Anayasa Mahkemesi'nin Tutukluluk İncelemesi

  • GİRİŞ04.07.2013 08:07
  • GÜNCELLEME04.07.2013 08:07

Herkes, özellikleri ve gerekçesi henüz bilinmeyen, yani kamuoyuna yansımamış bu kararları tartışıyor. Öncelikle belirtmeliyim ki, kararı görmeden kararla ilgili yorum yapmak ve sonuç bildirmek pek isabetli olmayacaktır. Ancak Anayasa Mahkemesi ve Sayın Başkanı tarafından tekzip edilmediğine göre de, basının gündeme getirdiği bu kararların verildiği anlaşılmaktadır.

Umarım, Anayasa Mahkemesi'nin bu kararları da henüz görülüp, anlaşılıp, tartışılmadan diğer önemli gündem maddeleri gibi hemen tükenip gitmez. Biz de bu yazımızda, verildiği ileri sürülen kararların içeriği ve sonuçları ile ilgili değil, genel anlamda Anayasa Mahkemesi'nin bireysel başvuru yetkisi ile ilgili kısa bir değerlendirmede bulunacağız.

Herkes gibi ben de Anayasa Mahkemesi'nin bireysel başvuru kararlarının sonuç ve etkilerinden çok umutluyum. Aynen zamanında İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararlarının Türk Hukuku'nu olumlu etkilediği gibi, Anayasa Mahkemesi'nin bireysel başvuru kararlarının da zamanla benzer etkiyi yapacağına inanıyorum. Yine umarım, bu konuda hayal kırıklığı yaşamayız ve Anayasa Mahkemesi, iş yükünü veya savcılıkların ve yerel mahkemelerin dosyalarına müdahale etme endişesine düşmeden, bireysel başvuruları insan hak ve hürriyetleri ölçeğinde engelsiz inceler.

Ayrıca görünen o ki, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi tarafından Anayasa Mahkemesi'ne yapılacak bireysel başvuru tüketilmesi gereken bir iç hukuk yolu olarak kabul edilmektedir. Bu kabul, Anayasa Mahkemesi'nin sorumluluğunu daha da artırmaktadır. Çünkü Anayasa Mahkemesi, bireysel başvurunun etkili bir iç hukuk yolu olduğunu göstermek zorundadır.

İnsanların adalet arayışında Anayasa Mahkemesi'ni bir umut kapısı olarak görmesi olağandır. Çünkü Anayasa Mahkemesi, kurulduğu zamandan bu tarafa kişi hak ve hürriyetlerinin bekçisi konumundadır.

Kamuoyuna yansıyan, fakat içeriğini göremediğimiz kararlarda, Anayasa Mahkemesi'nin henüz bitmeyen davalara müdahale ettiği ve karar verdiği ileri sürülmektedir. Prensip olarak Anayasa Mahkemesi, bitmeyen ve kesinleşmeyen soruşturmalar ile davalara müdahale edemez. Anayasa m.148/3'e göre, “Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır”.

Basına yansıyan haberlerde, Anayasa Mahkemesi tarafından uzun tutukluluk ve uzun yargılamalarla ilgili karar verildiği ifade edilmektedir. Bunlardan uzun yargılama, her ne kadar uzun süre devam eden yargılama sırasında da kavram olarak ortaya çıkabilirse de, yargılama sonuçlanıp kararı kesinleşmeden Anayasa Mahkemesi'nin müdahalesi gündeme gelemez. Çünkü yargılamanın uzunluğu, davanın esası ile ilgili olmayıp, uzun süre de bitirilememesi ve makul sürenin aşılması ile ilgilidir. Her somut davanın özelliklerine göre süresi değişkenlik gösterebilecek uzun yargılamaların tazminata konu edilebileceği, bu konuda İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'nin birçok tazminat kararı verdiği, hatta Türkiye Cumhuriyeti'nin bu sorunun İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'ne gitmeden çözümü için 6384 sayılı Kanunla Uzun Yargılama Tazminat Komisyonu kurduğu bir gerçektir. Bir kangren haline dönüşen uzun yargılamaları ve dolayısıyla adalette meydana gelen gecikmeleri önlemek amacıyla etkin tedbirler alınmalıdır.

Anayasa Mahkemesi'nin devam eden davaya müdahalesi tartışması, biten tutukluluk sonrası uzun tutukluluğun tartışılmasında değil, tutukluluğun devam ettiği sırada uzun olup olmadığının tartışılmasında ve daha da önemlisi tutuklamanın şartlarının hukuka uygun olup olmamasında ortaya çıkar. Bu konuda net olarak belirtmeliyiz ki, Anayasa Mahkemesi, Anayasa m.148/3'den kaynaklanan yetkisini devam eden soruşturma veya davalar sırasında gündeme gelen tutuklulukların süre bakımından makul olup olmadığını ve tutuklamanın şartlarının hukuka uygun bulunup bulunmadığını, henüz soruşturma veya dava bitmeden değerlendirebilir. Bu yetki kullanımı, soruşturmanın ve davanın esasına müdahale olarak nitelendirilemez. Çünkü tutuklama bir tedbir olup, yargılamanın esası ile ilgili değildir.

Bir soruşturma veya açılan davada tutuklama tedbirine yapılan itirazın olumsuz tüketilmesi sonrasında, Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yapılabilir. Anayasa Mahkemesi, zamanla oluşturacağı içtihat ve kriterlerle elbette tutuklama tedbiri ile ilgili yapılan her başvuruyu dikkate almayacağını, aynen İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi gibi ortaya koyacaktır. Bu noktada, iş yükü endişesine de düşmemek gerekir.

Ancak Anayasa Mahkemesi bunları yapmayıp, tutuklama tedbiri ile ilgili hukuka aykırılıkları sadece Ceza Muhakemesi Kanunu m.102'de ve Terörle Mücadele Kanunu m.10/5'de yazılı tutukluluk sürelerinin aşılıp aşılmadığı ile sınırlı inceleyip, bunun dışında devam eden soruşturma ve davalarda tutukluluğun, gerek şartları ve gerekse süresi bakımından makullüğü veya tutuklamanın hukuka açık aykırılığı yönünden incelemeyip, bu tür incelemeleri soruşturma veya davanın kesinleşmesi sonrasına bırakırsa, elbette bireysel başvurunun kabul edilme amaç ve fonksiyonlarına uygun hareket etmemiş olacaktır.

Anayasa Mahkemesi, devam eden bir soruşturma veya dava sırasında Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 102. maddesinde ve Terörle Mücadele Kanunu m.10/5'de gösterilen azami tutukluluk sürelerinin aşılmadığının incelenmesi ile yetkisini sınırlamamalı, özellikle tutuklamanın haksızlığına ilişkin başvuruları usulden reddetmemeli ve esastan incelemelidir. Çünkü bu inceleme, yargılamanın esası ile ilgili inceleme olmayıp, bir tedbir olan tutuklama ile sınırlı bir denetim olacaktır. Ayrıca, bazı yargılamalarda azami tutukluluk süreleri henüz aşılmasa da, somut olayın özellikleri nedeniyle tutuklama uzun tutukluluğa dönüşmüş ve bazı dosyalarda adli kontrolün uygulanmaması haksızlığa yol açmış olabilir. Bunların denetimi, tereddütsüz bir şekilde kişi hürriyeti ve güvenliğinin koruyucusu olan Anayasa Mahkemesi'nin yetki alanında kalmaktadır.

Unutulmamalıdır ki, masumiyet/suçsuzluk karinesi vardır, tutuklu bir insan beraat edebileceği gibi, tutuksuz insan da mahkum olabilir.

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat