Yörük Başbakanın büyük yürüyüşü

  • GİRİŞ26.08.2014 15:06
  • GÜNCELLEME26.08.2014 16:01

Ben doğmadan 8 yıl önce 68 kuşağının ilk katledilen solcu öğrencisi de (İstanbul Üniversitesi’nin bir binasından aşağı atılarak) bizim oradan çıkmış.

Vedat Demircioğlu.

Bayramlarda, seyranlarda gittiğim zaman kahvehane önlerinde, Mihrap Parkı’nda, kimi zaman dinine bağlı, namazlarını geçirmeyen insanlarla; Kimi zaman da mezarı başında Vedat Demircioğlu’nun ölüm yıldönümünü aksatmadan anmayı sürdüren İşçi Partililerle oturup sohbet eder, siyasi tartışmaların göbeğinde bulurum kendimi.

Demem o ki; Taşkent’in 50 yıldır göç ede ede, hepi topu 1300 kişiye düşen nüfusu kendi içinde geniş bir mozaiği barındırır.

Küçük yaştan itibaren ibadetini aksatmadan sürdürenler,

kendisini Tekel bayini düzenli bir şekilde zengin etmeye adamış olanlar,

bir gece ansızın tevbe edip Adıyaman’a gidip gelenler,

60 yaşına kadar “daha vakti var” diyerek bekleyip sonra birden Hacca gidip, camiden çıkmamaya başlayanlar,

en soldan en sağa davasından asla taviz vermeyenler ve etliye sütlüye karışmadan hayatını sürdürüp gidenler…

Tarihçiler, Orta Asya’dan Anadolu’ya iki büyük Türk göçü yaşandığını anlatır.

Bizimkilerin ilk kafilesi, ilk büyük göçle (ismiyle müsemma) Taşkent’e yerleşmişler.

Oğuzlar’ın Bozok Kolu’na bağlı Afşar Boyu’nun göçerleri olarak.

Birkaç yüzyıl sonra Moğol istilaları yaygınlaşınca ikinci büyük göçe dahil olanların küçük bir grubu da Orta Toroslar’ın bu dağlık-kayalık bölgesine gelip yerleşmiş.

Bu konularda yazılı kayıtlar çok sınırlı olsa da, bin yıl boyunca nesilden nesile aktarılan ‘şifahi kültürün’ bize bıraktığı sağlam bir kaynak var.

Ahmet Davutoğlu’nun babaannesi Hacıkızı Ebe’nin şu beyiti:

“Horasandır bizim ilimiz,

İsfahan’dan geçti yolumuz,

Göçüp konduk Konya’ya.”

28 Şubat sürecinde köküne kibrit suyu dökmek için başlatılan Katsayı uygulaması devreye girince, benim ortaokul-lise yıllarımda öğrenci kaynayan İmam Hatip Lisesi de bundan ziyadesiyle etkilendi.

Öğrenci sayısı 200’lerden 15’lere, 20’lere düştü.

İstanbul’da baba Mehmet Davutoğlu’nun başkanlığını yaptığı Taşkentliler Vakfı’nın da yüreğine ateş düştü.

Bir şeyler yapılmalı idi.

Yaşı 70 i aşan Mehmet Davutoğlu, önceleri tatil yapmak için gittiği köyüne bu defa öğrenci bulmak için döndü.

Yaz sıcağında Taşkent’e bağlı köylerin, kasabaların tozlu yollarını aşındırıyor, fakir köylüleri çocuklarını İmam Hatip Lisesi’ne kayıt ettirmeleri için ikna etmeye çalışıyordu.

Çocukların bütün masrafları Vakıf tarafından karşılanacak, üstüne harçlık da verilecekti.

İkna olanlar oluyor, olmayanlar olmuyordu.

Yine de o zor dönemde bu gayretler sayesinde İmam Hatip Lisesi epeyce öğrenci buldu ve ayakta kalmayı başardı.

2003 yazında ‘dönemin Başbakanı’ Tayyip Erdoğan, Ankara’da Dış Politika Başdanışmanı Ahmet Davutoğlu ile toplantı halindedir.

Masa da Filistin konusu vardır.

Davutoğlu, birazdan Köşk’e çıkıp Ahmet Necdet Sezer’le görüşecek olan Erdoğan’la Türkiye’nin Filistin politikasının nasıl olması gerektiği konusunda fikir paylaşmaktadır.

Pro-aktif  Dış Politikanın Ankara’nın literatürüne yeni yeni girmeye başladığı yıllar.

O sırada Başbakanlık Özel Kaleminin telefonu acı acı çalmaya başlar.

Taşkent’ten bir vefat haberi gelmiştir.

Görüşmenin yapıldığı odanın kapısını açan görevli, bu acı haberi ilk anda verme cesaretini kendisinde bulamaz.

Ahmet Davutoğlu’na dönerek, “babanız Taşkent’te kalp krizi geçirmiş” der.

Davutoğlu, “durumu nasıl?” diye sorar.

Erdoğan, “derhal detaylı bilgi getirilmesi” talimatını verir.

Ama toplantı devam eder.

Görevli, çıktıktan kısa süre geri dönüp baba Mehmet Davutoğlu’nun vefat haberini verir.

Erdoğan’ın ilk sözü “İnne lillahi ve inne ileyhi raciun” (Biz muhakkak ki Allah içiniz ve muhakkak O’na döneceğiz.Bakara Suresi-156’ıncı Ayet) olur.

Davutoğlu aynı ayeti tekrar eder.

Erdoğan görevliye ikinci bir talimat daha verir.

“Derhal bir helikopter hazırlansın, Ahmet Hoca’yı Taşkent’e götürsün.”

2009 yazında Taşkent’te yaptığımız programda Ahmet Davutoğlu babasını, bir oğulun bir babaya söyleyebileceği en güzel sözlerden biri ile anar:

 “Babam mübarek bir insandı.”

Davutoğlu, bir başka gün ortak bir tanıdığımıza, anlamlı bir rüyayı yorumlamaya çalışan bir insanın ‘lisan-ı hali’ ile “Her gün babamı rüyamda görüyorum” diyecekti.

Davutlar sülalesi, bizim oralarda yerleşik hayata geçişi çok eskiye dayanan saygın bir aile olarak bilinir.

Ahmet Davutoğlu’nun doğduğu evin bir bina yakınında “Davutlar Odası” olarak bilinen tek göz bir oda vardır.

Kadim kültürde, köye misafir olarak gelenlerin bil-a ücret konakladıkları, yiyecek-içeceklerinin karşılandığı bir ‘köy odası.

Yüzyıllar öncesine dayanan bu güzel geleneği, yüzyıllar önce Taşkent’te Davutlar Sülalesi üstlenmiş.

Ahmet’ten Mehmet’e, Mehmet’ten Ahmet’e bir vasiyet kültürü ile aktarılan gelenek, Ahmet Davutoğlu tarafından ihtimamla sürdürülüyor.

Taşkent’e her gidişinde anahtarını bir komşuya emanet ettiği Oda’nın durumu, Davutoğlu’nun sorup ilgilendiği konulardan biri oluyor.

Ahmet Davutoğlu dört yaşında annesini kaybettikten bir yıl sonra 5 yaşında iken ailesiyle Taşkent’ten İstanbul’a göç etti.

Ama her yaz babası ve yeni annesiyle köyüne gelip gitmeyi sürdürdü.

Her insanın hayatının bir döneminde kendi kendine sorduğu “nereden geldik, nereye gidiyoruz?” sorusunu küçük yaşlarda Taşkent’te sormaya başladı.

Şu cümleleri, 2009 Ağustos’unda Taşkent’te yaptığımız program sırasında kendisi kullandı:

“Bu dağlar mekânın duygusunu yansıtır. ‘Kıble Kayası’ bizim evden böyle heybetli şekilde görüldüğü zaman, oraya bakarak kâinatı düşünürdüm. Tabiatı, doğa bilincini ve evrenin yaradılışındaki sırları ve bir çok şeyi ilk kez, özellikle karanlıkta bu heybetli kayalıkların arasından geçerken tefekkür etmişimdir. Bütün bunların içinde bir kişi olarak kendi ben’inizi idrak edersiniz ve bu ben idrâkinin arkasındaki gücü aramaya başlarsınız.”

Seçilmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından ismi açıklandıktan sonra tanıyan herkes, Ahmet Davutoğlu ile ilgili bol bol anekdotlar aktarıyor.

Tanıyan, tanımayan herkeste güzel bir gülümseme ile karşılığını bulan bu anekdotlardan biri, kendisinin dini vecibelerine düşkünlüğünü yansıtması bakımından kayda değer.

Davutoğlu, ortak tanıdığımıza anlatmış, O’da bana anlattı.

“Başdanışman iken Washington’a resmi bir ziyaret yapmıştık. Namaz vakti tehlikeye girince sağda solda uygun bir yer aramaya başladım. Ama bulamadım. Etrafa bakınırken, gövdesinde namaz kılmaya müsait olabilecek bir ağaç gördüm. Ağaca tırmandım ve namaz kılmaya başladım. Bu arada ne yaptığımı bilmeyen bir Amerikan polisinin paçalarımdan çekmeye başladığını fark ettim. Amerikalı polisin “burada ne yapıyorsun?” çekiştirmesi ile namazı bitirdim.”

Mehmet Acet - Haber 7

mehmet.acet@kanal7.com.tr

Yorumlar2

  • EYÜP AKALIN 9 yıl önce Şikayet Et
    eyüp. Selamün aleyküm, dostlar Bizleri yaradan RABBİME sonsuz şükürler olsunki Başımıza AK PARTİ adı alında bu güzel kullarını toplayıp başımıza yönetici olarak gönderdiği için ne kadar şükretsek azdır. Ayrıca, Rabbim gani gani rahmet eylesin Prf.Dr.Necmeddin ERBAKAN hocamızdanda razı olsun inşallah bu güzel insanların yetişmesinde Rabbimin izniyle onunda emekleri var. Mehmet Hacet kardeşimizin yazısını okuyunca inanın kendimi tutamadım ağladım biz bu günleri çok bekledik sabrettik ve Rabbimde bizlere nasip etti şükürler olsun, Yeni bir devlet doğuyor. Masaya vuran ve mazlumların sınacağı bir liman İSLAM ÜMMETİNİN sancaktarlığını yapan büyük bir devlet şimdiden islam alemine hayırlı olsun. hoşçakalın ve mutlu kalın dostlar.
    Cevapla Toplam 7 beğeni
  • Tkyrkyyldz 9 yıl önce Şikayet Et
    O günün tarıhınde . Sıze **Nur Tanesı ** detırten ALLAHa şükürler olsun Ve sız artık bızım gönlümüzde Ayyıldızın kaınatta açan bır nur tanesı Ahmet abımızsınız ..Allah Dualarımızı herzaman yanınızda koruyucunuz ve başarınız kılsın ( Babaannenızın sıze yaptıgı Dua kaınatta yapılmış helal tertemız yüreklı dualardan bırıdır ) Bu duaya yürekler dolusu Amın..
    Cevapla Toplam 15 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat