Polis, Kaçan İnsanın Ardından Ateş Edebilir mi?
- GİRİŞ20.05.2013 08:34
- GÜNCELLEME20.05.2013 08:35
2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu (PVSK) m.1'e göre polis; kamu düzenini, kişi hak ve özgürlüklerini, konut dokunulmazlığını, halkın ırzını, canını ve malını korur, kamunun huzurunu temin eder. Ayrıca polis; yardım isteyenler ile desteğe muhtaç çocuk, hasta ve düşkünlere yardım eder, Anayasa, kanunlar ile diğer hukuk kurallarının kendisine verdiği görevleri yerine getirir.
Kanun; polisi, görev ve sorumluluklarını net bir şekilde tanımlamıştır. Polis, zor ve silah kullanan değil, aksine koruyan ve gözetendir. Polis, kamu kudreti kullanıcısı ve kamu hizmetlerini yerine getiren Devletin temsilcisi olup, güvenliği sağlayan ve adalete yardım edendir.
2559 sayılı Kanunun "Zor ve silah kullanma" başlıklı 16. maddesinin 7, 8 ve 9. fıkralarına göre;
"Polis;
a) Meşru savunma hakkının kullanılması kapsamında,
b) Bedeni kuvvet ve maddi güç kullanarak etkisiz hale getiremediği direniş karşısında, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde,
c) Hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü halinde şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde,
Silah kullanmaya yetkilidir.
Polis, yedinci fıkranın (c) bendi kapsamında silah kullanmadan önce kişiye duyabileceği şekilde ‘dur' çağrısında bulunur. Kişinin bu çağrıya uymayarak kaçmaya devam etmesi halinde, önce uyarı amacıyla silahla ateş edilebilir. Buna rağmen kaçmakta ısrar etmesi dolayısıyla ele geçirilmesinin mümkün olmaması halinde ise kişinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde silahla ateş edilebilir.
Polis, direnişi kırmak ya da yakalamak amacıyla zor veya silah kullanma yetkisini kullanırken, kendisine karşı silahla saldırıya teşebbüs edilmesi halinde, silahla saldırıya teşebbüs eden kişiye karşı saldırı tehlikesini etkisiz kılacak ölçüde duraksamadan silahla ateş edebilir".
Maddenin 7. fıkrasının (c) bendinde, hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme veya yakalama emri verilen kişi veya suçüstü halinde şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla polisin silah kullanabileceği ifade edilmiştir. Bu kapsamda polis, silahını kullanmadan önce kişiye duyabileceği şekilde "dur" ihtarında bulunacak, kişinin bu çağrıya uymayıp kaçmaya devam etmesi halinde, önce uyarı amaçlı ateş edecek, buna rağmen kişinin kaçmakta ısrar etmesi ve yakalanmasının mümkün olmaması halinde ise, kişinin yakalanmasını sağlamak için ve sağlayacak ölçüde ateş edebilecektir.
16. maddenin 7. fıkrasının (c) bendinin ve bu amaçla polisin silah kullanmasını düzenleyen 8. fıkranın değiştirilmesi gerekmektedir. 8. fıkrada, Polisin "dur" çağrısından sonra kaçmaya devam eden kişiye uyarı amaçlı ne şekilde ateş edeceği belirtilmemiştir. Ayrıca, meskun mahalde yapılacak bu atışların, kişiye ve çevrede bulunan insanlara zarar verme ihtimali kuvvetle muhtemeldir. Polisin havaya ateş etmesi durumunda bile, "yorgun mermi" adı ile bilinen yaralanma ve ölümlerin gerçekleşme ihtimali de bulunmaktadır.
Daha da önemlisi, "dur" çağrısına ve bunun akabinde uyarı amaçlı silahla ateş etmeye rağmen durmayan kişinin yakalanması için ateş edilip yaralanması veya öldürülmesi, ulaşılmak istenen amaçla orantılı değildir. Silah kullanma sırasında, çevreye ve insanlara verilme ihtimali bulunan tehlike ve zararın yanında, tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emrinin infazı ya da suçüstü halinde şüphelinin yakalanması için polisi silah kullanmak zorunda bırakmak doğru değildir. Çünkü yakalama ile korunan yarar ile insan hayatı arasında bir denge bulunmamaktadır. Uyarı amaçlı veya üzerine ateş edilen kişinin korkarak kendisine zarar verme, bir yerden düşme veya bir yerden atlama ihtimali de kuvvetle muhtemeldir.
Polislik, gerekli eğitim-öğretimi almış bireyler tarafından profesyonelce icra edilen bir meslektir. Her somut olayın kendisine özgü ve zor koşulları karşısında polis, soğukkanlı olmalı, silah kullanma ile elde edilecek fayda ve meydana gelmesi muhtemel zararın mukayesesini yapmalıdır.
Polisliğin profesyonel bir meslek olması sebebiyle İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi de 26 Temmuz 2005 tarihli Şimşek ve diğerleri-Türkiye kararında, orantısız silah kullanılması sonucu birçok vatandaşın ölümü ile sonuçlanan olayda, polislerin psikolojik baskı ve stres altında olmalarından dolayı orantısız şekilde silah kullanıldığı savunmasını kabul etmemiş ve yaşam hakkını koruma noktasında hayati bir rol üstlenen polislerin, somut olayın tüm unsurlarını gözönünde bulundurması gerektiğini ifade etmiştir.
Kasta dayalı, ölümlü ve yağma niteliği taşıyan suçüstü ile meşru müdafaa halleri hariç, tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emrinin infazı için kaçan bir kişiye uyarı veya ele geçirilmesini sağlamak amacıyla üzerine ateş edilmemelidir. Polis, yakalamak amacıyla müdahale ettiği kişi tarafından kendisine karşı silahla saldırıda bulunulması veya buna teşebbüs edilmesi halinde, silahla saldıran veya teşebbüs eden kişiye karşı, saldırıyı veya tehlikesini etkisiz kılacak ölçüde silahla ateş edebilmelidir. Bu istisnalar dışında, polisin ateşli silah kullanmaması gerekir.
Belirtmeliyiz ki, 16. maddenin 7. fıkrasının (c) bendi kapsamında polise silah kullanma yetkisi, hem elde edilecek yarar ve hem de silah kullanma sonucunda ortaya çıkabilecek tehlike ve özellikle de zararla orantılı değildir. Bu nedenle, polise tanınan yakalama yetkisinin infazında, yakalanmaya çalışılan kişinin polise veya çevresinde bulunanlara yönelik herhangi bir saldırıda veya gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıda bulunmadığı takdirde, polisin silah kullanma yetkisi kaldırılmalıdır.
Ayrıca polisin, bedeni kuvvet ve maddi güç kullanarak etkisiz hale getiremediği direniş karşısında, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde silah kullanma yetkisinin, 16. maddenin son fıkrasında ifade edildiği üzere, sadece polise karşı silahlı saldırıda bulunulması veya saldırıya teşebbüs edilmesi ile sınırlı tutulması gerekir. Bunun dışında, hukuka aykırı bir direnişi kırmak amacıyla ateşli silah kullanılmamalıdır. Saldırının ateşli silahla değil de, başka türlü yapılması veya polise karşı cebir ve şiddet kullanılması halinde, polis tarafından bu saldırıları önleyip kişilerin yakalanmasına yeterli olabilecek ölçüde vasıtalar kullanılabilmelidir.
Sonuç olarak; bir hukuka uygunluk nedeni olan "kanun hükmünü icra" kapsamında polise silah kullanma yetkisi tanıyan Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu'nun 16. maddesinin 7. ve 8. fıkraları, yukarıda kısaca açıkladığımız nedenlerle değiştirilmelidir. Kanunun bu hükmünü yerine getirmekle görevli olan polisi bu yükten kurtarmak gerekir. Çünkü istenmeyen sonuçların meydana geldiği görülmektedir. Polis, bu sorunlardan kaynaklanan ağır eleştiri ve sorumlulukla karşı karşıya kalabilmektedir.
Polisin; gerektiği durumlarda başvurabileceği zor, makul kuvvet, orantılı güç ve silah kullanma yetkisi konusunda, insan hak ve hürriyetlerini gözeten bir standart oluşturmanın zamanı gelmiştir. Bu standart, kural ve uygulama açısından belirlenmeli ve deyim yerinde ise bir el kitabı hazırlanmalıdır.
İnsanın yaşam hakkı, ifade özgürlüğü, toplantı ve yürüyüş hakkı öncelikle korunmalıdır. İnsan; işkence, insanlık dışı ve kötü muamele görmemelidir. Esas olan budur. Polis, sırf otoriteye güç kazandırmak, demokratik hak ve özgürlükleri baskı altına almak için değil, herkesin hak ve özgürlüklerini korumak, kamu düzenini ve barışını sağlamak amacıyla zor ve silah kullanma yetkisine sahip olmalıdır.
Ancak yeri gelmişken, 2559 sayılı Kanunun 1. maddesinde sıralanan hukuki yararların korunabilmesi amacıyla polisin, hakim kararı veya amirin yazılı emri olmaksızın şüphelinin üst ve eşyasını arama yasağının kaldırılması gerektiğini de ifade etmek isteriz. Çünkü gecikmesinde sakınca bulunan arama yetkisinin polise tanınması, kamu düzeni, suçun önlenmesi ve suç delillerinin elde edilmesi bakımından önem taşımaktadır. Anayasa m.20/2, polisin görevini yapabilmesine uygun düşecek şekilde tekrar düzenlenmelidir.
ersansen@hotmail.com
Yorumlar7