'Şehit' kime denir?

  • GİRİŞ25.10.2015 08:34
  • GÜNCELLEME25.10.2015 15:31

Bu ciddi bir eksikliktir. Çünkü “şehit” kavramı, Türk Milleti için büyük önem taşımaktadır. Bu önemin yanında, “şehit” sayılan kişinin yakınlarına maddi ve manevi bazı haklar sağlanmaktadır. Dini bir özellik de taşıyan “şehit” kavramının keyfi şekilde ele alınması ve yasal alt yapısı olmadan terör eylemlerinde hayatlarını kaybedenlerin şehit sayılabilmeleri mümkün değildir. Esasında şehit, düşmana karşı ülkenin savunulması sırasında hayatını kaybedenler için kullanılan bir kavramdır. “Şehit” kavramı askeri bir özellik taşır, ancak terör eylemleri nedeniyle hayatlarını görev sırasında veya görevden dolayı kaybeden yargı mensubu, asker, polis ve kamu görevlilerinin de “şehit” olarak nitelendirildiği görülmektedir. Terör eylemi olmasa bile, görev sırasında gerçekleşen çatışmada veya görevinden dolayı uğradığı saldırıda hayatını kaybeden yargı mensubu, asker ve polis “görev şehidi” sayılmaktadır.

Şehit kavramının askeri nitelikte olduğu ve bir kimsenin “şehit” sayılabilmesine karar verme yetkisinin Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait olduğu ileri sürülebilir. Bizce bu düşünce doğru olmamakla birlikte, bu durumun bir teamüle dönüştüğü, yani yasal bir dayanak olmaksızın şehit kavramının Türk Silahlı Kuvvetleri ve yargı kararları eliyle belirlendiği görülmektedir.

Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin 04.12.2003 tarihli ve 2003/733 E., 2003/195 K. sayılı kararında; şehitliğin yasalarda yapılmış bir tanımının olmadığı, dini bir terim olan bu kavramın yasalarca içeriğinin, sınırlarının belirlenmemesi karşısında, bu müessesenin yasama organı yerine yargı kararlarıyla belirlenip düzenlenmesinin Anayasanın “kuvvetler ayrılığı” ilkesi ile bağdaşmadığı ifade edilmiştir.

AYİM bu kararında, kimlerin hayatlarını kaybettikten sonra “şehitlik” olarak tanımlanan yerlere gömülebileceklerine ilişkin bir tespitte bulunmuştur. Bu tespitten hareketle, bu yerlere gömülenlerin doğrudan şehit kabul edilmesi doğru değildir. Çünkü vatan savunmasında hayatını kaybedenlere “şehit” adı verilir. Bunun bir ötesi, Türk Milleti’nin uzun bir süredir acısını çektiği terör eylemlerinde hayatlarını kaybedenlerin şehit sayılması kabul edilebilir ki, bu da herkesi kapsayacak şekilde geniş ele alınamaz. Terör eylemine müdahale eden veya terör örgütünün mensubunu yakalamaya çalışan asker, polis ve diğer güvenlik görevlileri ile görevleri başında veya görevlerinden dolayı hayatlarını kaybeden kamu görevlilerinin “şehit” olarak nitelendirilmeleri mümkün olabilir ki, bu durum “görev şehidi” olarak da adlandırılabilir. Bilinen anlamı ile şehit, iç ve dış düşmanlara karşı devletin milleti ve ülkesi ile bölünmez bütünlüğünün savunulması sırasında hayatlarını kaybedenler için kullanılan bir sıfattır. Ancak şehit kavramının netleştirilmesi için yasal bir düzenlemeye ihtiyaç olduğu tartışmasızdır. Şehit mertebesine ulaşmış kimselerin yakınlarına Devletten maddi ve manevi destek sağlanması öngörüldüğüne göre, şehit kavramının ne anlama geldiği, içeriği, sınırları ve kimlerin şehit olabileceği ve kimlerin “şehitlik” olarak kabul edilen yerlere gömüleceği çıkarılacak bir yasal düzenleme ile netleştirilmelidir. Bu sebeple; kimlerin şehit sayılacağına ilişkin tespit, yalnızca Türk Silahlı Kuvvetleri’nin değerlendirmesine ve yargı kararlarına bırakılamaz. Bu usul, “kuvvetler ayrılığı” prensibine de aykırıdır.

Kur’an-ı Kerim’de geçen şehit kavramının İslam dinine özgü olduğu söylenebilir. Türk Milleti bu kavrama; dini özelliğinin yanında milli bir kimlik de kazandırmış ve şehit kavramını manevi değerlerin had safhaya ulaştığı bir ulviyet ve kutsiyetle kabul etmiştir.

Kamuoyunda “Sivil Şehitler Yasası” olarak bilinen, sivillerin hangi hallerde şehit sayılabileceğini düzenleyen ve esasında 6353 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 75. maddesiyle, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’na 21. maddesinin 1. fıkrasına (j) bendi eklenmiştir.

3713 sayılı TMK m.21/1-j’ye göre; “Terör eyleminin ortaya çıkarılması, etkilerinin azaltılması veya bertaraf edilmesinin sağlanmasında yardımcı ve faydalı olanlar bu faaliyetlerinden dolayı hayatını kaybettikleri, yaralandıkları veya engelli hâle geldikleri; ilgili valinin teklifi üzerine Nakdi Tazminat Komisyonu tarafından karara bağlanan sivillerden Sosyal Güvenlik Kurumunca ilgili mevzuatına göre malullük aylığı bağlanması koşullarının oluştuğu tespit olunanların kendileri, 2330 sayılı Kanuna göre aylık bağlanması hakkından ve bu fıkranın (c), (d) ve (g) bentlerindeki haklardan, bunların eş, ana ve babaları ile bakmakla yükümlü olunan kişi kapsamına giren çocukları da bu fıkranın (d) bendinde düzenlenen haklardan yararlandırılır. Yukarıda sayılanlardan aynı sebeplerle hayatını kaybedenlerin veya bu fıkra kapsamında malul olması sebebiyle aylık almakta iken hayatını kaybedenlerin dul aylığına müstehak eşi, ana ve babaları ile yetim aylığına müstehak çocukları 2330 sayılı Kanun hükümlerine göre aylık bağlanması hakkından ve bu fıkranın (c) ve (d) bendindeki haklardan yararlandırılır.

Kamu görevlileri ile birinci fıkranın (h) ve (j) bentleri kapsamına girenlerden terör olaylarını önlemek amacıyla her türlü patlayıcı maddeye bağlı olarak meydana gelen olaylar sonucunda ya da her ne şekilde olursa olsun terör olaylarının önlenmesi, takibi veya etkisiz hale getirilmesi amacıyla ifa edilen görevler sırasında veya bu görevlere gidiş dönüşler esnasında meydana gelen kazalar sonucunda yaralanan, sakatlanan, hastalanan veya hayatını kaybedenler, birinci fıkranın durumlarına uygun hükümlerinden yararlandırılır”.

Sivil şehit yasası denilince akla, terör olaylarının yaşandığı yerlerde bulunan, her türlü patlayıcı maddeye bağlı olarak veya terör örgütünün başka türlü eylemlerinden zarar görerek yaşamını yitiren kimselerin “sivil şehit” olarak tanımlanıp tanımlanamayacağı ya da hangi şartlarda kimleri kapsayacağını düzenleyen yasa gelmekte idi. Ancak 6353 sayılı Kanunla 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’na eklenen hükme baktığımızda, sivil kişilerin şehit sayılmasında aranan koşul, terör eylemlerinin ortaya çıkarılmasına, azaltılmasına veya bertaraf edilmesine yardımcı olanların bu faaliyetlerinden dolayı hayatlarını kaybetmeleri ve yaralanmalarıdır. Dolayısıyla, miting alanında toplantı veya gösteri yürüyüşüne katılmak amacıyla veya tesadüfen bulunup da terör eylemine maruz kalarak hayatlarını kaybedenler veya güvenlik güçleri ile teröristler arasında çıkan çatışmada ateş altında kalıp hayatını kaybeden bireyler, bu yasal düzenlemeye göre, “sivil şehit” sayılamazlar.

Esasında “sivil şehit” ile “şehit” kavramının bilinen anlamı ve içeriği bağdaşmaz. Bununla birlikte, “görev şehidi” ve “sivil şehit” gibi tanımlama ve sıfatlandırmalarla ayrı hukuki nitelendirmeler yapılabilir. Bunu için net yasal düzenlemelere ihtiyaç vardır.

Devlet, bireyin can ve mal güvenliğini korumalıdır. Esas olan budur. Sivillerin terör eylemlerinden etkilenmemesi veya en az şekilde etkilenmesi sağlanmalı, önleyici kolluk kuvvetlendirilmeli, bununla birlikte önlenemeyen terör eylemlerinden dolayı zarar gören, yaşamını yitiren veya yaralanan insanlara sahip çıkılmalı, maddi ve manevi destek sağlanmalı, toplumun kanayan bir yarası olan ve herkesi ilgilendiren terör mağduru olan insanlara gerekli tüm destek verilmelidir. Terörde asıl hedef siviller değildir. Sivillerin ölüp yaralanması, terör örgütü için ulaşmayı hedeflediği siyasi amacın vasıtasıdır. Terör örgütü, kendine göre belirlediği siyasi amacına ulaşmak için toplumda kaos, düzensizlik, korku ortamı oluşturmayı ister, bunun için de kan ve gözyaşı dökülmesinden kaçınmaz. Terör örgütü, esasında devlet ile halkın ilişkilerini kötüleştirmeye, bozmaya çalışır, kamu kudreti kullanıcısı devletin meşruluğunun sorgulanmasını bekler. Bu nedenle de, devlet ve millet olarak terör mağdurlarına sahip çıkılmalı, mağdurların kimlikleri, cinsiyetleri, ırkları, dinleri ve mezhepleri arasında fark gözetilmemelidir.

Son söz; kimlerin şehit sayılacağı hususunda kuşkuya yer vermeyecek şekilde yasal tanımlama yapılmalıdır. Şehit sıfatının hukuki olarak kimlere verileceği, her somut olayın özelliğine göre idare tarafından belirlenmemeli, bu tespit sübjektif takdire bırakılmamalı, en azından şehit kavramının kapsamı ve şartlarına ilişkin çerçeve kanunla çizilmelidir.

Prof. Dr. Ersan Şen - Haber 7

Yorumlar6

  • habibullah 2 yıl önce Şikayet Et
    destek afad gönüllüsüyüm kundaklama, nükleer santrale saldırı vs. olaylara müdahale ederken ölürsem şehit sayılır mıyım
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Hatice 3 yıl önce Şikayet Et
    Amcam 1990 yılında ziyarete gittiği karsta teröristin köyü basması sonucu öldürüldü sehiy sayılırmı
    Cevapla
  • Kemal Erdoğan 3 yıl önce Şikayet Et
    Rahmetli babam yunus. Polis görev başında kalp krizi geçirip vefat etti şehit sayılıyormu
    Cevapla
  • Hüseyin ÇEVİK 3 yıl önce Şikayet Et
    1984 yılında kardeşim askeri görevini ifa ederken aynı birlikte görev yapan başka bir askerin silahından çıkan kurşunla hayatını kaybetti, bize kaza kurşunuyla ölüm olarak bildirildi.Biz o yıllarda yaptığımız yasal hak aramalarımızdan bir sonuç alamadık.Mevcut yasaların muğlak oluşu acımızı daha da katlamıştır.Abisi olarak benim tazminat veya şehit aylığı almam mümkünmüdür ?
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Mevlüt Tekin 6 yıl önce Şikayet Et
    Bilgilendirfiğiniz için çok teşekkür ederim sayın hocam. Önemli bir konuya açıklık getirdiniz. Saygılar
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat