Bugüne kadar 'Vazgeçin' diyorlardı şimdi 'Vazgeçmezseniz' demeye başladılar

  • GİRİŞ27.02.2019 10:04
  • GÜNCELLEME27.02.2019 10:04

2019 öyle bir yıl ki, yerel seçim gündemine boğulmadan etrafta neler olup bittiğini çok yakından takip etmek tercihten öte bir zorunluluk haline dönüşmüş durumda.

Bugün, 31 Mart ve sonrası için Türk Amerikan ilişkilerine dair bir 'Senaryo analizi' yapma niyetindeyim. 

Önce, gözümüzün önünde gelişmekte olan bir takım meseleleri veri olarak kabul edip öyle ilerleyelim.

Soçi’de yapılan Türkiye/Rusya/İran üçlü zirvesinin hemen öncesinde, Ankara’daki ABD büyükelçiliğinden isminin verilmesini istemeyen yetkili bir isim gazetecilere şöyle şeyler söyledi:

''Türkiye S-400 alırsa Patriot alamaz, F-35 programına katılımı tehlikeye girer, ABD yaptırımlarına maruz kalabilir.''

Devamında Washington adına daha yukarılardan ve benzer içeriğe sahip beyanatlar yapıldığına tanıklık ettik.

ABD Başkan yardımcısı Mike Pence, Münih Güvenlik Zirvesi’nde ''NATO üyesi müttefiklerimiz hasımlarımızdan silah satın almaya başladığı zaman buna kayıtsız kalamayız'' dedi.

Bu sözlerin adresinin Türkiye olduğu apaçık meydandaydı.

Belli ki, Washington’da yeni bir tutum belirlenmiş, Ankara’ya S-400 Hava Savunma Sistemi alınmaması için yapılmakta olan baskıların ölçeğinin bir tık daha yukarı çıkarılmasına karar verilmişti.

Ağustos ayındaki Brunson krizinin fitilini ateşlediği için Ankara’da kendisine hoş gözle bakılmadığını bildiğimiz Başkan Yardımcısı Pence, bu sözleri sarf ettiği Münih Konferansı’na gitmeden bir gün önce Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile gizli kalmasını şart koştuğu anlaşılan bir görüşme yapmıştı.

Görüşmenin içeriği daha sonra basına sızdı.

Konu yine aynıydı.

Pence, Erdoğan’a bu defa Trump’ın selamını ileterek ''S-400 işinden vaz geçin'' demiş, Cumhurbaşkanı da bu talebi net bir şekilde reddetmişti.

Soçi ve Münih zirveleri bitip herkes ülkene döndükten sonra, Cumhurbaşkanı Erdoğan bu defa ABD Başkanı Trump ile doğrudan bir telefon görüşmesi yaptı.

Pence ile yapılan görüşmenin ortaya çıkardığı rahatsız edici iklimin bu görüşmede kısmen bertaraf edildiğini, Erdoğan'ın ''Sayın Trump ile yaptığımız görüşmelerde netice alabiliyoruz'' sözlerinden anlayabiliyoruz.

Yine kendi açıklamalarından öğrendik ki Erdoğan, 31 Mart seçimleri sonrası Washington’a resmi bir ziyaret yapacak.

31 Mart sonrası gerçekleşecek olan bu gezinin ne kadar kritik olacağını şimdiden öngörebiliyoruz.

Neden derseniz, S-400 meselesi için takvim, Nisan ayından itibaren iyice sıkışmış olacak.

Rusya ile yapılan anlaşma doğrultusunda bu sistemin Temmuz ayında Türkiye’ye nakledilmesi, Ekim ayı itibarıyla da hazır hale getirilmesi bekleniyor.

Değeri bir milyon doların çok çok üstüne çıkmış olan soru bu noktada karşımıza çıkıyor.

Türkiye, ABD’den gelen ve önümüzdeki aylarda yoğunlaşacağı anlaşılan baskılar nedeniyle S-400 işinden vaz mı geçecek, yoksa bugünkü pozisyonunu koruyarak direnmeye devam mı edecek?

S-400 için Washington’dan gelen baskıların yeni olmadığını hepimiz biliyoruz.

Yeni olan durum, bu baskıların son haftalarda artık tehdit boyutlarına da ulaşmış olması.

Amerikalılar, düne kadar genellikle “Bu işten vaz geçin” deyip lafı orada bırakıyorlardı.

Ama şimdi, “Vazgeçmezseniz” ifadesinin içini dolduracak türden beyanatlar ve telkinlerle Türk makamlarının karşısına çıkıyorlar.

Yukarıda atıf yaptığımız Ankara’daki ‘Üst düzey yetkilinin’ ifadelerinde de, Mike Pence’in sözlerinde de böyle bir ‘Yeni durumun’ söz konusu olduğu ortada.

-Vazgeçmezseniz, Patriot görüşmeleri biter,

-Vazgeçmezseniz, F-35 işi yatar.

-Vazgeçmezseniz, yaptırımlarla karşılaşırsınız.

Amerikalıların dedikleri bu.

Artık tehdit boyutuna da ulaşan bu çağrıların Erdoğan’ın kararlı duruşunu değiştireceğine dair ortada bir emare gözükmüyor.

Diğer yandan işin hakkaniyet boyutuna hiç girmiyoruz.

Öyle yapacak olsak, S-400 için ödenmiş olan paraların üstüne de bir bardak soğuk su için anlamına gelen bu baskıları olsa olsa “Teksas hukukuyla” Kovboy filmleriyle falan açıklayabiliriz.

Burası böyle olmakla birlikte, son derece kritik hale gelen final anına yaklaşırken iki faktörün zorlayıcı etkisini göz ardı etmek de mümkün görünmüyor.

Birincisi, ABD ile ilişkilere karşı duyarlılığı tecrübe ile sabit hale gelen ekonomi ve piyasaların refleksleri.

Diğeri de 31 Mart seçimlerinden çıkacak olan sonuçlar.

Yerel seçimler iktidar değişikliği anlamına gelmese de, dünyanın bütün demokratik ülkelerinde iktidar için bir güven ya da güvensizlik sonucu üretir.

31 Mart’ı ‘Beka meselesi’ olarak gören görüşe gülüp geçerek tepki verenler meselenin okumasını bir de buradan yapsalar çok iyi olur. 

YENİ ŞAFAK

Yorumlar20

  • zafer42 5 yıl önce Şikayet Et
    Ya Yunaninstanin Aldigi S300 ne olacak ?
    Cevapla Toplam 7 beğeni
  • SARIÇİÇEK 5 yıl önce Şikayet Et
    Güzel ülkemiz ABD nin İncirlik üstünü acilen kapatmalıki ABD kapana sıkışsın
    Cevapla Toplam 13 beğeni
  • Ahmet Şahin. 5 yıl önce Şikayet Et
    bir gün bir gün.belki bir gün.ŞENLENECEK EVİMİZ BARKIMIZ BİZİM.
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • vatandaş 5 yıl önce Şikayet Et
    chp li mhpli ak partili her kes s 400 alınsın istiyor ki...
    Cevapla Toplam 9 beğeni
  • alican 5 yıl önce Şikayet Et
    Yaptırımda uygulayamazlar çünkü yaptırım demek ipleri tamamen elden bırakmak demektir.Bizde gider eksiklerimizi çinden rusyadan alırız.Hem şu müttefiklikte son zamanlarda çok saçma bir kavram oldu..Fetö hainine kol kanat ger.Azılı düşmanımız ypgpkk'ya binlerce tır silah ver."Git işine be!" ne müttefiği"Sen müttefik değil kendine kukla arıyorsun..O iş çoktan bitti..Aldık artık s400'leri..
    Cevapla Toplam 19 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat