Elin baktığı çocuktan er olur mu?

Yarım sayfaya konulmuş bir köylü kadını resmi var, Adana’da, bir evin damında, çömelip oturuvermiş, nurlu yüzü, öyle tatlı gülümsüyor ki.. Arkada apartman inşaatları, baraj yolunun iki yanında sıra sıra akan apartmanların daha inşaat halindeyken çekilmiş bir resim..

  • GİRİŞ09.06.2012 11:02
  • GÜNCELLEME09.06.2012 11:02

Kadın, eş ve ana olarak sosyal değişmeden nasıl etkilendi? Kadındaki değişim çocuklarımızı nasıl etkiliyor? Mustafa Yürekli, çağdaş kadının sorunlarına, babannesi Ummuhan Ana’nın bir röportajından yola çıkarak  ‘Baykuş örenine dönmesin memleket’ diye, yeni yaklaşımlar geliştiriyor.

UNESCO tarafından 1975 yılının Dünya Kadın Yılı’ olarak ilan edilmesi üzerine Pınar dergisi da özel sayı hazırlar ve ‘Analık için ne dediler?’ konulu çeşitli ünlülerle yaptığı röportajları yayınlar. Röportaj veren ünlüler şunlar: Filiz Akın, Naile Akıncı, Semiha Ayverdi, Sevinç Çokum, Esmeray, Nedret Güvenç, Hümeyra, Çolpan İlhan, Hülya Koçyiğit, Bedia Muvahhit,  Münevver Tolun, Gönül Yazar ve Türkan Şoray.. (Haziran 1975, nr.42)

Sinema yıldızı Filiz Akın, “Türk anasıyla Batılı ana arasında bence büyük farklar var. Türk anası genlerinin getirdiği bir yaratılış özelliğiyle üstün vasıflar taşır. Analık, hayatta tadı en doyumsuz bir doğurganlık duygusudur. Ana olmadan bu duyguya ermek imkanı ve şansı yoktur..” demiş..

 Ressam Nail Akıncı, “Kadını kendi hususi şartları içinde değerlendirirsek, ne şöhretli, ne paralı olduğu zaman, sadece ana olduğu, etrafında çocukları olduğu onlarla bütünlendiği zaman mutludur..” demiş..

Yazar Semiha Ayverdi, “Bazı istisnaları bir yana koyarak, yüksek tahsil yapmış, yabancı mekteplerve yabancı memleketlerde okumuş, çeşitli dünya dilleri konuşan bugünün anası, dünkü kahraman kadın kadar evladına aynı sağlam imanı, aynı milli şuuru verebilmekte midir? Ne yazık ki buna evet demek mümkün değil..” demiş..

Pınar dergisi bir sonraki sayıda (Temmuz, 1975 nr.43) şair Mustafa Çimen’in Ümmühan Yürekli’yle yaptığı “Baykuş örenine dönmesin memleket” başlıklı röportajla (s.18.), ‘kadın, analık ve çocuk ilişkisi’ konusunu işlemeye devam ediyor..

Yarım sayfaya konulmuş bir köylü kadını resmi var, Adana’da, bir evin damında, çömelip oturuvermiş, nurlu yüzü, öyle tatlı gülümsüyor ki.. Arkada apartman inşaatları, baraj yolunun iki yanında sıra sıra akan apartmanların daha inşaat halindeyken çekilmiş bir resim.. Fotoğrafın altında “Ummuhan Ana..” yazılı. Eşiyle birlikte çekilmiş bir fotoğrafı daha var yaşlı kadının; aynı yerde, ayaktalar. (s.21.) Yaşlı adamın ayağında siyah bir şalvar, sırtında ceket, altında yakası ilikli gömlek ve başında sekizgen kasketi..  Bu fotoğrafın altında da “Mustafa Amca, Ummuhan Ana.. Mutlu aile..” yazıyor. Bu fotoğraflarla zamana karşı diren Ummuhan Ana benim babannem, Mustafa Amca da dedimdir..

Pınar dergisinin 1975 yılında yayınladığı bu röportajı, babaannemin çok önemsediğini ailede kimse farkında değildi sanki. Oysa babaannem, ‘Kitabım’ dediği Pınar dergisinin o sayısını saklar, biz torunları ziyaretine vardıkça, çıkarır gösterirdi. Zaman zaman “Babaanne, şu kitabını ver de okuyayım, sen de dinle!” derdim, çok mutlu olurdu. Röportaj “Vay yavrum vayyy! Eskiden ne galmış? Eskiden ne galmış..” sözüyle başlıyor.

Mustafa Çimen, babaannemi şöyle anlatıyor: “Yüzündeki nurlu canlılık ihtiyarlığını hissettirmiyor. Dipdiri ve pırıl pırıl bir ruhunyüze yansıyan ışıkları..Duyduğu acılar, sarartmamış onu, daha da inandırmış, bağlamış en güzel olana; ruhunu gönendirmiş tatlı acıların yağmuru. Derin bir “Vay!” çekti içinden böyle.. Yüreğimizi sızlatarak.”

Modernleşmenin, toplumsal değişimin aile üzerindeki olumsuz etkisi konuşulmuş babaannem ve dedemle. Aile, kadın, analık, çocuk yetiştirme, aile terbiyesi ve nesillerde gözlemlenen ahlaki bozulmaya ilişkin ilginç tespitleri var. Kim bilir bu röportajı kaç kez okudum, kelime kelime üzerinde durarak. Röportajı her okuyuşta oldukça farklı duygular yaşardım. Başlangıçta bu röportajın benim için önemi, atalarımın, babaannemle dedemin bir edebiyat dergisinde yer vermeye değer düşüncelere sahip olmalarını ortaya koyuşundan kaynaklanıyordu. Bu röportaj sır doluydu aslında, ben sevdikçe, kendini bana açıyordu. Her yaşta farklı anlamlar çıkardım bu yüzden.

Babaannem, bir Osmanlı kadını olarak, bir Müslüman kadın duyarlılığıyla Cumhuriyet döneminde, yarım asırda alınan yolun muhasebesini yapıyor bu söyleşide. Dolayısıyla toplumsal gözlemlerini, tanıklık ettiği toplumsal sorunları anlatıyor. Toplumsal eleştirisini, aile üzerinden, kadınlık ve annelik üzerinden yapıyor: “Eskiden Allah on çocuk versin, hep seve seve büyütürdün. Şimdikiler, bir çocukları oldu muydu; aman!.. Üzerine düşeni, alıp alıp atıyor. Günah! Çocuğa da eziyet ediyorlar, gendilerine de. Benim şükür dokuz çocuğum oldu Heç birinin ayağına daş dokanmasını istemedim. Şimdikinler ağızlarını açtılar mıydı; ‘Tekerin altında gal geber!’, ‘Gavurun eniği!’gibicesine ilenirler. Bizim günümüzde gadın çocuğuna gendi bakardı. Şimdi sağa sola bırakıp gidiyorlar. Elin baktığı çocuktan er olur mu? ‘Höst bilmem neyin sıpası!’, Höt filanın tohumu’ Vay vay vay.. Çocuk yetiştirmek bu mu?”  Mustafa Çimen, söyleşinin burasındaki babaannemin hallerini şöyle anlatıyor: “Yutkundu. Gözlerinde biriken billur damlalar, içinde yeşil bir ağaç yansımasını hatırlatan ıstırap alevini, sızılı bir üslupla anlatıyordu.”  

Söyleşinin benim için en ilginç bölümü, yazarın Fransız yıldız Brigitte Bardot’un bir Anadolu kadını, bir Müslüman kadın olarak, kadın olan kadın, yuvasının kadını olarak babaannemi ideal kadın olarak gördüğünü belirttiği yerdi. Bunalımdaki Batılı kadınlar adına gerçekten feryat eden Bardot bir söyleşisinde “Kadının kurtuluş hareketi komik, aptalca bir kurtuluş. Kadın hakları konusunu daha doğru bir çerçeveye oturtmak gerek. Hakları elde etmek için her şeyden önce kadın, kadın kalmalıdır. Halbuki artık günümüzde gerçek kadın kalmadı. Gerçek erkek de yok. Şimdi erkekler bir zibidi takımı. Kadınlarsa erkekleşmek istiyor. Aslında bence erkekler kadınları korumalı, kadın da yuvasının kadını olmalı.” diyor. Bardot’un idealindeki kadının babaannem olduğunu görmek çok hoş bir duyguydu benim için.

Yuvasının kadını olan Anadolu kadınıyla, analarımızla Brigitte Bardot’un karşılaştırmasını yapıyordu yazar, söyleşinin burasında: “O kötüyü onu yaşamadan bilendir. Billur bir inancın, hayatına parlak bir yol çizdiği ulvi bir hedef gösterdiği kadındır. BrigitteBardot’unki bir feryat.. Uçuruma yuvarlanmış birinin yönü belirsiz çığlığı, gerçek kurtuluş ideolojisi ile anlamlandırılmamış… Benim anam ise hep yüreğinde yaşatmış iyinin, doğrunun, en güzel olanın mutlu çağrısını.”

Babaannem, Müslüman bir kadın, eş ve ana olarak, Pınar’da konuşturulan kadın sanatçıların idealiydi ve ufkuydu.. Onun merhamet anıtı kişiliği, ülkemizde, hala en değerli yitiğimiz. Onun gülen gözlerini, tebessümünü ve sıcak sesini o kadar çok özledim ki..

Ey milletimizin analık rol modeli.. Ey kalbini Torosların doruklarında bırakıp şehre inen Yörük kadını!

Ey Anadolu anası.. Allah senden razı olsun. Nur içinde yat.

Mustafa Yürekli / Haber 7
mustafayurekli@gmail.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat