Paranoyak siyaset ve büyük projeler

  • GİRİŞ21.01.2020 08:08
  • GÜNCELLEME22.01.2020 09:23

Düşüncelerini serbestçe açıklama ve tartışma özgürlüğü demokrasinin temelidir.

 

 

Bir ülkeyi veya bir şehri ilgilendiren her proje, etkilenecek toplumsal kesimlerin aktif katıldığı platformlarda interaktif yöntemlerle tartışılmalıdır.

Temel amaç toplumun geneline mümkün olduğu ölçüde fayda sağlayacak bir çözümün yine mümkün olan en geniş uzlaşı ile ortaya konulması olmalıdır.

 

 

Teori bu şekilde iken uygulamada durum çok farklıdır.

Belirli toplumsal kesimler ve siyasî aktörler, kendilerine ait olmadıkça sosyal ve ekonomik açıdan en iyi önerilerin arkasında bile kötü niyet aramakta, hemen eleştirmeye, yerden yere vurmaya, “ihanet” ve “cinayet” söylemleri üzerinden itibarsızlaştırmaya çalışmaktadır.

Konu bir de İstanbul olunca, tartışma görüntüsü altında çekişme ve kavgaların haddi hesabı kaçmakta, Hint dizilerine taş çıkaracak iftiralar, yalanlar ve ithamlar havada uçuşmaktadır.

Kemiksiz insanların zihin dünyalarında kemikleşen bu siyasî kültürde, Türkiye’nin en önemli şehri olan İstanbul’a dair her büyük proje, olgunlukla irdelenmek şöyle dursun, âdeta bir “vatana ihanet” meselesi olarak yansıtılmaktadır.

Siyasî paranoya ile malûl bu ruh hali, Boğaziçi (şimdiki On Beş Temmuz Şehitler) Köprüsünü, Fatih Sultan Mehmet Köprüsünü, Marmarayı, Avrasya Tünelini, Yavuz Sultan Selim Köprüsünü, Sabiha Gökçen Havalimanını ve İstanbul Havalimanını “İstanbul’un sonu” olarak göstermeye çalıştı ve bu projeleri engellemek için neredeyse her türlü yola başvurdu.

Türkiye ölçeğinde anlam ve değer ifade eden bu projeler bir yana, etki gücü İstanbul ile sınırlı olan Yeni Galata Köprüsüne, metrobüse, Yenikapı ve Maltepe sahil düzenlemelerine, yeni Atatürk Kültür Merkezine, Çamlıca Kulesine, Karaköy Kurvaziyer Limanına ve Yassıada-Sivriada Kongre Merkezine bile aynı paranoyak tavırla yaklaşıldı ve akla hayale gelmeyecek senaryolar üretildi.

Bu paranoyak ruh hali, söz konusu projelerin millî ekonomiye ve dolayısıyla da topluma sağlayacağı katkıları, kronikleşmiş bir refleksle perdeleme, muhtemel sorunları mümkün olduğunca abartma, bunun için her türlü hayalî senaryoyu üretme ve kendi bakış açısını kabul ettirmek için her türlü toplumsal provokasyonu, güya “şehri koruma” gerekçesine dayanarak organize etme gayreti içine girmekte ve bunu da kendisinin en doğal ve demokratik (!) hakkı olarak görmekte.

Bu durumu bir örnekle açıklayacak olursak; yaklaşık 30 sene önce o zamanki Başbakanımız merhum Turgut Özal tarafından Milas-Bodrum Havaalanı projesi gündeme getirildiği zaman ortaya atılan iddialar Kanal İstanbul için ortaya atılanlar ile bire bir benzerlik göstermekte.

Merhum Turgut Özal’a şiddetle karşı çıkanlar bu projenin hayata geçirilmesini yaklaşık on yıl geciktirdi.

İtirazcıların büyük bölümü, kendilerine yakın gördükleri SHP’nin DYP ile koalisyon kurması sonrasında itirazlarından vazgeçtikleri gibi, turizmin gelişmesi için havaalanının ne kadar gerekli olduğuna dair görüşler bildirmeye başladılar.

Neticede havaalanının %40’ı bataklık araziye, %60’ı ise Sarıçay Ovasındaki tarım arazilerine inşa edildi, 2012 yılında ise genişletildi.

Ne balıklar kısır oldu, ne Ege Denizinde balık popülasyonu yok oldu, ne de Sarıçay Ovasında tarım bitti.

Milas-Bodrum Havalimanı, 2019 yılında 4,3 milyon yolcu ile Türkiye’nin en yoğun 8. havaalanı haline gelerek, yoğun turizm hareketliliği dolayısıyla millî ekonomiye milyarlarca dolar katkı sağlamakta.

İlk defa 1985 yılında Türk Standartları Enstitüsünün “Standart” adlı dergisinde “İstanbul Kanalı” adıyla ortaya atılan, sonrasında TÜBİTAK’ın Bilim ve Teknik Dergisinde 1991 yılında yeniden gündeme getirilen, Başbakanımız merhum Bülent Ecevit tarafından her defasında sahip çıkılan ve partisinin İstanbul seçimleri kampanyasında bir proje olarak savunulan İstanbul Kanalına, o dönemde neredeyse hiçbir kesim tarafından bir itiraz veya eleştiri getirilmedi.

2011 yılında Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan tarafından farklı bir perspektifle ve “Kanalistanbul” adıyla geliştirilen mevcut proje ise, aynı kesimler tarafından en acımasız ve insafsız eleştirilerin muhatabı oldu.

Mehmet Akif Ersoy’un dediği gibi tarih tekerrür etmekte. Turgut Özal’ın Milas-Bodrum Havaalanı projesinin başına getirilenler, Kanalistanbul’un da başına getirilmek istenmekte.

Kim bilir belki de kendi destekledikleri bir kişinin 2023 yılında Cumhurbaşkanı olmasını ve projeyi onun hayata geçirmesini arzu etmekteler.

Anlaşılan malûm tarafta değişen pek bir şey yok gibi.

Fakat köprülerin altından da çok sular aktı.

Artık iktidarda farklı bir Cumhurbaşkanı var.

Kalın sağlıcakla.

Yorumlar8

  • Recep Sarisunta 4 yıl önce Şikayet Et
    Siz Ömer Dinçer'in öğrencisiniz hocanız mütevelli heyeti başkanı olduğu okula el konuldu. Bir de halk bankasını dolandırmak ile suçlandı? Bisav'a da el konuldu bu durum hakkında ne düşünüyorsunuz?
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Lütfü aktaş 4 yıl önce Şikayet Et
    Heidegger'i biliyor musunuz? Bilmenizde fayda var.
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • Doğalgaz Faturası 4 yıl önce Şikayet Et
    757 TL doğalgaz faturası geldi. Evet şimdi konuşabilirsiniz. Kanal yapın her yere. Samsum-Ceyhan kanalını bekliyorum.
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • Kastamonulu 4 yıl önce Şikayet Et
    Hocam, kaleminize sağlık.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • RECEP BOZDOĞAN 4 yıl önce Şikayet Et
    Çok teşekkür ederim.
  • Selime 4 yıl önce Şikayet Et
    Kaleminize sağlık, özellikle yazınızda yer verdiğiniz karşılaştırma mevcut durumun yıllardır tekerrür ettiğini ve eleştirilerin elle tutulur bir tarafının olmadığını gözler önüne seriyor. Yazılarınızın daha nicesiyle gerçeklere ışık tutmanızı temenni ederim.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat