bir kenara koysak bile, bu üçlüyü hedef tahtasına oturtan kesimlerin, daha önce de benzer kampanyalara imza atan ABD'deki İsrail lobisine yakın çevreler olduğu şüphe götürmez bir gerçek.

ABD'deki İsrail lobisinin geçmişte gördüğü, Ak Parti döneminde görmekte zorlandığı gelecekte ise görmek istediği şöyle bir Türkiye hedefi var.

-Kendisi inisiyatif geliştiren değil, belirlenen sınırlar içerisinde hareket eden bir Türkiye.

-Bölgesel konularda rol üstlenen değil, kendisine verilen rolü oynaması istenen bir Türkiye.

-İsrail'le yakın ilişki içerisinde olup, 300 milyonluk Arap coğrafyasına sırtını dönen, içe kapalı bir Türkiye.

-Kendi savunma sistemini kurup, tehditlere karşı kendi caydırıcılık alanını oluşturan bir Türkiye değil, sınırlı askeri yardımlarla bağımlı halde kalan bir Türkiye.

Geçmişteki Türkiye, ne yazık ki, böyle bir Türkiye idi.

İçeride nasıl askeri vesayet Türkiye'yi belli kalıplar içerisinde tanımlayıp onlarca yıl bu kalıpların dışına çıkarmamışsa, dış politika ve istihbarat alanında da bu çevrelerin Türkiye üzerinde vesayet geliştirdikleri bu tür yayınlarla daha iyi anlaşılıyor.


"Türkiye üzerinde ameliyat yaptırmayız"
diyen yeni Türkiye ve bu rahatsızlık alanının temel uygulayıcı gücü olan Erdoğan-Davutoğlu-Fidan üçlüsü de bu yüzden hedefteler.

Bağımsız ve kişilikli dış politikanın, bağımlı ve güdümlü bir Türkiye görmek isteyenlerin hiç arzu etmediği bir şey olduğu ortada.

ABD'nin Ortadoğu ve Türkiye politikasının belirlenmesinde etkili olan bu çevreler, Obama'nın Model Ortaklığına da, Ak Parti hükümetleriyle yakın işbirliği yürütülmesine de baştan karşılardı zaten.

Dün, ‘eksen kayması' diyorlardı, bugün ‘İrancılık' suçlamasıyla ortadalar.

Bütün bu tezlerin ortak noktası ise, Erdoğan ve arkadaşlarını "radikallerle iş tutan tehlikeli adamlar" sıfatıyla etiketlendirmek.

PEKİ OBAMA NEREDE DURUYOR?

Erdoğan ve Obama birbirlerini iyi tanıyan iki lider olsa da, aslında pek çok bakımdan iki zıt lider karakteri sergiliyorlar.

Risk almayı sevmeyen, sürekli tereddütler yaşayan, güç odaklarıyla mücadele etmek yerine onların şerrinden korunmaya çalışan bir Obama profilinin karşısında Erdoğan'ın bunun tam zıttı bir yerde duran kişisel özelliklerini saymaya gerek yok.

Obama'nın bu iş tutuş tarzı ve kişisel özelliklerinin bu meseleye de böyle yansıdığını tahmin ediyorum.

Eylül ayında Moskova'da yapılan G-20 zirvesi sırasında, elini Erdoğan'ın omuzuna koyarak "bak Tayyip, İslam dünyasına benim kadar yakın duran bir Başkan bir daha bulamazsınız. Tek isteğim var. İsrail'le ilişkilerin normalleştir ve beni ABD'deki Yahudi lobisinin baskısından kurtar." Demesini belki buna bir delil olarak gösterebiliriz.

Bu bilgiyi bana veren Başbakanın yakın çevresindeki isim, Erdoğan'ın Obama'ya ne cevap verdiğini söylemedi.

Ancak Obama'nın, bu sözleri söylerken Erdoğan'ın Mısır'daki darbe, Suriye'deki ikircikli tutum karşısında Batı'nın ve özellikle ABD'nin tutumuna karşı eleştirel bir pozisyon almamasını istediğini düşünürsek, bu talebin Moskova dönüşü söylemlerine bakılınca Erdoğan tarafından kabul görmediği söylenebilir.

Erdoğan, bu konularda yani en güçlü olduğu noktada yine ‘halkların' yanında durma tutumunu güçlü bir şekilde sürdürdü.

Hem Mısır'daki darbeye darbe demediği için, hem de Suriye'deki meseleyi sadece kimyasal silahlar meselesi gibi görmeye başladığı için ABD yönetiminin tutumunu kamuoyu önünde eleştirmeye devam etti.

Buna karşılık değişik kaynaklardan edindiğimiz izlenim, Ankara'nın İsrail'le ilişkileri normalleştirme yönünde önümüzdeki dönemde yeni hamlelere açık olduğu yönünde.

Erdoğan'ın önceki gün Kosova'ya giderken İsrail'den gelen "biz bu kampanyanın içinde yokuz" açıklamasını olumlu bulan yaklaşımını da buna örnek gösterebiliriz.

Bununla birlikte Erdoğan'ın, Obama'nın "bak Tayyip" diye başlayan sözlerini ciddiye almadığını söylemek zor.

Eğer önümüzdeki günlerde-haftalarda bir İsrail açılımı yapılacaksa da, bu ABD'deki İsrail lobisinin görmek istediği Türkiye şartlarında değil, bağımsız ve kişilikli Türk Dış Politikasının belirleyeceği sınırlar içerisinde olacaktır.

Mehmet Acet - Haber 7

mehmet.acet@haber7.com

Yorumlar1

  • Abdürrahim Çokgüngör 10 yıl önce Şikayet Et
    Obama (ABD) bile muhtac-ı himmet dede iken. Mahiyeti bilinmeyen, görünmeyen, düşmanla savaşmak çok zor. Bir örnek, şeytan. Tek silahınız ilahi emirler. Uyduğunuz sürece mağlup olmazsınız. Bugünkü düşman böyle bir şey. Hep kendini hissettiriyor. Alet ettiklerini de sizi de panikletiyor. İlk peygamberden başlayarak bütün nebiler, kutuplar ve evliyalar Beni İsrail’in bu fitnesinden korkmalarının sebebi budur. Tüm güçler bir hedef etrafında yoğunlaşmadıkça zafer zordur. ABD Başkanı bile yardım istiyor. BİRİNCİ ŞIK: İçte dışta ittihad-ı İslam. Çünkü son fitneleri dini ve ırki etnisiteyi kaşıyarak kaos. Büyük devletler, küresel sermayece buna güdülüyor. Dur diyecek güç, komik ama Türkiye. Türkiye’nin son 7 yıllık tutumu karanlıkta şafağa atılan adımlar oldu. İKİNCİ ŞIK: Kesin netice için, Türkiye’nin güçlenmesidir. Reçetesi ise istikrar. Ve siyaset, sermaye, cemaat, medya asgari ona alet olmamalı. Çünkü oradan pis kokular geliyor.
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat