IŞİD hükümetin emmoğlusu mu oluyor?

  • GİRİŞ17.09.2014 07:44
  • GÜNCELLEME17.09.2014 07:44

Hitler’in faşist askerleri Yahudi kıyımı yaparken Oscar Schindler isimli işadamı, 1100 Polonya Yahudisini kendi kap kacak fabrikasında işçi olarak gösterip, iflas etme pahasına Naziler’den saklayarak kurtarmayı başarır. 
Filmin sonunda Schindler’in şöyle bir replik kullandığını hatırlıyorum. “Para ne ki? şu arabamı satsaydım bir on insanı daha kurtarabilirdim. Bu altın yüzük…(kendisine hediye edilen yüzüğü göstererek) en az iki insan kurtarırdı. Daha fazla insan kurtarabilirdim.”
 
Bizim memleketteki ‘solcu-hümanist takımın’ boğazdan aşağıya inmeyen ‘önce insan’ söyleminden yola çıkacak olursak, Suriye’de 3 yıldır olup bitenlerin İkinci Dünya Savaşı döneminden aşağı kalır tarafının olmadığı ortada. 
2 yüz bin insan, zalim bir adamın kendi halkına açtığı savaşta bugüne kadar hayatını kaybetti. 
2 milyona yakın Suriyeli de, bu savaştan kaçarak bizim topraklara sığındı. 
Mesele can ise, Yahudi canı ile Müslüman canını teorik olarak eşit kabul edeceksek ve illa istatistik diyeceksek, bu ülkeyi yönetenlerin Schindler’den yaklaşık 2 bin kat daha fazla canı korumaya aldığını söyleyebilir miyiz? Evet söyleyebiliriz. 
Aynı yaklaşımı IŞİD zulmünden kaçarak Türkiye’ye sığınan ve sayıları 10 bini geçen Yezidiler için göstermemek için bir neden var mı? Yok. 
 
Gündemde IŞİD varken neden bize Esad’ı hatırlatıyorsun?” veyahut  “sen bize hükümetin IŞİD aşkından söz et” diyenler!
Durun size sıra yeni geliyor. 
Ama önce şu soruya bir kafa yorun bakalım. 
Madem bizimkiler, IŞİD cilerle bu kadar işbirliği yaptılar, 49 TC vatandaşını bu örgüt neden hala rehin tutuyor? Salıverseler ya!
Hadi cevaplayın!
 
Son günlerde; haberleri tercüme edilirken başına ‘saygın’ tabiri yerleştirilen, tepesinde New York Times, Washington Post, Wall Street Journal, The Times, Der Speigel gibi koca koca yazılar yazan Amerikan, İngiliz ve Alman yayın organlarında, Ankara’daki hükümetin Suriye ve Ortadoğu politikasını ‘bir kaşık suda boğmayı’ hedefleyen yeni bir ‘algı kampanyası’ başladı. 
Bunlardan bir tanesi, Ak Parti hükümetinden üst düzey isimlerin IŞİD’den petrol satın aldığını bile yazdı. 
Bu yazıların hem içeride hem dışarıda müşteri toplamaya devam ettiğini düşünürsek ‘akla ziyan’ olmalarının pek bir anlamı kalmıyor. 
Ancak yine de bir gerçek var. 
Gerçekler kendini gösterdiği anda propaganda kendine kaçacak delik arar. 
 
IŞİD terörünün bugün bu noktaya gelmesinin iki ana müsebbibi var. 
Irak’ta Şiicilik yaparak Sünnileri siyasetten uzaklaştırıp aşağılayarak boğmaya çalışan Maliki yönetimi. 
Suriye’de, IŞİD’i muhaliflere karşı müttefik olarak kullanan Esad rejimi. 
Sorumluluk sahiplerini sıralamaya devam edersek, Esad ve Maliki’den sonra sıra ABD, Avrupa ülkeleri ve Katar dışındaki Körfez ülkelerine gelir. 
 
ABD, Musul IŞİD’in eline geçene kadar Irak’ta mezhepçilik yapan Maliki yönetiminin arkasında durdu. 
IŞİD’in elindeki silahlarla ilgili bu algı kampanyasını yürütenler Türkiye’yi suçlayarak ‘suç örtmeye’ çalışsalar da, asıl gerçek şudur. 
IŞİD’in elindeki gelişmiş silahların büyük bölümü ABD yapımıdır ve Irak ordusu Musul’da çekildikten sonra bu silahların tamamı IŞİD’in eline geçmiştir. 
Hillary Clinton döneminde Esad’ın ömrü için ‘haftalar kaldı’ diye söz eden Amerikalılar, Suriye konusunda güçlü bir aktör olmasından rahatsız oldukları için Türkiye’yi orta yerde bırakarak, IŞİD’in güçlenmesinde ve kendi vatandaşlarının da kafalarını keser hale gelmesinde sorumluluk sahibi olmuşlardır. 
IŞİD’in güçlenmesinde Ankara’daki hükümetin tek sorumluluğu, ‘müttefiklerine’ gereğinden fazla güvenmekten öteye geçmez. 
Başbakan Davutoğlu’nun, geçen hafta Kanal 24’te kurduğu “hava operasyonları ile gelişme sağlayabilirsiniz ama bir düzen kuramazsınız” cümlesini de bütün bu yaşanmışlıklar bağlamında değerlendirmek lazım. 
Sanıyorum Ankara’da Suriye savaşının derinleşmesi ve mezhep savaşlarının büyümesi konusunda “batılı müttefiklere” gereğinden fazla güvenildiği için bir özeleştiri ihtiyacı ortaya çıkmış durumda. 
Bunu, Davutoğlu’nun aynı programda bu bağlamda konuşurken bir “özeleştiriden” söz etmesinden ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Cumartesi günü buluştuğu gazetecilere “iki yıldır söylediklerimizde haklı çıktık ama bu bir şey ifade etmiyor” sözlerinden çıkartabiliriz. 

 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat