Venezuela’yı paylaşım savaşı

  • GİRİŞ02.02.2019 09:37
  • GÜNCELLEME03.02.2019 09:37

Dünya, Çin’in Afrika’ya yönelik politikasına odaklanırken Latin Amerika'daki rolünü neredeyse göz ardı etti. Oysa Çin’in Latin Amerika’yla siyasi ve ekonomik ilişkileri Afrika’dan daha fazla ve daha derindir. Uluslararası ilişkilerde Çin'in giderek artan etkisi, dünya çapında geleneksel güç yapılarına ve ittifaklarına yavaş yavaş meydan okuyor.

 

 

Çin ile Latin Amerika arasındaki ticaret son 30 yılda istikrarlı bir şekilde arttı. 1990'larda Çin’in Latin Amerika ülkeleriyle ticaret hacmi yok denecek kadar azdı. 2000'de 10 milyar, 2012'de ise 270 milyar dolara kadar çıktı.  

Çin, artık Latin Amerika’da büyük bir yatırımcı haline geldi ve bölge ülkelerine milyarlarca dolar borç verdi.  Çin 2025 yılına kadar Latin Amerika’ya yönelik ihracatını 500 milyar dolara, doğrudan yatırımını ise 250 milyar dolara çıkarmayı taahhüt etti. Çin yatırım fonlarının çoğu Arjantin, Brezilya, Ekvator ve Venezüella'ya gidiyor.

 

 

Çin, yatırımların yaklaşık yüzde 90'ını doğal kaynaklara yaptı. Bu yatırımlar da Çin'i Arjantin, Brezilya, Kolombiya, Ekvator, Peru ve Venezüella'daki en büyük petrol ve doğalgaz yatırımcılarından biri haline getirdi. 

Washington, Pekin'in Latin Amerika ve Afrika’da doğal kaynakların kontrolünü ele geçirme politikasını şimdiye dek sessizce izliyordu. Çünkü hidroelektrik projeleri, nükleer santraller veya demiryolları inşa etmeleri belli bir paraya mal oluyor. Biliniyor ki Çin'in Latin Amerika'daki amacı, sadece ticaret ve yatırımı arttırmak değil, aynı zamanda bölgede “etki alanı” yaratmak.

ABD, Latin Amerika’yı “arka bahçesi” olarak görmekte. Bu yüzden Çin’in bu bölgede giderek artan varlığını, siyasi, ekonomik ve kültür politikalarını görmezden gelmiyor. Aksine ABD Çin’i dikkatle ve yakından takip ediyor.

Çin’in kıta Amerika’sında artan ağırlığı ve orta vadede ABD’nin vereceği tepki, bölgesel ve küresel anlamda, sistemsel sonuçlar doğurabilecek bir süreçtir ve önümüzdeki dönemde ilginç gelişmelere gebedir.

ABD’nin endişelerini artıran konu, Çin’in Latin Amerika’da kurması muhtemel askeri işbirlikleridir. Çin, Şili ve Peru’da üs kurma gayreti içinde. Çin ticari ve finansal genişlemeyi askeri genişlemeden önce yaptığı için ABD’yi ürkütmedi.  

Son yıllarda Çin Brezilya, Şili, Arjantin ve Peru ile askeri tatbikatlara katıldı ve Venezüella, Bolivya, Ekvator, Brezilya, Şili ve Meksika ile askeri görevli değişimleri gerçekleştirdi. Böylelikle Çin silahlı kuvvetlerinin altyapısı bölgede tanındı. Özellikle sol hükümetler döneminde Latin Amerika askeri açıdan bir pazar haline geldi. Askeri alanda gerçekleşen bu işbirlikleri ABD’yi epey endişelendiriyor.

Trump’ın ulusal güvenlik stratejisi, Çin’in “Latin Amerika ülkelerini, kendilerine yöneltilen yatırımlar ve krediler aracılığıyla yörüngesine çekmeye” çalışarak “Amerikan gücüne meydan okuma” girişiminde bulunduğunu iddiası üzerine oturuyor.    

ABD Latin Amerika’yı asla terk edemez. Çin ise Latin Amerika’ya yatırım yapmaya “tam gaz” devam ediyor. Bu sebeple, güvenlikten enerjiye, tarımdan popüler kültüre kadar birçok meselede, ABD’nin Latin Amerika politikası Afrika politikasına asla benzemeyecek. Dolayısıyla ABD Çin’e karşı daha da agresif bir tavır geliştirecektir.

Venezüella krizi, bu genel manzara içinde okunabilir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda bulunan beş devlet ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin Venezüella’yı masaya yatırmış görünüyor.  Rusya da bir Venezüella petrol şirketini ucuza kapatmak için iki uçak dolusu altın gönderdi. BMGK’ndaki bu beş devletin aralarındaki rekabet, öteki ülkelere işgal, savaş ve yağma şeklinde yansıyor.

Dolayısıyla Venezüella paylaşım savaşı, 2025 sonrası uluslararası politikalar için ciddi ip uçları veriyor aslında. 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat