Gönül fukaralığı ya da fay kırığına sıkışan insanlık

  • GİRİŞ28.01.2020 09:24
  • GÜNCELLEME29.01.2020 09:46

Ülkemizin en önemli kültür ve sanat havzalarından birisi olan Elazığ’ın Sivrice İlçesinde 6.8 şiddetinde meydana gelen ve yakınlığı nedeniyle komşu Malatya’da da etkili olan, 41 canımızın ölümüne ve büyük yıkımlara sebebiyet veren zelzele bir anda ülkemizin gündemine oturdu.

 

 

Bu depremde hayatını kaybedenlere Yüce Allah’tan rahmet, yaralananlara acil şifalar diliyorum.

Hiç beklemedik bir zamanda başa gelen küçük bir kaza anında dahi aklı karışıp eli ayağına dolanan insanın böylesine büyük yıkımlar karşısındaki halini tahmin bile etmek güçtür. Hariçten gazel okumak çok kolaydır. Böyle anların insanda ne kadar şiddetli bir çaresizlik hissi doğurduğunu ve doğal yıkımın yanında psikolojik çöküntülere de sebebiyet verdiğini ancak bu anları yaşayanlar hakkıyla bilebilir.

 

 

Birkaç kez farklı yükseklikteki binalarda bu tür sarsıntıları yaşamış biri olarak deprem anlarında çaresizliğin nasıl tavan yaptığını, dünyanın insanın başına nasıl çöktüğünü ve geleceğe dair umutların bir anda nasıl alt üst olduğunu çok iyi bilirim.

İşte bu çaresizlik anında insan, kendisini bu keşmekeşin içinden tutup çıkaracak güçlü bir ele ne kadar da ihtiyaç hisseder.

Yaşam ve ölüm çizgisindeyken normal hayatta fazla önem vermediğimiz bazı sözcükler bu çaresizlik anında mıh gibi dikilmeye başlar gönlün çatılarına. Hayat, ölüm, yaşamın anlamı, ahiret, iman, dua, korku, sabır, yardımlaşma, empati, pişmanlık, tövbe ve benzeri gibi ihmal ettiğimiz temel kavramlar bir anda birinci önceliğimiz oluverir. Yaşadığımız süre içinde en çok değer verdiğimiz kavramlardan olan mal, mülk, makam, mevki, kibir, enaniyet, kin, nefret, hırs ve benzeri gibi kavramlar da bir anda silinip gider hatır aynamızdan.

İnsan, varlığın ve var oluşun anlamını bulmaya muktedir yegâne varlıktır.

Hayatın ve ölümün sırrını çözebilenler, böyle doğal afet anlarında her şeye gücü yeten Yüce bir Yaratıcı’ya inanmanın ne denli büyük bir sığınak olduğunu en yalın biçimde yüreklerinde hissederler. Onca acıya, sıkıntıya ve çaresizliğe rağmen onları sabırla ayakta tutan irade, güçlü bir imandan başkası değildir.

Hepimiz insan olmamızın gereği olarak bu tür acılara maruz kalabiliriz. Dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın hiç kimse bu türden sıkıntılardan azade ve güvende değildir. Deprem vakitleri, toplumsal acılarımızın tavan yaptığı anlardır.

Acı ve kederin paylaşıldıkça azaldığını en iyi bilen milletiz. Bunun en büyük kanıtı olurcasına deprem haberinin duyulduğu andan itibaren ülkemizin her yerinden bu afetin yaşandığı bölgeye yardım etmek için seferber olan yüce gönüllü insanların varlığına hep beraber tanıklık ettik. Devlet yetkililerinden yerel yöneticilere, resmî kurumlardan gönüllü teşekküllere kadar herkes depremden çok kısa bir süre sonra bu bölgeye ulaşarak hızla yaraları sarmaya başladı.

Hemen her şehrimizde toplanan yardımlar konvoylar halinde yola çıktı. Parasını, duasını ve dahası gönlünü afetzedelere açan onlarca kahramanlık hikayesini gözlerimiz yaşararak takip ettik. Düzenlenen türlü kampanyalara ek olarak bölgede canla- başla yapılan kurtarma çalışmaları ise devlet- millet dayanışmasının en güzel örneğini bir kez daha gözlerimizin önüne serdi. Bütün olup bitenler bu milletin ne kadar asil bir millet olduğunu ve mayasının ne denli sağlıklı olduğunu haykırır cinstendi.

Toplumsal değer çözülmelerinin dünya genelinde tavan yaptığı ve bizi de hızla etkisi altına almaya yöneldiği netameli günlerden geçiyoruz. Böylesine zorlu bir süreç yaşanırken meydana gelen Elazığ-Sivrice depremi toplumumuzun yapısı açısından bir turnusol kağıdı olma özelliği de sergiledi aynı zamanda.

Ortaya çıkardığı onca insani haslete rağmen bu depremi fırsat bilerek ve bundan faydalanmaya çalışarak milletimizin iyilikle ve sevgiyle yoğrulmuş hamuruna kezzap suyu dökmeye kalkanlar da deşifre oldu bu süreçte. İşte o anlarda nadir de olsa fay kırığına sıkışan insanlık dramlarıyla karşı karşıya kaldık.

Pek çok değerli ilim, fikir ve sanat insanı yetiştirerek ülkemizin kültür ve sanat dünyasına armağan eden bu kadim şehrimizin kimliği üzerinden topluma kin ve nefret tohumu ekmeye çalışanlardan tutun da toplumun yüreğinin kanadığı böyle bir anda merhametinin şiddetini ölçmesi gerekirken depremin şiddeti üzerinden insanlık sıkışması yaşayanlar da oldu maalesef.

Bu toplumda yetişip de acının, kederin, sevincin, merhametin, sevginin, iyiliğin ve yardımseverliğin insanlığın ortak paydası olduğunu hala öğrenememiş gönül fukaralarının olması ne kadar acı verici bir durum. Ahmet Yesevi’nin, Yunus Emre’nin, Mevlana’nın, Hacı Bektaş Veli’nin, Pir Sultan Abdal’ın mayaladığı bu topraklarda gönül fakirliği çekenlerin durumu en az deprem sarsıntısı kadar insana ürkütücü geliyor.

Ama bu asil millet böyle ayrıştırıcı girişimlere pirim vermediği gibi tam tersine daha sıkı kenetlenerek ve iyilikte yarışarak gerekli cevabı da verdi.

Bu gönül fukaraları pek gönüllü olmasalar da bu vesileyle toplumumuzun mayasının sevgiyle yoğrulup merhametle pişirildiğini öğrenmiş oldular. Milletimiz bunlara yaşayarak öğretti ki insanlar enkaz altında yaşam mücadelesi verirken ve çoluk çocuğunu, yakınını, ailesini kaybedip hayalleri başlarına çöken insanların yaraları hâlâ kanarken en önce yapılması gereken şey bu acıları kaşımaya değil paylaşmaya ve yaraları sormaya değil sarmaya koşmaktır.

Deprem ülkesiyiz ve maalesef bu kaderi değiştirme gibi bir şansımız da yok. O halde alınacak tedbirlerle bu kaderle barışık yaşamaya alışmak durumundayız. Depreme karşı her geçen gün halkımızın bilinç düzeyi ve duyarlılığı artıyor. Bu ülkemiz için büyük bir kazanımdır. Alanında uzman pek çok bilim adamımızın varlığı da bu konuda ayrı bir zenginliğimizdir.  Bunların fırsata çevrilerek atılması gereken hayati adımların acilen atılması, bu tür acılarımızın en aza indirilmesi anlamına geliyor. Bu konuda bireylere, yerel yönetimlere ve devletimize düşen ayrı ayrı görevler var kuşkusuz. Acılarımız alışkanlığa dönüşmeden ele vererek bu sıkıntıları aşmanın tam da zamanıdır.

Allah bu aziz millete bir daha böyle acılar yaşatmasın. 

Mürsel Gündoğdu

murselgundogdu@gmail.com

Yorumlar5

  • Ahmet Darlı 4 yıl önce Şikayet Et
    Allah bu aziz millete bir daha böyle acılar yaşatmasın. Bu topraklarda gönül fakirliği çekenlerin durumu en az deprem sarsıntısı kadar insana ürkütücü geliyor. Çok doğru tespitler. Allah razı olsun
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Yeliz 4 yıl önce Şikayet Et
    Aminnn
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Ayşe Özdemir 4 yıl önce Şikayet Et
    Amin kaleminize sağlık çok guzel bir yazı olmuş.
    Cevapla Toplam 4 beğeni
  • Mehmet kupuc 4 yıl önce Şikayet Et
    Kalemine sağlık Allah daha büyüğünden korusun selam ve dua ile
    Cevapla Toplam 5 beğeni
  • Aydın Kılıç 4 yıl önce Şikayet Et
    Amin Amin ..Ağzına, eline kalemine sağlık
    Cevapla Toplam 5 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat