İstanbul'da Yahudi fırını- 2. Dünya Harbi'ne girsek ne olurdu?

  • GİRİŞ16.09.2019 10:44
  • GÜNCELLEME16.09.2019 10:44

II. Cihan Harbi’ne Türkiye’nin girmemesi, İnönü’nün büyük bir muvaffakiyeti olarak görülür. Harb kaybetmenin ne demek olduğunu iyi bilen zamanın reisicumhuru, Türkiye’yi harbden uzak tutmuş; ama harbin bütün menfi tesirleri memlekette hissedilmiştir.
 
Geldi İsmet…
 
Şehirlerde harb müddetince karartma yapıldı. Örfî idare ilan olundu. Ordunun çoğu seferber edildi. Bir milyon asker silâh altına alındı. Böylece nüfusun %85’ini teşkil eden köylük kesim iş gücünü kaybetti. Üstüne 1941 ve 1942 senelerindeki kıtlık eklenince, halk perişan oldu.
18 Ocak 1940 tarihli Millî Korunma Kanunu, hükûmete sıkı tedbirler alabilme salahiyeti veriyordu. Mahsulün çok düşük fiyatlarla devlete satılması mecburi idi. Bu sebeple köylü mahsulü saklardı.
Hükûmet, köylü ile başa çıkamayınca korkunç bir tedbire geçti; 4 Haziran 1943’te Toprak Mahsulleri Vergisi’ni çıkardı. Mahsulün %10’unu vergi olarak almaya başladı. Aşar geri gelmişti. Mahsul devlet silolarına doldurulur; zamanla burada kurtlanınca, denize dökülürdü.
Hükûmete yakın, hatta bazısı milletvekilli olan müstahsiller, mallarını karaborsada satardı. Böylece para yapıp, şehirlerde fiyatı düşen gayrimenkulleri ucuza kapatarak zenginleşen ve sonradan "hacıağa" diye adlandırılan savaş zenginleri teşekkül etti. Bu, şehirlilerin de kıtlığa düşmesine yol açtı. Birçok gıda maddeleri bulunmaz oldu.
 
Aç bıraktın!
 
Ekmek vesikaya bağlandı; unlu mamuller ve şeker ortadan kalktı. İthalat da mümkün değildi. Şehirliler çayı kuru üzümle içerdi. Karneyle alınan ve kişi başına 1, çocuk ise yarım kilo verilen ekmeğin, %20’si çavdar, %30’u arpa olduğu için, çoğu zaman çamur gibi bir şeye benziyordu.  
Hükûmetin, elindeki has un ve şekeri, yakınlarına ve memurlara dağıtması ayrıca huzursuzluğa yol açtı. Bu sefer 11 Kasım 1942’de Varlık Vergisi çıkarılarak zenginlerin malına el konmaya başlandı. Bu gayrihukukî tatbikat, ırkçılık perdesi ardına gizlendi. Böylece hükûmet, köylülerden sonra, şehirlileri de kendisine düşman etti.
Harbden sonra bir seçim gezisinde kendisine “Bizi aç bıraktın” diyenlere, İnönü’nün, “Babasız bırakmadım ya” cevabını verdiği meşhurdur. Ama harbi tanımayan yeni nesil için bu söz fazla bir şey ifade etmiyordu. 6 sene içinde harbe girmeyen Türk ordusundaki asker zayiatı 22.633 olarak beyan edilmiştir. Harb sırasındaki siyasi politikalardan ziyade, ekonomik ve sosyal politikalardaki beceriksizlik, halkı hükûmete düşman etmiş ve demokrasinin önünü açmıştır.
 
Yahudi Fırını
 
Türkiye aslında aktif tarafsızlık kisvesi altında başta hep Almanya’ya yakın durmuştur. Mesela hükûmet, Berlin’in isteği üzerine, 1942’de Anadolu Ajansı’ndaki Yahudi memurların işine son vermiştir.
İttihatçı kalıntılarının hâkim olduğu Türkiye’de Almanlar hâlâ çok popülerdi. Hükûmete yakın yazarlar, Hitler’e ve Nazizm’e açıkça ilan-ı aşk ediyorlardı. Peyami Safa’dan, "Nadir Nazi" adı takılan Nadir Nadi’ye, Said Nursî’den, Nurettin Topçu’ya kadar, Alman zaferi için yüreği hoplayan, dua edenler çoktu. 1939’da Alman propaganda vekili Goebbels İstanbul’a gelip Türkiye’de faşizmin geleceği hususunda Alman klübünde konferans vermişti. Anglofil Atatürk’ün hilafına İnönü, Almanya’ya yakınlık hissederdi.
Nazilerle gizli irtibatı, Enver Paşa’nın kardeşi, Sütlüce ve Zeytinburnu’nda silah fabrikası sahibi Nuri Killigil yürütüyordu. Almanlar, Alparslan Türkeş, Tekin Arıburnu ve Sadi Koçaş’ı güvendiği ekipten sayıyordu. Almanya’nın Ankara sefiri von Papen, 5 Aralık 1942’de Alman dostlarına dağıtmak üzere 5 milyon mark getirmişti. Tıpkı I. Cihan Harbine girmek üzere İttihatçılara 5 milyon mark borç verdiği gibi.
Bu sempatinin ardında biraz da Nazilerin, Bolşeviklere karşı bir antitez olarak görülmesi yatıyordu. Harbi Almanların kaybedeceği anlaşılınca, müttefiklere şirin görünmek isteyen hükûmet, aralarında Zeki Velidi Togan, Reha Oğuz Türkkan, Nihal Atsız, Alparslan Türkeş gibi isimlerin de olduğu 30 kişiyi ırkçılık ithamıyla tevkif ve işkence etmiş; ama Nuri Paşa’ya dokunmamıştı. 1949’da infilak eden fabrikasıyla beraber ölümünde, intikam saikiyle Mossad’ın rolü olduğu söylenir.
 
Hava deliği
 
Naziler, istese 55 bin Yahudi’nin yaşadığı Türkiye’yi işgal edebilirdi. Kukla bir hükûmet kurarak, ki zaten konjonktür buna müsaitti, halkı daha sert bir demir yumrukla ezer; halkın aykırı unsurlarını tasfiye ederlerdi. Sütlüce’de Yahudi fırını bile hazırlamıştı.
Ancak işgalin Almanya’ya faydadan çok zararı vardı. Azerbaycan petrol havzasına daha kolay bir yoldan, Karadeniz üzerinden ulaşmayı hedefliyordu. “Tarafsız” Türkiye, her cins ajanların cirit attığı canlı bir istihbarat merkezi olmuş; gayriresmî geçiş ve müzakerelere elverişli bir mekân teşkil etmiştir. Hitler, İspanya gibi Avrupa’da bir hava deliği daha bırakmak istemiş olmalıdır. Türkiye’ye hüsnü niyetini göstermek için, işgal ettiği Balkanlardaki Türk azınlığa bile mülayim davranmıştır.
İpteki cambaz gibi ikili hareket eden Türkiye, Almanların yanında harbe girse, sonunda mahvolurdu. Müttefiklerin yanında harbe girse, Alman işgali, bombardıman ve katliamlarla perişan bir hâle gelirdi. Mesele, kötü siyasi ve ekonomik politikalarla tarafsızlığın avantajlarını kullanamayarak âdeta harbe girmiş gibi tahribata uğramış olmaktır.
Almanya’nın sebebiyet verdiği II. Cihan Harbi’ne girmemek, Nazizm ve cinayetleri karşısında tarafsız kalmak manasına geldiği için, başka cihetten problemli olarak görülmüş; Nazizm ile mücadele eden müttefiklere destek vermek, daha ahlâkî bulunmuştur.
Avrupa’nın, hep yamacında dolaştığı hâlde Türkiye’yi kendisine yabancı saymasının ardında biraz da bu yatar. Avrupa, Türkiye’yi sıkıntılı devirlerde elini taşın altına koymayıp; sonradan Avrupa’nın nimetlerinden istifadeye hevesli bir ülke olarak görmektedir.

Türkiye

Yorumlar3

  • Necmettin TÜRK 4 yıl önce Şikayet Et
    Harbi umumiyi niye takip etmiyorsun diye soranlara " Ömür sermayesi pek az lüzumlu işler pek çoktur. En küçük dairede en mühim işler vardır. Fakat büyük dairenin cazibedarlığı cihetiyle küçük dairedeki luzümlu işleri bırakıp büyük dairedeki lüzumsuz ve malayani ve afaki işlerle meşgul eder" deyip talebelerini harbi takip etmekten men eden bir Said Nursi ALMAN ZAFERİ için dua etmiş öyle mi? Ne hazin ve zelil bir iftira?
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • Necmettin TÜRK 4 yıl önce Şikayet Et
    Ömür sermayesi pek azdır; lüzumlu işler pek çoktur. Birbiri içinde mütedâhil dâireler gibi, her insanın kalb ve mide dairesinden ve ceset ve hane dairesinden, mahalle ve şehir dairesinden ve vatan ve memleket dairesinden ve küre-i arz ve nev-i beşer dairesinden tut, tâ zîhayat ve dünya dairesine kadar, birbiri içinde daireler var. Her bir dairede, her bir insanın bir nevi vazifesi bulunabilir. Fakat en küçük dairede en büyük ve ehemmiyetli ve daimi vazife var. Ve en büyük dâirede en küçük ve muvakkat arasıra vazife bulunabilir. Bu kıyasla, küçüklük ve büyüklük makûsen mütenasip vazifeler bulunabilir."
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • Abdullah 4 yıl önce Şikayet Et
    Saidi nursi nin alman nazi hayranı olduğuna dair bir delil sunsaydiniz bizi aydınlatmiş olurdunuz,aksi takdirde bu bir iftira olarak üzerinize yapışır kalır selamlar
    Cevapla Toplam 3 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat