Dirlişin öncüsü büyük ruh: Mevlana

.

  • GİRİŞ10.04.2020 09:34
  • GÜNCELLEME13.04.2020 08:13

Malazgirt zaferinden sonra, net olarak 11. asırda Anadolu’da başlayan İslam’ın Bizans üzerinden Avrupa’ya yayılma süreci başlayan bu yeni dönemde , İslâm’ın ruh, ahlâk ve hukuk alanındaki dirilişi, Mevlânaların ve Yunusların, Hacı Bayramların ve İbrahim Hakkıların himmetiyle gerçekleşmiştir.

 

 

Rönesans sonrası hortlayan modern Batı paganizmine karşı İslam’ın Anadolu’daki diriliş mimarlarının arasında Mevlâna, özel bir yerdedir.  Nurettin Topçu’nun “İslâm’dan sonra yeni peygamber gelmedi. Lâkin onun işini tamamlayan müceddidler gönderildi. Mevlâna onların en büyüklerindendir.” fikrini ben de paylaşıyorum..

Her milletin varlığı, düşünürlerine bağlıdır. Selçukludan sonra Osmanlı İslam Devleti olarak teşkilatlanarak tarih sahnesindeki varlığını devam ettiren İslam milletini yeni bir tarih mecrasına taşıyan bu milletin ve Darulislam’ın kartal başı gibi uzanan yönetim merkezi olarak bu vatanın ebedî olarak varlığını devam ettirmesini sağlayan büyük düşünürlerden biridir Mevlâna.

 

 

Nurettin Topçu, İslam ruhunun Anadolu’da temerküz ederek varlık mücadelesini sürdürmesini güzel tablolaştırmıştır: “Büyük mezarların üstünde büyük vatanlar vardır. Büyük ölüleri olmayan milletler ebedî olamazlar. Üzerinde büyük ruhların sevildiği topraklarda ebedî hayat ağacı yeşeriyor, gerçek hayat, gerçek saadet tadılıyor. Onlarsız yeryüzünde yetim yaşıyoruz… Anadolu toprağının altında bize bin yıllık maziden emanet olan büyük mezarlar, ebedi olan ruhlarını bizim varlığımıza karıştırdıkça, ruhlarımıza düşman olan sefillerin zehirli tesirleri bizi imha edemez… Bizi yaşatan ve ebedi yapan, ebediliğe götüren büyük kervanının başında Mevlâna’ları, Yunus’ları görüyoruz.”

Topçu, öz ve biçim meselesini çözerek İslâm’ın bilgide, düşüncede, sanatta ve siyasette dirilişine öncülük ettiğini, İslamın gerçek ve içten insan/toplum/devlet anlayışına sahip olan Mevlâna’nın düşüncesinin, İslam medeniyetine en sağlam temel olmasının yanında milletimizin skolâstik düşünce ile Batı taklitçiliğinden kurtuluş kapısı ve Anadolu’nun içinde bulunduğu medeniyet bunalımından çıkış noktası olduğunu da ifade etmektedir:

“Yüzyılların katmerlendirdiği bir skolâstik düşünüşten sonra Batı taklitçiliğinin açtığı hüsran çukuruna yuvarlandığımız bir devirde kültürümüzün çıkış noktası Mevlâna olmalıdır. Onda Müslüman Türk dünyasının bütün ruhu gizlidir. Felsefemizle güzel sanatlarımızı bu kaynaktan çıkarabiliriz. Onlarla birlikte ilimlerle ahlâkın kaynağı din olduğuna göre, Mevlâna’da İslâm dininin gerçek ve içten anlayışını buluyoruz. O bize dinin statik olan kalıp tarafını değil, dinamik olan özünü tanıtıyor. Onda ruhun gayesi olan hürriyet, kalıpları kırıp Allah’a götüren en doğru yolu kendi içinde bulmaktır. Kayıtlardan kurtulan tam manasıyla hür adam, onun aradığı ideal insandır. Bu yol, İslâm’ın gerçek yoludur… Her taraftan insanlığımızı kuşatan bu karanlıktan bir aydınlığa çıkmak ihtiyacındayız. Bu aydınlığı, belki de insanlık tarihinde benzeri görülmemiş şekilde, Mevlâna’da bulacağız… Biz, din yayımından ve öğretiminde, ahlâk dersinde, çocuk terbiyesinde Mevlâna kültürünün en sağlam temel olacağına inanıyoruz.”

Diriliş ve yenileşme, Sezai Karakoç gibi Topçu’nun felsefesinde ana temalardandır. Psiko sosyal gelişimini tamamlayıp güzel vasıflar kazanarak bireyin olgunlaşması, onun yenileşmesi ve dirilmesidir. Bedenden ölüp ruhta dirilmek bunun farklı bir ifade şeklidir. Topçu’nun tanımıyla, “Hareket adamı: O her zaman ahlâk adamıdır, kâmil insandır.”

Bu olgunlaşmanın sağlanması için geleneğimizde ortaya konan teorik bilgi ve uygulamalar, gerçek bir hazinedir. Dolayısıyla bu hazine, elbette başta Mevlâna olmak üzere büyük ruhlardır.

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat