Portakal çiçeği kokusu..

  • GİRİŞ30.09.2012 09:46
  • GÜNCELLEME30.09.2012 09:46

Akdeniz'in doğusunda, Türkiye'nin en büyük platosu olan Çukurova'nın kalbi Adana'da dünyaya gelmiş olduğum için kendimi hep şanslı saymışımdır. Adana, hem Hicaz Bölgesi'nin, hem de Kudüs'ün kapısıdır; Bağdat - Şam kültür havzasına dahil olmuş şehirlerimizden biridir ama Toros'un bir parçası olan Aladağ'ı yurt tutmuş Türkmenler ve Yörükler sayesinde kültürümüzün Buhara damarı da gürül gürül işler. Bu iki kültürü de canlı olarak görebildim ben, gençliğimde..

Her yıl, Nisan ayı geldi mi, Adana'da olmayı çok isterim. İstanbul'da bahar, ağaçlarda dile gelince, bir sıla özlemi uyanır bende; o saatte Adana'da olup portakal çiçeklerinin kokusunu içime çekmek isterim hep. Seyhan'ın kuzey kıyısı boyunca uzanan o eski portakal bahçeleri burnumda tüter, deli olurum.

Adana ve bütün Akdeniz Bölgesi, mis gibi  portakal  ve turunç  çiçeklerinin kokusu baş döndürür çünkü. Portakal çiçeklerinin kokusunu hiç bir koku ile değişmem. Portakal çiçeği reçeli de eşsizdir benim için.

Kalkıp yollara düşemem, işler elimi kolumu bağlar, gözlerim dolar. Derin bir iç geçiririm ah çekerek, özlemle. Portakal bahçelerinden mahallelere, sokaklara yayılan mis gibi kokuyla bahar şiirini okuyordur çünkü. Adana demek, portakal çiçeği kokusu demek benim için. 1969 baharında, çocukken fark ettim portakal çiçeklerinin ve kokularının güzelliklerini, o yıldan sonra da beklemeye başladım Nisan ayını. Eskiden Adana'da yaşayıp da portakal çiçeklerinin farkında olmayan insanlarla karşılaşınca çok üzülürdüm. Erzurum'da üniversite eğitimi görürken de kalkıp özlemle Adana'ya gelmiştim, bir nisan ayında. İstanbul'dan da birkaç kez uçağa atlayıp Adana'ya gittim baharda.. Portakal çiçeği kokulu Adana sokaklarına kendimi atmanın baygınlığını, her bahar anlatırım eşe dosta.

Ne kadar çok değişti Adana, son yirmi, otuz yılda; o eski binaların, o dardağan ağaçlı bahçelerin ve o sokaklarında kasketli şalvarlı adamların dolaştığı mahallelerin yerinde yeller esiyor artık. Çocukluğumun, gençliğimin, ömrümün ilk çeyrek asrının geçtiği Adana'da ‘Ne ararım, ne bulurum?' demeden hasretini çekerim. Yine de bilirim ki küçük bahçelere sığınmış portakal ağaçları çiçeklenerek kokularını yayıyorlar, baharda, o eski Adana'ya ağıt yakarcasına.. Yabancılaşmanın, kültürsüzleşmenin ve çürümenin acısını duyurur bana portakal çiçekleri.

Bir gün yine, bir Nisan akşamı, gelinlik giymişçesine iyice çiçeklenmiş bir portakal ağacının altında kitap okurken, hava yavaş yavaş kararmaya başladı ve ırmak, batan güneşe bulanmış sıyrılıp geçerken, beklenmedik bir fikir, apaçık bir gerçek gibi zihnimde ışıldadı; o güne dek düşünmemiştim bu konuyu, bir buluş kadar heyecan verdi bana: Kitap bir bahçedir, cennet bahçelerinin dünyamıza düşen gölgesi.. 

Sezai Karakoç'un cümleleri nasıl yankılanıyordu o anda yüreğimde.. Dünyanın metafizik bir pencere olduğunu dile getiren o muhteşem cümleleriyle hala coşarım: ‘İslam uygarlığının temel ilkesi mutlaklık aleminin bu dünya penceresinden görülen manzarasıdır. Bu dünya aslında o dünya metnine bir çıkma, bir dipnottur. Ama zihnimizde ve ruhumuzda bu dipnotu, bu çıkma ana metinden hiç ayrılmaz. Ona öteki dünyanın gölgesini ve iz düşümünü düşürmemiz, onu küçültmez büyütür. Çünkü böylece o mutlaklıktan bir soluk almış olur. Tapınmaların her türlüsü, oruç, namaz bu dünyayı anlam olarak öteki dünyaya çevirir, en azından ona benzeştirir.. Öteki dünyayı anlamayan, gerçekte bu dünyayı da anlamamıştır. Ölümü görmeyen hayatı da yaşamamıştır..'

Şiirlerim, güzelim Türkçe'mizdeki portakal ağaçları olsun isterim hep; milletimin diriliş sürecinde portakal çiçeği kokusu yayılsın kitaplarımdan. Mutlaklık aleminden bir soluk alma imkanı versin her biri..

Mustafa Yürekli - Haber 7

mustafayurekli@gmail.com

 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat