Vatan bölünmeyecekse bedel ödenecek

  • GİRİŞ02.08.2015 10:08
  • GÜNCELLEME03.08.2015 10:14

Türkiye, 2002’den başlayarak demokratikleşme alanında devrim niteliğinde reformlar yaptı. Kürt sorununun çözümünde de bu çerçeve içinde ciddi mesafe alındı. “Kürt sorununun parçası olarak gördüğünüz sorunları sıralayın” deseniz ve 100 madde sıralansa 13 yılda bunun 95’inin çok şükür gereği yapıldı. Belki işin yüzde 5’i-10’u kaldı. Onlar da zamanla psikolojik zemini hazırlanarak çözülebilecek sorunlar. O kalan sorunların çözümünü milletin ekseriyetinin makul karşılaması için silahların susması, terör örgütünün ülkeyi terk edip silahı bırakması bekleniyordu. Hükümet, Kürt sorununu diğer demokratikleşme sorunları ile birlikte çözmek için Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi başlattı. Daha sonra da bu sorundan beslenen terör örgütü PKK’yı müzakerelerle ikna edip silah bıraktırmak için çözüm sürecini başlattı. Çözüm sürecinin ana hedef; silahları susturmak, eylemsizlik ortamında müzakerelerle PKK terör örgütünün terörü dolayısıyla silahı terk etmesini sağlamaktı. Bunun için epey çaba sarf edildi. Hatta Öcalan, iki yıl önce PKK’ya ülkeyi terk edip silah bırakması çağrısını yaptı. Terörden beslenen baronlar, bu örgütü taşeron olarak Türkiye’ye karşı kullanan bölgesel ve küresel aktörler, bu tamamen yerli projenin başarısız olması için epey provokatif işler yaptılar. 6-7 Ekim Kobani kalkışması çözüm sürecini dinamitleyen en son ve en önemli provokasyondu. Devletin ve hükümetin çözüm sürecinden amaçladığı şey; 40 yıldır tüm güvenlikçi yol ve yöntemler denenerek bitirilemeyen terörü İspanya, İrlanda gibi silahın içinde olmadığı başka bir yol ve yöntemle bitirmekti. Kabul edelim ki AK Parti iktidarı ve devlet aygıtı çözüm süreci başarıya ulaşsın-kesintiye uğramasın diye yapmadık fedakârlık bırakmadı. Hatta AK Parti bu fedakârlık yüzünden Anadolu’da, Karadeniz’de ve kıyılarda seçmen tarafından cezalandırıldı. Aslında çözüm sürecinde hükümet verdiği sözlerde durdu. Ama PKK yurt dışına çekilme ve silah bırakma sözlerinde durmadı. Doğrudur, yurt içinde eylemsizlik hâli oldu ama bu hâl devletin fedakârlığı; PKK’nın bazı kanunsuz iş ve eylemlerini görmezlikten gelmesi, bazı şeylere çözüm süreci hatırına göz yumması sayesinde oldu.


Hatırlayalım; Selahattin Demirtaş’ın kışkırtmalarıyla PKK-KCK iki gecede 50 vatandaşımızı linç etti. Devlet, çözüm süreci olmasaydı OHAL bile ilan edebilirdi. KCK-PKK militanları silahları ve sözde üniformalarıyla şehirlere indiler. Meşru güvenlik gücü-meşru otorite gibi davrandılar. Yol kestiler, arama ve kimlik kontrolleri yaptılar. Doğu ve Güneydoğu illerimizde sözde mahkemeler kurdular. Bu mahkemeler cezalar kesti, haraçlar toplandı. Hâlâ da devam ediyorlar. PKK-KCK çizgisi bir de facto durum oluşturarak meşru devlet otoritesinin yerine geçmeye başladı. Devlet çözüm süreci hatırına müdahale etmedi, sadece izledi. Ta ki Kobani olaylarına kadar. İşte ondan sonra kamu düzeninin tesisi için iç güvenlik yasası çıkarıldı.
PKK çözüm sürecini Doğu ve Güneydoğu bölgemizde meşru devlet otoritesinin yerine geçme süreci olarak anladı ve uyguladı. PKK-KCK çizgisi, çözüm sürecini o kadar istismar etti ki Hükümet halkın karşısında çok zor durumlarda kaldı. Gönderdeki bayrağımızı askerî kışladan indirecek kadar ileri gittiler. O pislik herif, normal zamanlarda o direğe bayrağa el uzatmak için tırmandığında kendini tek kurşunla yerde bulurdu. Devlet çözüm süreci hatırına sabretti. Bir cenaze töreninde İstanbul’un göbeğinde âdeta tören geçişi yaparcasına ellerinde Kalaşnikoflar, pompalı tüfekler bulunan yüzleri maskeli teröristlere hangi kamu idaresi göz yumar, izin verir? Buna bile göz yumuldu. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi evinde savunmasız iki polisi ensesinden vuracaksın, cep telefonuyla ailesi ile görüşen astsubayı katledeceksin, eşi ve kızı ile sivil aracında seyahat eden binbaşıyı çapraz ateşe alıp şehit edeceksin, Devlet de hâlâ çözüm süreci hatırına senin bu cinayetlerine-edepsizliklerine ve tahriklerine göz yummaya devam edecek? 7 Haziran seçimlerinde halkın Meclise taşıdığı, “Bunlar meclise barajı aşıp gelirse PKK-KCK’ya ihtiyaç kalmaz, bunlar onları tasfiye eder” denilen HDP tam tersine PKK’ya teslim olacak, sırtını PKK-PYD’ye dayadığını söyleyecek. Kürt sorununun çözümü konusunda atılan adımları nankörce inkâr edecek. Devletin ve Hükümetin çözüm süreci hatırına gösterdiği sabrı-müsamahayı yanlış anlayacak ama hükümet ve devlet hâlâ çözüm süreci adına her şeye göz yummaya devam edecek. Yok böyle bir devlet!

Yazının devamını okumak için tıklayınız

 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat