Suriye’de mağdur Türkiye’de mağrurlar!

  • GİRİŞ19.08.2014 08:06
  • GÜNCELLEME19.08.2014 08:06

Yaklaşık on gündür mesleki bir çalışma nedeniyle Mersin ve Gaziantep şehirlerinde idim. Bu şehirler her anlamda çok sevdiğim, gitmekten keyif aldığım şehirlerin başında gelirler.

Bu kez açık söylemek gerekirse hiç keyif almadığım gibi çok gerilip üzüldüğümü belirtmek isterim. Bu şehirlere gitmeden, halkın arasına karışmadan, kent ahalisinin ne hissettiğini bilmeden İstanbul’dan, Ankara’dan Suriyeli kardeşleri lehine ahkâm kesen yazar arkadaşları okudukça üzüldüm. Oysa keşke Güneyli kardeşleri de bir dinleselerdi!

Bahsettiğim şehirlerdeki halk mülteciler tarafından adeta bıktırılmış durumda. Bu meseleye artık sosyo-ekonomik, kültürel ve etik çerçeveden bakmak gerekiyor.

Her türlü yardıma, her türlü ihtiyacın karşılanmasına hazırız, ancak bu insanların evimizin içine kadar sorgusuz sualsiz gelip yerleşmeleri, toplumsal normlara uymadan çevreyi azami derecede rahatsız ederek, umarsız bir şekilde yaşamaları, pervasızca işyeri açmaları, kazancımızı vergisiz, gayri kanuni baltalamaları, yetmezmiş gibi bir de bizi rahatsız etmeleri haksızlık, artık bıktık diyorlar.

Nizipli Hacı Hayri Amca… Dindar bir insan… Çevresinde çok sayılan, sevilen, dininde diyanetinde bir kimse. Gaziantep’te yaşananları anlatırken adaletli olmaya, hakkaniyetli konuşmaya özen göstererek anlatıyor;

“ İnsanlar bu mültecilere acıyıp merhamet ediyor, din kardeşim diye sahip çıkıyor, evini kiralıyor. Lakin bu insanlar kiraladıkları evlerin su, elektrik faturalarını ödemiyorlar, ödemedikleri gibi eve onlarca insan daha getiriyorlar ve yaptıkları gürültüyle apartman ve mahalle sakinlerini rahatsız ediyorlar. Kendilerini uyaranlara saygısızlık yapıp saldırıyorlar, dövüyorlar. Caddelerimizde ve apartmanlarımızda asayiş kalmadı, kızımız gelinimiz artık gönül rahatlığıyla parklara bahçelere çıkamıyorlar!

Biz devletten şunu istiyoruz, bu mülteciler islamın bize emaneti, tamam, emanete her türlü yardımı yapsınlar ama bizi kendi vatanımızda rahatsız etmesinler, huzurumuzu bozmasınlar, gidip mülteci kamplarında yaşasınlar istiyoruz. Ayrıca bu insanlara kaba davranan, hakir gören, arabalarını parçalayan, zarar veren Gaziantepli hemşehrilerimi de sükûnete çağırıyorum. Yazıktır, günahtır, kurunun yanında yaş da yanmasın, bize yakışmaz! Masum ve mazlum insana saldırmak İslami ahlaka sığmaz! Lakin mültecilerin içinde bazıları var ki Suriye’de mağdur, Türkiye’de mağrurlar, bu tiplerin de kamplara götürülmeleri, gitmemeleri halinde sınırdışı edilmesini istiyoruz zira sabrımızı taşırıyorlar.”

Hayri Amca böyle konuşuyor.

Sonra Ayşe Hanım ve eşi Hüseyin Beyi dinliyorum. Ayşe Hanım çok üzgün ve bölgeden ayrılıp batı illerine gitmek istediğini söylüyor. Artık küçük oğlumu alıp bir parka götürmeye korkuyorum diyor, her ağacın altında bir Suriyeli yatıyor. Bakışlarından tavırlarından rahatsız oluyorum. Bizim özgürlüğümüzü kısıtlıyorlar! Diyor.

Hüseyin Bey bu kimselerin içinde ülkesinde kalıp savaşmak yerine ülkemize kaçıp, barlarda kafayı çeken, ortalığı dağıtan Suriyeli erkekleri gördükçe sinirlendiğini artık yardım bile yapmak istemediğini anlatıyor.

Bu kabilden rahatsızlıklarını anlatan Anteplileri dinledikçe gözlemlerimi de ekliyorum ve diyorum ki;

“Evet, Suriye olsun, Irak olsun, Filistin olsun bize bir Osmanlı bakiyesidir. Biz bu topraklarla ve insanlarla öyle ya da böyle ilintiliyiz. Bu insanların gidecek yerleri de yok, sığınacakları bir başka devlet de yok! Biz ki zor zamanlarda Seferad ve Aşkinaz Yahudilerine de kucak açmış, yer yurt göstermişiz. Biz ki her mazlum milleti önce insan demiş bağrımıza basmışız. Irkına, dinine mezhebine bakmamışız! Öylesine soylu, öylesine büyük öylesine merhametli bir milletiz…

Suriye daha düne kadar bizimdi, bu insanların dedeleri bizim insanlarımızdı. O topraklar bizimdi. Şimdi o topraklarda bir büyük yangın var ve biz bu kez su vazifesi görüyoruz, yurt vazifesi görüyoruz, merhamet ve vicdan vazifesi görüyoruz... Allah rızası için bu çaresiz insanlara yardım etmeliyiz. Uluslar arası veya dış siyasetten çok biz merhamet ve şefkat penceresinden meseleye bakmalıyız diye düşünüyorum.

Ancak bunca iyiliği yaptıktan sonra mülteci olduğunu unutup mağrur ve gayr-i ahlaki davranışlar sergileyip bizim vatandaşımıza zulmeden olursa bunun da bir yaptırımı olmalıdır. Haddini bilmeyip, hadsizlik yapanı sınırdışı etmek en doğru ve en adil tavır olacaktır. Kendi ülkesinde kardeş olmayı başaramayan ve birbirine düşen bir halkın arasında bir takım kimselerin (!) bize çok da kardeş gibi bakmayacağının da altını üzülerek çizme gereği duyuyorum.

Eğri oturup doğru yazmaya gayret gösterdim. Bölge insanı olmayan, orayı gidip görmeyen, halkın ne hissettiğini bilmeyenler lütfen hariçten gazel okumayı bıraksınlar. Zira çok komik oluyor, çok istiyorlarsa üç beş mülteciyi evlerinde barındırsınlar lütfen. Bakalım merhamet ve vicdanları nereye kadar tahammül gösteriyormuş? Vesselam!

Meryem Aybike Sinan- Haber7

meryemaybike@gmail.com

Twitter: @aybikesinan

Yorumlar1

  • damla cigel 9 yıl önce Şikayet Et
    merhaba. meryem abla antepdeyim ve dedikelrinize son derece katiliyorum.
    Cevapla Toplam 7 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat