CHP'de Ulusalcıların kopuş hikayesi

  • GİRİŞ05.11.2014 07:55
  • GÜNCELLEME06.11.2014 07:55

CHP’de uzun süredir devam eden Ulusalcı-Yenilikçi kavgası, İşçi Partisi kontenjanından CHP’ye girmiş izlenimi veren Emine Ülker Tarhan’ın istifasıyla söylem düzeyinden eylem düzeyine geçti.

27 Mayıs darbe nesli kontenjanından CHP’ye giren Süheyl Batum’un açıklamalarına bakarsak, parti içindeki ulusalcı kesim, gürültülü bir kampanya ile istifa zincirini sürdürecek.

Amaçlanan şey, topluca istifa edip kısa süreli etki bırakmaktansa, bu istifaları belli periyodlara yayarak Parti yönetimi üzerindeki tahribat etkisini olabildiğinde yüksek tutmak.

CHP içindeki Ulusalcı-Yenilikçi kavgası, uzun süre şiddetli geçimsizlik yaşayan karı kocanın son raddede mahkemede soluğu alıp yolları ayırma kararı vermesine benziyor.

Bu işin böyle biteceğini herkes biliyordu zaten.

Emine Tarhan’ın “bulunduğum yer zindandan farksızdı” cümlesi bu zoraki evliliğin artık yürütülemez noktaya geldiğini ortaya koyuyor.

Bu kopuşun elbette bir hikayesi var.

Anamuhalefet Partisi içindeki bu derin krizin iki temel sebebinden bir tanesi, bir türlü iktidar kapısını açacak oy çoğunluğunu elde edememek olsa da, asıl gerekçe bunun biraz daha ötesinde duruyor.

Parti kodları, 4 yıl öncesine kadar siyasal iktidarla devlet iktidarını paylaşmak ve siyasal iktidarın geçiciliği karşısında müesses nizamın konformist alanına sırtını yaslayıp güzel güzel varlığını idame ettirme prensibiyle çalışıyordu.

4 yıl öncesine kadar Devlet iktidarı CHP içindeki Ulusalcıların tam da istediği gibi davranıyordu.

Jakoben laiklik anlayışını sürdürülebilir hale getiren hamleler cumhuriyet tarihinin değişik dönemlerinde etkili sonuçlar vermiş, 10 yılda bir yapılan darbeler, 10 günde bir askeri bildirilerle tekrarlanan sadakat yeminleri, parti kapatma davaları, ulusalcı ideolojinin devlet aygıtı içerisindeki gücünü sürdürülebilir hale getirmişti.

Bir tarafta Laiklik, öbür tarafta bölücülük hassasiyeti.

Ulusalcılık denen şey zaten pratikte Kürtleri Türkleştirme ve Laiklik üzerinden dini hayatla ilgili özgürlükleri sınırlamak gibi iki ana stratejiyi canlı tutma ideolojisinden ibaretti.

12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandum sonrası, CHP’nin sırtını yasladığı bu duvar yıkıldı.

Ulusalcılık ideolojisine taze güç sağlayan askeri bildiriler, muhtıralar dönemi kapandı.

Siyasi iktidar devlet iktidarına da hükmeder hale geldi.

Bugün başka türlü sorunlar üretse de, yüksek yargıdan kaynaklanan özünde ulusalcılık refleksini koruma amacına matuf parti kapatma refleksi de tarihe karıştı.

İşte bu noktadan itibaren CHP, sudan çıkmış balık misali, ne yapacağını, hangi istikamette ilerleyeceğini şaşıran bir organizma halinde ortalıkta dolaşmaya başladı.

Ulusalcılar, eski günlere dönme arzusunu diri tutarak içinde bulundukları partiyi 2010 öncesi çizgi de yürütmeye çalıştılar.

Genel Başkan Kılıçdaroğlu’ndan başlayarak “Yeni CHP” söylemine sarılanlar ise, eski paradigma değiştiği için, artık memleketi gerçek anlamda yönetmenin yolunun sadece millet iradesinden geçmeye başladığını görebildiler.

Yeni CHP doğru bir hamleyle memleketin reel sorunları üzerinden muhalefet yapmaya başlarken, başörtüsü yasaklarının kalkması, imam hatip liselerinin eski günlerine dönmesi ve en son Kürt Sorunu’nda paradigma değişikliği yaşanması gibi hadiseler karşısında ulusalcı çizginin ayarları bozuldu, kırmızı çizgiler mor çizgiler haline dönüştü.  

Üstüne üstlük, bu temel konularda Kılıçdaroğlu’nun fiilen ‘kolaylaştırıcı’ bir pozisyon üstlenmesi, parti içindeki kırılganlığı daha da artırdı.

Kavganın bu kadar uzun sürmesine rağmen, eylem düzeyine geçmemesinin bir başka önemli gerekçesi de, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin eski reflekslerle hareket edemeyeceğini görüp, yeni şeyler söylemeye-yapmaya çalışmasına rağmen, yüzde 10 lara yaklaşan ulusalcı oyların başka yerlere gitmesinden korkmasıydı.

Ulusalcıların kopması halinde bu oylar başka yere gider mi? Fobisi, Kılıçdaroğlu’nun masaya yumruk vurmasını geciktirdi.

Geçen süre içinde bir arada yürümeleri imkansız hale gelmesine rağmen Kılıçdaroğlu, parti içindeki ulusalcılık sorununu yönetmek yerine idare etmeyi tercih etti.

Bölgemizde yaşanan son gelişmeler nedeniyle miadını doldurduğu artık iyice ayyuka çıkan ulusalcılık akımı, şimdi kendi mecraında kendi gerçek temsilcileri tarafından yoluna devam edecek gibi görünüyor.

Yalpalamaları yüzünden kredisini tüketme noktasına gelmesine rağmen, Yeni Türkiye’de CHP’nin gerçek bir iktidar alternatifi olabilmesinin yolu, yine Yeni CHP fikrinde ısrar etmesinden geçiyor.

Fikirsel düzeyde de, Türkiye’ye verebilecek yeni hiçbir mesajı kalmamış olan Ulusalcılar için gözle görülebilir bir ‘yarın’ yok.

Ama bu kopuş sonrası Dünya’da pek çok örneği bulunan, rejim tehdidinden ‘sosyal demokrat’ çizgiye evrilmiş bir CHP, umudunu yarınlara taşıyabilir. 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat