Olağan şüpheliler

  • GİRİŞ19.10.2014 09:41
  • GÜNCELLEME19.10.2014 09:47

Hükümet cephesinden de bu eleştirilerin dikkate alındığına dair mesajlar geliyor. Ne var ki mevzuun hükümetin iyi niyetinin ve son on yıldaki performansının dışında bir boyutu var. Zira bu düzenleme hükümetin normal şartlarda ürettiği iradi politikadan çok bir “zorlamanın” eseri. Evet, ne yazık ki devleti “elini korkak alıştırmaması” için “azmettirenler” var.

Peki, 2004 yılından beri AB normlarına uyumlu reformlarla polisin yetkilerini daraltıp haklar ve özgürlükler alanını genişleten hükümeti şimdi kısmi daraltmaya zorlayan “demokrat” maskeliler kimler?

Zanlıyı başka yerde aramayın. Bryan Singer’in harika filmi "Olağan Şüpheliler"deki (The Usual Suspects/1995) gibi, bizi bu düzenlemeden en çok kendisinin mağdur olacağına inandırmaya çalışan usta aktörlere bakın.

Çiçek çocuğu kostümlü Cemaatçiler

İlk fail, 2004’ten beri devam eden bu demokratikleşme sürecini “teröre taviz” diye sundukları halde şimdi hükümeti 2004 öncesine dönmeyi hedeflemekle suçlayan Cemaat.

Bu çelişkilerinin nedeni, dertlerinin halkın özgürlükleri değil, güçlerini yitirdikleri güvenlik bürokrasisinin bekası olması. Önce kurtla bir olup sürüye dalıyorlar, sonra çobanla oturup ağlıyorlar.

Hükümet Çözüm Süreci’ni güvenlik güçlerinin yetkilerini daraltıp kamunun haklarını genişleterek yürütürken KCK operasyonlarıyla cadı avına başlıyorlar. Suç işleyenleri bırakıp seçilmiş Kürt siyasilerin eline göstere göstere plastik kelepçe takıyorlar. Kürtçe kursuna giden çocukları tutukluyorlar. Gezi’de ve 38 kişinin hayatını kaybettiği olaylarda polisleri sokağı kaşıyor.

Sonra bunlar hiç olmamış gibi, hükümet sokakta artan olayları azaltmak için AB normlarıyla uyumlu bir düzenleme hazırlayınca, demokrat kamuoyuna “polis devleti geliyor” diye feveran etmeye başlıyorlar.

O kadar ikiyüzlüler ki bir yandan da milliyetçilere sesleniyorlar. Onlara da sokakta artan terörü gösterip “AKP dediğimizi yapmadı, güvenlikten taviz verdi, sokağı PKK’ya teslim etti” diyorlar.

Ama şimdilerde çiçek çocuğu kılığına giren o polis yazarlarına ve emniyet istihbarattan beslenen gazetecilerine ne yazdırırsa yazdırsınlar, bu halk maskelerinin altında sırıtan gestapoyu görüyor.

Zira halk bir polis devletinin nasıl olacağını, bunların yürüttüğü Askerî casusluk, KCK, 17-25 Aralık vs. operasyonlarından layıkıyla öğrendi.

Birkaç kötü adam ve kadın

İkinci fail ise seküler takılıp karnını ya Cemaat’in masasında ya da “dünya sofralarında” doyuranlar. Geçen hafta bölgede estirilen terörü teşvik edip, yaşanan suçları önemsizleştirmeye hatta aklamaya çalışanlar…

Biri profesör. Onu, ağzını açınca “AB’deki bebek ölümleri istatistikleriyle Türkiye’dekini karşılaştırmasından" hatırlıyoruz. Ama kafasına hastane bonesi takmış gibi “cana hassas” laflar eden bu beyefendi, gariptir ki canlardan can beğeniyor. “Bağzı canlar” alınınca Avrupa ortalamasını da, insanlığın ortak birikimi vicdanı da unutuyor. Örneğin, ona göre, geçen hafta içinde doğum yapmak üzere bir kadının bulunduğu ambulansı molotoflayanlar değil, üç çocuk yapın tavsiyesinde bulunan Cumhurbaşkanı terörist!

Diğer prototip fail ise, “Vurun Kahpeye” diye bağıran bir hümanist gazeteci. Özünün Uma Thurman’a benzetilmesinden çok mutlu olan bu Kill Bill müridi için de yine önemli olan “bağzı canlar.”

Örneğin Gezi eylemlerinde trafik kazası geçirip öldüğü kesinleşen bir eylemci için ağzına maskesini takıp sokağa fırlıyor. Ne var ki, geçen hafta Diyarbakır’da PKK-HDP sempatizanlarınca önce balkondan atılan, sonra boğazı kesilip üzerinden arabayla geçilen yoksul Kürt genci için “az bile oldu” diyebiliyor.

“Diyarbakır’da yobaz Kürtler de halka saldırıyor. Bu mücadele Türkiye’nin yobazlığa teslim olup olmama mücadelesidir. Gerisi fasa fiso…”

Kurban eti dağıtan çocukların girdiği binada kafalarının taşla ezilmesi, yakılması, işkence edilmesi fasa fiso öyle mi? Yazdığı ulusalcı gazete için de sorun yok nasılsa. Onlar için Kürt sorununun daha ideal bir çözümü olamazdı zira: PKK’lı Kürt, İslamcı Kürt'ü kırsın! "winwin" yani.

Diyarbakır’da işkence edilerek öldürülen çocukların görüntüleri yayınlanıyor her yerde hanımefendi. Hepsi cam gibi. Ben gözüm yaşararak izledim ama sen seversin Taraftan Cumhuriyet’e terfi eden Kill Bill fedaisi. Yanına diğer medya sosyopatlarını da al, toplanın bir hafta sonu evinize; azıcık neşenizi bulun. Münevver Karabulut’un katiliyle empati kurup “Ama o da Cemciğimi kıskandırmasıydı ya” diyen tip kesin gelir. Diyarbakır’da geçen hafta yaşanan vahşete bahane olan Kobani çatışması YPG’nin lehine bile olsa bitmesin diye çırpınan milliyetin diplomatik yazarı da. Hatta Berkin Elvan’ın acılı annesine sormayı “akıl edemediği” o saçma soruyu, vahşice linç edilen Yasin Börü'nün annesine yöneltip “oğlunuz IŞİD’ci miydi” diyebilen Jüneyt’i de unutmayın!

Bu arada aman dikkat! Gerçi zaten yapmıyorsunuz ama sakın ola bölgenin sokaklarında işkence edilerek öldürülen Kürt çocuklarının adını asla ağzınıza almayın. A Few Birkaç İyi Adam’daki (A Few Good Men/Rob Reiner) savunma avukatının sözleri kulaklarınıza küpe olsun: “Sakın maktulü adıyla anma. Yoksa jüri onun da bir annesi olduğunu düşünür.”

Genelkurmay yine konuşmasa olmaz mı?

Elbette bu olağan şüpheliler, Cemaat ve medya sosyopatları var diye yeni güvenlik paradigmasını sağlıklı bir zeminde değerlendirmekten, eleştirmekten vazgeçmemeliyiz. Yasa yapıcıları uyarmalı ve güvenliğe-güvenliksizliğe kurban giden çocuklarımızın hesabını, faile bakmadan sormalıyız.

Evet, kurumsallaşmış Batı demokrasilerindeki gibi etkin bir kamu güvenliği bu topraklarda da yaşama geçirilmeli. Ancak bu düzenlemede, sürekli olarak daha fazla hâkimiyet alanı isteyen güvenlik bürokrasinin daha fazla güç kazanmaması için tedbirler alınmalı.

Yasa gündeme geldiğinden beri Hükümet yetkilerine yaptığım bu minvaldeki eleştirilere dair somut bir örnek vereyim.

Yazının devamı için tıklayın...

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat