Dünya Kadınlar Günü

  • GİRİŞ31.03.2018 09:26
  • GÜNCELLEME02.04.2018 07:12

8 Mart Dünya Kadınlar Günü Kutlaması ülkemizde uzun süre yoktu. Daha çok sol kesimler, kadınların eşitliği ve özgürlüğüne işçi ve emekçi perspektiften sahipleniyorlardı. Kadınların temel hak ve hürriyetlerini, toplumsal ve ekonomik sorunlarını bir bütün olarak gündeme taşımak yerine, işin mahiyetini sınıfsal bir algıya hapsetmek suretiyle tarihsel bir yanlışlığa düştüler. Kadının hak ve hürriyeti belden aşağıya hapseden bir meta, emek sermaye arasında ezilen bir işçi, sinema, tiyatro, sosyal ve ekonomik hayatta cinsellik üzerinden kadını sığ bir bakış açısıyla okumak ona yapılacak en büyük hakarettir. 

Müslüman kadın, laik kesimin devamlı horlamasına, ötekileştirmesine, dışlamasına, kamu kurum ve kuruluşlarından, okullardan uzaklaştırılmalarına ve tacizlerine muhatap oldu. 28 Şubat, söz konusu zulümlerin en açık kanıtıdır.                                                                                                                                  

 

 

Daha yakın zamanda Afganistan, Irak ve Suriye’de; ABD ve Esed askerleri ile PKK’lılar tarafından; kocalarının gözleri önünde defalarca tecavüze maruz kalarak hamile bırakılan kadınların feryatlarına kulak tıkandı, taciz ve tecavüzlere sessiz kalındı. Doğu ve Güneydoğu’da daha küçük denecek yaştaki kız ve erkek çocukların kaçırılarak PKK’ya asker yapılmaları sebebiyle Diyarbakır’da toplanan annelerin gözyaşları kimsenin umurunda olmadı. Suriyeli El Rahmun ve 10 aylık bebeği Halaf’ı gaddar ve zalimce öldüren lanet sapık için, kadın cinayetlerine hassas olan ‘Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ ve onca kadın sivil toplum örgütleri bu elim ve korkunç hadiseye sessiz kalmışlardır. Sadece bu menfur cinayetin duyulmasını müteakip KADEM’in olayı kınadığına, protesto ettiğine şahit olduk. Daha hangi sebeplerin olması gerekir ki bu vahşete karşı çıkılsın? Maalesef bu ve benzeri olaylar “acı ve sessiz bir çığlık” olarak kaldı. Ancak yaşanan bu acı ve elem dolu hayata dur diyen onurlu, yürekli bir ses yükseldi. Savaş mağduru kadınların acı ve ıstıraplarını paylaşan bir hareket doğdu. “Sessiz Çığlık Vicdan Konvoyu.” 6 Mart’ta İstanbul’dan 200’ün üzerinde bir araç konvoyu ile Hatay’a hareket etti. Bu ağırbaşlı ve vakur Müslüman kadın hareketi, zulme uğrayan kadınların sesi, nefesi ve adeta geleceğinin teminatı oldu. 55’in üzerinde ülkenin katılımıyla gerçekleşen bu hareket bütün dünyada kadınların maruz kaldığı şiddete, istismara, tacize ve adaletsizliğe karşı sessizlerin sesi olmuş ve bundan böyle de olmaya devam edecektir.

Cumhuriyetle beraber her alanda olduğu gibi Batılı değerler üzerinden yeni bir “Cumhuriyet Kadını” inşa etmeye eğitim ve kültürle başlandı. Kadın, bilgisi ve ilmiyle değil açılıp saçıldığı ölçüde özgür, bu anlayışa mesafeli durduğu ölçüde gerici sayıldı. Modernite, dini değerlere adeta savaş açtı. Bin bir yoklukla yüksek tahsile gönderilen genç; annesinin, babasının, halasının, teyzesinin ve kız kardeşinin değerlerine, kılık kıyafetine homurdanmaya ve karşı çıkmaya başladı. Modernite, kadının değer yargılarını, benliğini alt üst etti. Köleleştirdi. Şirazesini bozdu.  Orta Çağ’dan 17. yüzyıla kadar Avrupa’da kadınlar ‘bütün kötülüklerin’ sebebi sayıldı. Doç. Dr. Pınar Ülgen, ‘bu durumun sadece Orta Çağa ait olmadığını; “Cadı avının toplumsal bir histeriye dönüşmesi, karanlık orta çağ yerine ‘Aydınlanma Çağı’na’ denk düşmesi herhangi bir rastlantıyla açıklanamaz” dedi.

Aile yapısının bozulmasıyla birlikte; ırkçı, totaliter, ayrımcı, ayrılıkçı, ötekileştirici, kibirli, nemelazımcı, merhametsiz ve birbirine düşman sınıflar ortaya çıkmaya başladı. Geçen aylarda Ayşegül T. adında bir kadına ‘şortlu’ olması sebebiyle saldıran Abdullah Ç. Adlı kişiye mahkeme 3 yıl 10 ay hapis cezası verirken, Kadıköy metrosunda Kerime P. İsimli çarşaflı bir kadının üzerine tükürerek “Allah sizin belanızı versin” diyerek hakaret eden Atınç M. adlı saldırganı mahkeme serbest bıraktı. Her iki menfur olaya hakkaniyet açısından baktığımızda, adalet yerini buldu mu? Fuhuş, gasp, yalan, hile, aldatma, alkol, kumar, cinsel istismar ve icbar, plazalarda, metrolarda ve hatta otobüslerde tacizlerin artması, evlilik dışı ilişkiler, gayrimeşru çocuk edinme, seküler bazı kadın derneklerin ve eşcinsellerin yürüyüşlerinde açılan yüz kızartıcı porno pankartlar ve ‘dönmeyiz’, ‘ibneyiz’, ‘velev ki ibneyiz’, ‘biz Lut kavminin çocuklarıyız’ gibi ifadeler ve ardı arkası kesilmeyen cinayetler toplumsal hayatımızı tehdit etmeye başladı.  Efsane! Fransız aktivist  Catherina  Denevve’nin  başını çektiği 100 tanınmış kadın, Le monde  Gazetesinde, tacizci erkekleri afişe eden (Me Too)  “Ben  De” Kampanyasının ‘cadı avına’ dönüştüğünü, oysa ‘erkeklerin kadınlara asılma  özgürlüğünün  olduğunu’ savunan açık bir mektup yayınladı.  Tam bir  fecaat ve paranoyak bir ruh hali.  İnsan hayatına; dedikodu, korku, endişe, şüphe, saygısızlık, başıboşluk, kıskançlık ve güvensizlik gibi zehri saçan moderinitenin hipnozladığı benlik putu tavan yapmış bu anlayıştan ancak İslam’ın iklimine girmekle kurtuluruz.     İslam, ilmi öğrenmeyi “kadın ve erkek üzerine farz kılmıştır.” Toplum içinde “en fazla saygıya layık olan annelerimiz” olduğunu ifade etmiştir. Cenneti kazanmanın yolu analarımıza ve babalarımıza karşı, hele hele yaşlandıklarında ‘öf dahi’ dememekten geçtiğini emretmiştir. İffet abideleri olan Hz. Meryem, Hz. Hatice, Hz. Aişe ve Hz. Fatıma annelerimiz aile hayatımız ve kadına bakışımız açısından birer numune-i imtisaldir. “10. yüzyılda ilim merkezi Kurtuba’nın yetiştirdiği matematik, cebir, geometri ve şiir alanındaki dahiliği, Oklid ve Arşimed gibi önemli isimlerin kitaplarına şerhler yazan Kurtuba’lı  Lübna. Dünyanın ilk üniversitesini kuran Fatıma El Fihri, Fas’ta ki El  Karaviyyun Üniversitesinin kurucusudur. Yapılan araştırmalara göre İslam dünyasında 10 bin kadar ilim erbabı kadın olduğu tespit edilmiştir”. Bu fikir, bilgi, iffet ve asalet dolu hayatın kaynağı İslam’dır. Kadın ve erkek, arasındaki üstünlüğün ancak  “takva” ile olduğunun bilincindedirler. Eşler arasındaki sağlıklı ilişki ve iletişimdeki öncelikleri Kur’an ve peygamberimizin eşleri ile olan örnek hayatıdır. Erkek ve kadın arasında “adalet, hakkaniyet ve ilim esasına dayalı” bir çizgi, modernitenin meydana getirdiği “cinsiyet ve güç” temelli yaklaşımı ve tahrifatı ortadan kaldırır. Müslüman kadın cefakârdır, vefakârdır. İlim, irfan, tevazu, edep, hayâ ve ahlak sahibidir. Endişenin, kötülüğün, fitnenin, ahlaksızlığın ve asabi bir hayatın kaynağı değil, izzetin, onurun, şahsiyetin, güvenin ve kişiliğin sembolüdürler.

Ümit ediyorum 2018 – 2024 Kadın Strateji Belgesi; Bilimsel, kapsamlı ve planlı bir yol haritasının ele alınmasına vesile olur.  Kadının eğitim, sağlık, ekonomi, medya ve siyasetteki çalışmalarına ve karar mekanizmalarında bulunmalarına, evinden, eşinden ve çocuklarından koparılmadan hizmetlerine devam etmeleri noktasında önemli bir çalışmaya zemin hazırlar.

Vesselam.

Yorumlar16

  • Hasan Ercan 6 yıl önce Şikayet Et
    Eline Yüreğine sağlık hocam Allah razı olsun
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Ahmet Avşar 6 yıl önce Şikayet Et
    Tebrik ediyorum.Beğendim.Ellerine gönlüne sağlık kardeşim...
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Adil 6 yıl önce Şikayet Et
    Güzel bir yazı. Elinize sağlık.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Mahmut Şimşek 6 yıl önce Şikayet Et
    Rabbim sizden razı olsun yüreğinize sağlık ancak bu kadar güzel dile getirilir günümüz deki kadının yeri ve birde dinimizdeki yeri çalışmalarınızın devamını diliyor saygılar sunuyorum ağam
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Cafer Çiçek 6 yıl önce Şikayet Et
    Allah azı olsun Mehmet Bey kardeşim çok güzel noktalara dokunarak istifademize sunduğunuz bu makale için teşekkür ederim. Çalışmalarınızın devamını bekliyoruz. Yüreğinize sağlık.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat