Sinan'ın eserlerinde Erciyes'in silueti vardır!

  • GİRİŞ07.04.2014 08:11
  • GÜNCELLEME07.04.2014 08:11

Nisan ayı bu zirve şahsiyetin doğduğu ay. Türk ve İslam mimarisinin en büyük dehasını yetiştiren yüzyılın karakteristik özelliği mükemmellik ve zirvedir. Mimar Sinan'ı çağları aşan bir deha olma yolunda iten ana güç neydi? Mimar Sinan'ı romanlaştıran bir yazara sorduk. İmam Gazali'yi anlattığı “Akıl Kalbi Ararken” ve “Kalbin Şehrinde” romanlarıyla büyük ilgi toplayan Yazar Mürsel Gündoğdu ile Mimar Sinan'ın fikri ve mimari yönleri üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.      

 Sinan'ın yaşadığı dönem hakkında neler söyleyebiliriz? O dönemin mimari birikimi neydi? Sinan'ı bizlere armağan eden çağ hakkında genel bir değerlendirme yapabilir misiniz?

 Her sanatkâr ve sanat eseri bağlı bulunduğu çağın, dönemin, inanç ve tefekkür âleminin bakış açısını, ufkunu ve dokusunu taşır. Osmanlı'nın en güçlü olduğu çağda dünyaya gelen Mimar Sinan da, muhteşem bir imparatorluğun olanca gücünü, zevkini ve zarafetini taşlara nakış misali işlemeyi başarmış dahi bir mimardır. Osmanlı coğrafyasının bir asır havasını teneffüs eden Sinan, muhteşem bir mimari geleneğin bütün ayrıntılarına vakıf olduktan sonra dehasıyla İslam mimarisini daha muhteşem bir geleceğe taşıyan sağlam bir köprü olmuştur.

Yavuz Sultan Selim döneminde Kayseri'nin Ağırnas Köyünden devşirilerek İstanbul'a getirilen ve Atpazarı'ndaki Acemi oğlanlar mektebine verilen Sinan, Hacı Bektaş ocağından aldığı feyz-i manevi ile incelttiği ruh teknesinde İslam'ın temel prensiplerini yoğurmuş, yorumlamış ve büyük İslam tefekkürünü bütün eserlerine adeta taç yapmıştır. Atpazarı'nda dülgerlik mesleğiyle sanat öğrenmeye başlayan Sinan, maharetli ustaların ellerinde göz ve gönül dünyasının derin sırlarına vakıf olmuş, pek çok sanat dalında kendisini yetiştirmeyi başarmıştır.

 Sinan'ın muhteşem eserlerinin maddi özellikleriyle, mühendislik harikası oluşlarıyla ilgili yeterince bilgi sahibiyiz aslında. Ancak Sinan'ın manevi yönüyle ilgili detaylı araştırmalardan yoksunuz. Sinan'a eserlerini yaptıran manevi dinamikler neydi?

 Mimar Sinan'ın inşa ettiği eserlerin büyük çoğunluğu bugün hala ayaktadır. Onun eserlerinin teknik özellikleriyle ilgili kaleme alınan hususlar gerçekten de göz kamaştırıcıdır. Lakin Sinan'ın eserlerine asıl mana derinliğini veren gönül dünyasının sırlarıyla ilgili yazılanlar ise bahsettiğiniz gibi oldukça sınırlıdır. Günümüzde, Sinan'ın bu yönüne ışık tutan eserlerin yazılması büyük bir ihtiyaçtır.

Onun eserleri Yüce Allah'ın “cemal” ve “kemal” sıfatlarını yansıtan bir ayna hükmündedir. Mimar Sinan'ın elinden çıkıp da zengin olsun fakir olsun, sultan olsun kul olsun, bütün insanların Allah katında eşit olduğu ve yaratıcımızla aramızda bulunan bütün vasıtaların reddedildiği “Tevhit İnancı”nın bu sadeliğini haykırmayan hiçbir eser yoktur.

Mesela Sinan camilerinin ana kubbesinin tek oluşu Allah'ın bir olduğunu sembolize etmektedir. Selimiye Camii'nden hareketle cami pencerelerinin 5 kademeli oluşu İslam'ın beş şartını, külliyesinin 32 tane kapısının olması İslam'ın 32 farzını, arka minarelerde 6 yolun olması imanın 6 şartını, minarelerinde 12 şerefe olması camii yaptıran padişahın Osmanlı'nın 12. padişahı olduğunu sembol etmektedir.

 Sinan'ın yaşadığı süre boyunca bir arayış içinde olduğunu biliyoruz. Yaptığı her eserinde bir öncekini aşmak, yeni arayışlara yelken açmak ve bu sayede çağın mimarisine üst düzeyde katkı yapmak istiyordu. Aslında Sinan'ın aradığı neydi?

 Sinan, fırsat buldukça ve ihtiyaç hissettikçe gönül dünyasının emsalsiz güzelliklerine doğru çetin seferlere revan olmuştur. Onu bu kutlu sefere çıkaran şey; “Ben yere göğe sığmadım mümin kulumun kalbine sığdım” ilahi işaretinden başka bir şey değildir. Bu kadim çağrı onu uçsuz bucaksız çöllere götürmüş, çilenin bin türlüsünde yoğurmuş ve ilahi aşkın kızgın alevinde kavurmuştur. Onun kendi dehasını bu yolla gerçekleştirmek için yoğun bir gayreti vardır ama bu asla kendisini ön plana çıkarmak için değildir. Zira Sinan, geleneksel İslam mimari anlayışına uygun olarak eserlerinde kendi bireyselliğini asla ön plana çıkarmamış, İslam düşüncesinin temel prensibi olarak daha az ihtiraslı ama daha çok tefekkür gerektiren bir sanat anlayışını benimsemiştir.

Sinan'ın sanata ve güzele dair çile ve aşkı arttıkça gönül aynası daha da parıldamaya başlamıştır. Nihayetinde Sinan'ın muhteşem sanat eserlerini ortaya çıkaran anlayış böyle derin bir aşk ve çile eğitiminin ürünüdür. Mimar Sinan, büyük Osmanlı coğrafyasını mimari eserlerle donattığı süre boyunca bir arayış ve arınış mektebinin sadık talebesi olmuştur. Aradığı derin gerçeğin ancak bir arınma ile gerçekleşeceğini bilen ve bunun gereklerini yerine getiren Sinan, vefatına kadar bu arayışın peşinden gitmiş, fikir sancıları çekmiş, en büyük çileye talip olmuştur. Bu yüzden Sevgili Peygamberimizin “bütün yeryüzünü Müslümanlara mescit kılışı”nın anlamını ve derin manasını Mimar Sinan'ın yaptığı geniş iç mekânlı camilerde görmek mümkündür. Osmanlı medeniyetinin mimari geleneğini çok iyi bilen Sinan,  çıraklık eseri olan Şehzade Camiinden başlayarak izini sürdüğü “geniş mekânları en uygun biçimde kullanıma sokma” arayışına, kalfalık eseri olan Süleymaniye Camiinde devam etmiş ve nihayetinde ustalık eseri Selimiye Camiinde bu arayışının zirvesine ulaşmıştır.

 Sinan'ın sanatkâr yönünün çok güçlü olduğunu verdiğiniz cevaplardan çok iyi anlıyoruz. Bir de Sinan'ın genel olarak sanata ve sanat eserine yaklaşım tarzı nedir? Diye soracak olursan neler söylemek istersiniz.

 Güzel sorularınız için çok teşekkür ediyorum. Bir kere Sinan, genel İslam düşüncesine uygun olarak “güzel” olanla “faydalı olan” arasında her hangi bir ayrım yapmamıştır. Onun bütün eserlerinde büyük bir dengeyi görmemek için kör olmak lazımdır. Sinan, Yüce Allah'ın Ankebut Suresi 64. ayette buyurduğu“Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Ahiret yurduna (oradaki hayata) gelince, işte asıl yaşama odur…” ilahi uyarısını hatırdan çıkarmadan eserler inşa etmiştir. Kuran'ın çizdiği bu bakış açısı bütün İslam sanatkârlarının olduğu gibi Sinan'ın eserini de oyun ve eğlencenin ötesinde taşıyıp “gelip geçici” eşyadan “Baki” olana doğru yönlendirmiştir. Zira her şeyin bir halka bir de hakka bakan yönü vardır. Bu vesileyle Sinan Kuran'dan aldığı ilham doğrultusunda ortaya koyduğu eserlerinde, insanların tefekkürlerini bu dünyanın ve tabiatın dar kalıplarından arındırarak aşkın olana yöneltmeyi ana gaye olarak gerçekleştirmiştir.

Sanat eserleri, sanatkârın içinde gömülü olan estetik hazinelerin ve güzelin belli ilkeler ve ifade tarzlarıyla görünür hale gelmesinin elle tutulur somut ifadeleridir. Diğer bir deyişle sanat eserleri ruhun ve aklın aynada yansıyan tezahürleridir. Her sanatkârın olduğu gibi Mimar Sinan'ın da gönül dehlizlerinde saklı ve zamanı geldiğinde görüntüye çıkmaya hazır halde bulunan estetik akçeler hazinesi vardı. Sinan'ın eserlerindeki maddi ve manevi zenginlik onun bu gizli hazinelerin farkında oluşuyla sıkı sıkıya ilintilidir. Bu yüzden İslam düşüncesi ile İslam sanatı ve mimarisi arasında sarsılmaz bir bağ vardır. Bütün Müslüman mimarlar gibi Sinan da, dünya görüşünü ve dini düşüncelerini büyük bir maharet ve zarafetle taşlara işleyerek maddi ve manevi İslam mirasının gözle görülür temsilcisi olmuştur. Nitekim Sinan, vücuda getirdiği mimari eserlerinde iç ve dış düzenlemeleri ile kullandığı bütün malzemeleri, İslam maneviyatını aksettirecek şekilde büyük bir sabırla işlemiş ve bu sayede mimarimizin deha ismi olmayı başarmıştır.

 Deha dediniz de bunu biraz açabilir miyiz? Sinan'ın mimari dehası sadece eserlerinin görünen yüzünde midir? Bunu nasıl anlamalıyız?

 Teşekkür ediyorum. Güzel olduğu kadar zor da sorular soruyorsunuz. Ortaya konan bir eser-eğer biz onu iyi okumayı başarırsak- bizlere çok şey anlatır. Bu yüzden Sinan'ın birikimlerinin çoğu eserlerine yansımıştır. Eserlerinden hareketle Sinan'ın dehası hakkında çok iyi fikir edinebiliriz. Zaten günümüzde onun eserleri ve onlarda kullandığı teknikler hakkında yeni yeni özellikler ortaya çıkmaya devam ediyor. Bu yarın da devam edecektir. Bütün bunların yanında Sinan'ın başka bir yönüne de vurgu yapmamız gerekir.

Mimar Sinan, aynı zamanda yaşadığı çağı bir bütün olarak yorumlamayı başarmış mimari bir dehadır. O, her şeyden önce Osmanlı kültürünün ulaştığı mimari geleneğin en ince ayrıntısına kadar bilincindedir. Bunun yanında mimari alanda dünyadaki gelişmelerin de olabildiğince farkındadır. Sinan, Allah vergisi mimari dehası ile bütün bu gelişmeler ışığında geleneksel İslam mimarisini özümsemiş, gönül teknesinde yoğurmuş, yeniden yorumlamış ve yaşadığı döneme damgasını vurmayı başarmıştır. Onun etkisi o denli güçlü olmuştur ki aradan nice asırlar geçmesine rağmen hala gücünden hiçbir şey kaybetmediği gibi her geçen gün daha iyi anlaşılmakta ve ona olan hayranlığımızı tazelemektedir.

 Çocukluğundan itibaren Sinan'a ilham veren hususlar hakkında neler söyleyebiliriz. Yaşadığı çevreden etkilendiği pek çok husus olduğunu düşünüyorum?

 Elbette. Sinan, yaşadığı çevrenin bütün ayrıntılarıyla bilincindedir. Teneffüs ettiği havanın, içinde bulunduğu sosyal şartların ve coğrafi dokunun oldukça farkındadır. Sinan'a ve onun sanatına ilham olabilecek hususları birkaç cümleyle özetlemek gerekirse hemen şunları sıralayabiliriz;

Sinan, doğup büyüdüğü şehir olan Kayseri'den çok etkilenmiştir. Sinan'ın hafızasında, yaşadığı dönemde taş işçiliğinin merkezi olan Ağırnas, dedesinin eski mimari eserleri tamir edişi ve bir Selçuklu mimari eserler hazinesi olan Kayseri'den akseden nakışlar her dem tazeliğini korumuştur. Özellikle Sinan'ın geleneksel kubbe anlayışını yeniden yorumlamasında Erciyes'in parçalı kubbeler üzerine yükselen heybetli ana kubbe görüntüsünün çok etkili olduğunu muştur. Çıraklıktan kalfalığa ve ustalık eseri Selimiye'ye varıncaya kadar Sinan'ın yaptığı görkemli eserlere her nereden bakılırsa bakılsın insanın karşısında Erciyes misali bir ulu dağın görül ana sebebi budur. Camilerin dışından içine varıncaya kadar buna eşlik eden billur bir sükûnetin ve ana kubbenin altında varlığını iliklerimize kadar hissettiren sonsuzluk diyarına kapı olan masmavi gökyüzünün resmedilmesi de ancak Sinan'ın zihnine kazınmış olan Erciyes motifiyle birlikte düşünüldüğünde gerçek anlamını bulur.

Bütün bunlara ek olarak Sinan, İstanbul Boğazının serin ve mavi sularına yansıyan rengârenk ışık tayflarının kaygısızca oynaşmalarından beslenmiş ve ziyadesiyle etkilenmiş bir renk ve ışık mimarıdır aynı zamanda. Öyle ki yaptığı eserlerin merkezi kubbelerinin pencerelerinden içeriye aldığı ışığı kubbenin altında bulunanlar için bir gelin tacı yapmayı başarmış ve binaların iç mekânlarını doyumsuz bir ışık bahçesi haline getirmiştir.

Meryem Aybike Sinan-Haber7
meryemaybike@gmail.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat