Dün akşam İstanbul sabrımı sınadı!

  • GİRİŞ04.11.2011 07:28
  • GÜNCELLEME04.11.2011 07:28

Dün Kocaeli’den İstanbul’a bir saat on beş dakikada gittim ama İstanbul’un içinden yani Bakırköy’den Sarıyer’e tam üç saatte gidebildim desem bana inanır mısınız?

Samanyolu TV’nin sponsorluğunu yaptığı “Allah’ın sadık kulu: Barla” filminin galasına davetliyim. Üstat Bediüzzaman sözkonusu olunca mesafeler anlamını yitiriyor, akan sular duruyor benim için. 

Ama dün akşam ben de tam anlamıyla “Allah’ın şanssız kulu: Meryem’dim” Dün öğleden sonra bütün işlerimi bırakıp eşimle birlikte Kocaeli’den İstanbul’a kuş olup uçarken bu önemli üç boyutlu animasyon filmi seyredeceğimden öylesine emindim ki!

Bir toplantı için önce Bakırköy’e uğradıktan sonra saat 18. 15 sularında yola çıktık. En kötü hesapla bir saatte orada oluruz diyoruz. Bakırköy’den çıkmak öyle kolay değil. Bahçelievler’de geliyorlar mı diye Haber7 yayın yönetmenimiz Yaşar İliksiz’i arıyorum. Ersin Çelik ile geliyoruz diyor. Seviniyorum, hem heyecanla beklediğim filmi seyredip hem de sevdiğimiz dostlarımızı, arkadaşlarımızı göreceğiz.

Bu galaya “Hür Adamın Esareti” adlı roman çalışmanızdan dolayı sizi özellikle çağırıyoruz diyordu geçen gün organizatör bey. Bu galaya gitmez isem bir şeyler eksik kalacak. Benim için anlamlı, önemli.

Dakikalar geçiyor!

Sonra bu dakikalar saat oluyor!

Bizler hala trafikteyiz. Arabalar gıdım gıdım gidiyor. Akşamın bu vaktinde sanki bütün İstanbul Meryem bu filme yetişmesin diye bu yola dökülmüşler gibi içerliyorum, kızıyorum, çaresizlikten ellerimi ovuşturuyorum. Bu arada İstanbul’u santim santim bilen kuzenimizi arıyoruz, bize bir çare bul, bu arabaların içinden nasıl çıkalım diye soruyoruz.

 ***

Mümkün değil, orta şeritten hiçbir yere çıkmamız mümkün değil, zaten hiçbir araba yerinden kıpırdamıyor ki! Yahu bu kadar araba bu saatte nereye gidiyor? Bu insanlar bu yolu niye kapatıyorlar?

Yok yok zamanı durdurmak imkânsız!

Bu akşam hele hiç insafı yok bu zamanın.

Deminki bir saate yarım saat daha eklemlenmiş! Vakit daralıyor, zaten gala bitmek üzere. Hadi oradan geçtim, bari film başlamadan yetişeyim diye içten içe dua ediyorum. Yarım saat önce kuzenimiz nerdesiniz diye sormuşlardı, İstanbul Adalet sarayının önündeyiz demiştik. Kafamı kaldırıp bakıyorum hala önündeyiz ve hala yüz adımlık yol gitmişiz. 

***

Çıldırmak üzereyim.

Kapalı yerlerden, kalabalıklardan, yüksekten, sudan ve trafikten daralıyorum ben, ürküyorum, korkuyorum, nefesim kesiliyor. Yine olanlar oldu bana. Çatacak insan arıyorum bu arada. Eşim bıyık altından gülüyor bana, susuyor.

İstanbul bu akşam öylesine dolu ki kusacak sanıyorum!

İstanbul bu akşam sabrımı sınıyor!

Ne kadar sabırsız olduğumu bir kez daha anlıyorum. İstanbul’da bu şartlarda yaşamanın hüzünlü gerçeğiyle baş başa kalıyor ruhum. Bu denli sevdiğim bu şehri kalabalıksız, gürültüsüz, sorunsuz seviyorum galiba.

İstanbullular alışmış olmalı.

Bu arada bu hengâmenin arasında, bu trafik keşmekeşinin ortasında biri kucağında, öteki yanında iki küçük çocuğuyla şeritlerin arasında yardım toplayan kadın ilişiyor gözüme. Sonra az ilerde dilenen sekiz dokuz yaşlarındaki çocuk bütün acıklı türküler gibi yüreğimin tellerine değiyor ansızın. 

Ve karanfil satan, kasımpatı satan çiçekçi kadın ve erkekler geçiyor şeritlerin üzerinden. Hele kucağında yeni doğmuş bebeğini tutmuş, yanında karısıyla trafiğin ortasında durup dilencilik yapan genç adam beni öylesine öfkelendiriyor ki dişlerimi sıkıyorum. Yaşamanın yollarından hiç birisi değil bu yaptığı. Kolay yol desem inanın hiç de kolay bir yola benzemiyor zira ayakta ve kucağında el kadar bebekle o kadar aracın arasında beklemek her yiğidin harcı değil! Bir de yanında karısı var. Yazık çok yazık.

Bu insanların hikâyesini hayat perdesinde canlı canlı seyrederken yanı başımızda canı burnunda davranan araç gözüme çarpıyor. Arka camlarının hepsi kırılmış! Ama açıkta değil sayın şoförümüz. Bu arka bölmeyi beyaz naylonlarla kapatıp bir de enlemesine şeritler şeklinde koli bantlarıyla yapıştırmış ki görüntü evlere şenlik. Gecekondularda evlerin camlarını böyle naylonlarla saran yurdum insanı otomobillerine bu lüksü getirmiş de haberimiz yokmuş!  Bunu da öğrenmiş oldum.

Şu an film yarılanmıştır diye düşünüyorum.

Hani öteki yarısına yetişsem razıyım.

Ama hayır trafik cezayı bu akşam bana kesiyor sanki!

Allah’ın şanssız kulu Meryem Aybike Hanım artık eve nasıl gidebilirim düşüncesiyle buluşuyor ansızın. Bunca saat trafikte eza çektikten sonra elleri bomboş eve gitmek gücüme gitse de artık ümidimi kesiyorum galiba.

Zamanla kim yarışıp kazanmış da ben kazanayım!

Kim zamanı geriye getirmiş, kim zaman sınavından muzaffer çıkmış da ben çıkayım. İşte levent’teki gökdelenler gözüküyor sisler arasında. Beşiktaş’a yaklaşmış olmalıyız. Bu trafik bozgunundan kurtulup Sarıyer Maslak güzergâh’ına saptığımızda zamanın beni terk ettiğini fark ediyorum. Film artık bitmiş olmalı.

Yüreğime derin bir sızı giriyor.

Bu kadar çabadan sonra sonuç böyle mi olmalıydı?

Böyle mi planlamıştım bu akşamı?

Evdeki hesap çarşıya uymamıştı sanırım. Ben önemli bir yanlış yapmıştım. İstanbul’da aynı güne iki ayrı programı koymamalı idim. Gideceğim yere saatler öncesinden hareket etmeli idim, zaman planlamasını doğu yapmalı idim. Bunu yaparken de elbette İstanbul’un şartlarını, hesaba katmalıydım.

Yola revan olalı tam üç saat olmuş! Tam üç saat. Biz Kocaeli’den Ankara’ya üç saatte gitmiyor muyduk? Eşime artık hemen yakındaki Fatih Sultan Mehmet köprüsüne girmesini söylüyorum, ama dinlemiyor ve film gösterisinin yapıldığı Maslak’a direksiyon kırıyor. Sanırım çok üzüldüğümün farkında ve hiçbir şey yapamamanın vermiş olduğu çaresizliği yaşıyor.

 Az sonra programın yapıldığı salonun önündeyiz ama insanların çoğu gitmiş ve meclis dağılmış!

Park edecek yer de bulamıyoruz ve oradan dönüyoruz ki köprünün ortasında Yayın yönetmenimiz Yaşar İliksiz arıyor. Yetişemedik gidiyoruz diyoruz. Gidiyoruz.

Köprüdeki kısa bir trafik keşmekeşinden sonra Kocaeli’ye dönerken ilk kez İstanbul’dan dönmenin sevincini yaşıyorum. İlk kez İstanbul ile arama mesafe girdiğini hissediyorum.

Bugün bir bilet alıp huzurla, koşturmadan, telaş etmeden sinemaya gideceğim ve huzurla bu filmi seyredeceğim İstanbul’a inat.

İstanbul dün akşam sabrımı sınadı!

Ben bu sınavdan kaldım İstanbul.

Ve artık siz İstanbulluları ve sabrınızı daha iyi anlıyorum.

Muhabbetle kalınız.

Meryem Aybike Sinan - Haber7
meryemaybike@gmail.com

Yorumlar7

  • Bab-ı esrar 12 yıl önce Şikayet Et
    Harika bir yazı olmuş Aybike Hanım. Sıradan görünen, İstanbul'da günde milyonlarca insanın yaşadığı bir olayı bu kadar edebi bir üslupla kaleme almaya yazar deniyor galiba. her gün yaşadığım şeyleri ben böyle anlatamazdım. çok çok güzeldi, hem dertdeş olduk, hem de hoş bir yazıdan soluklandık. teşekkürler sevgili yazar.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • İbrahim Dursun 12 yıl önce Şikayet Et
    İSTANBUL!!- ALLAHIN SADIK KULU FİLMİ VİZYONU MU?-2. Allahın(cc)en sadık kulu Muhammed (as)ve diğer peygamberleriydi(as).Ve sonra sırasıyla Peygamberlerin arkadaşları.Peygamberimizin ahlakını soranlara kıymetli annemiz:-ONUN AHLAKI KURAN AHLAKIYDI-şeklinde cevaplar verdiğini çoğu zaman dinleriz.Fakat çoğumuz her nedense bunu başaramayız.Sevgili Peygamberimizin(as) güzide sahabesi ve annelerimiz,sonra tabiin ve sonrakiler.Müçtehid imamlar,büyük veliler hepsi ALLAHIN SADIK KULLARINDAN BAZILARI.Tabi ki,yakın tarihe ve o zaman yapılanlara ışık tutması bakımından Bediüzzamanın hayatıda ayrı bir önem taşımakta.Fakat artık o hale geldiki,cemaatler; bir çok veliyi çıkar vesilesi yaptıkları gibi,bu zatı dahi insanların kazanç/çıkar vesilesi haline getirdiler.Yani ahlakı ve yaşayışından ziyade, -ekonomik unsur-daha ağır basar hale geldi gibi.Bu son derece tehlikeli bir gidiş.Neden mi?Artık yeni nesil bu zatları önemsemez hale geliyor da ondan.Şimdi sormak lazım.Bu kadar reklama rağmen,onlar gibi yaşayan bir TEK kişi var mı?Üzgünüm!VesSelam
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • İbrahim Dursun 12 yıl önce Şikayet Et
    İSTANBUL!..TRAFİK!.VE OLUMSUZLUKLARINA RAĞMEN GÜZELLİĞİ/CAZİBESİ-1. İstanbul!İçindeki insanlarınbütün olumsuzluklarına rağmen,çeken cazibe merkezi. Eskiden güzeldi,şimdide.Güzel olmayan insanların olumsuzlukları.İnşaAllah o da düzelir.Peki!Kıymetli yazar!Siz daha önceden orada seyahat etmediniz mi?Haberiniz yok muydu bundan?Taa 80 li yıllarda bile vardı bu.Sabah/akşam belirli saatlerde trafik söylediğinize yakın seyrederdi.Aşılmış değil.Ekibinizin bundan haberi olmalıydı.Yaklaşık 2 yıl önce Erenköy tarafına gitmek için saat 07 sularında trafiğe çıkınca,yaklaşık yarım saatte vardığımız yere,1-2 günce biraz geç çıkmıştık,1.5 saatte ancak gittik.İstanbulda vakit kavramını iyi seçmek/değerlendirmek gerek.Başka bir sorumda şu:-Şans kavramı-gerçekten var mı? Ve neden Allahın(cc)-şanssız kulu- olduğunuza inanıyorsunuz?Bizce çok yanlış düşünüyorsunuz.Kurban Bayramınızı EN içten dileklerimle tebrik eder/kutlar;yakınlarıma, sizlere,ailenize,müminlere,bütün insanlık için hayırlara vesile olmasını Allah tan(cc)niyaz ederim.İ.Dursun.Z.Yük.Müh..VesSelam
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • nakkaş Hacı 12 yıl önce Şikayet Et
    İstanbul hep böyle. Sayın yazar ne güzel anlatmış. Her gün yaşadığımız şeyleri harika bir üslupla anlatmış. Tebrikler.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Metin Yazar 12 yıl önce Şikayet Et
    Nüfusumuz az.. Yunanistan:11 milyon.. Belçika:10 milyon.. Portekiz:10 milyon.. Çek Cumhuriyeti:10 milyon.. Macaristan:10 milyon.. İsveç:9 milyon.. Avusturya: 8 milyon.. Bulgaristan:7 milyon.. Danimarka:5 milyon.. Slovakya:5 milyon.. Finlandiya:5 milyon.. İrlanda:4 milyon.. Litvanya:3 milyon.. Letonya:2 milyon.. Slovenya:2 milyon.. İsrail:8 milyon.. Azerbaycan:9 milyon.. Moğolistan:3 milyon... İSTANBUL: 14 MİLYON. Bir çok devletin toplam nüfusundan çok daha fazla nüfusu İstanbul gibi coğrafi engebeleri ve engelleri olan bir şehre yığarsanız,sonunda sağınızdan solunuza dönemeyecek ve nefes alamayacak hale gelirsiniz.Bu kadar insanı ve aracı hiç bir altyapı kaldıramaz. Hangi önlemleri alırsanız alın,ne kadar yatırım yaparsanız yapın bundan çok farklı bir durum olmaz.İstanbul'a yapılan alt yapı yatırımlarıyla sıfırdan bir ülke kurulurdu.Ben İstanbul'un trafik sorununu kökten çözerim diyen yalancının derisini yüzüp içine ot basmalı,türünün ilk ve son örneği diye müzede sergilemeli.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat