MİT esas şimdi MİT oluyor
- GİRİŞ24.10.2013 09:26
- GÜNCELLEME24.10.2013 09:26
Oysa MİT gibi ulusal haber alma örgütlerinden beklenen öncelikli faaliyetler, uluslararası düzeyde millî çıkarlara ters düşecek gelişmeler hakkında erken istihbarat ile devletin varlığını koruyup gücünü arttırmaya yönelik çalışmalardı. Bu yönüyle de, ulusal haber alma örgütleri genellikle uluslararası çevrede gündem oluştururlar, ulusal düzeydeki takip faaliyetleri ile değil.
Şimdilerde MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile ilgili dış kaynaklı tartışmalardan anlıyoruz ki, bizim MİT yeni yeni esas faaliyet alanında icra etmeye başlamıştır görevini. Amerikan ve İsrail basınında MİT Müsteşarı hakkında çıkan haber ve değerlendirmeler zahiren Başbakan Erdoğan ve Türkiye ile ilgili haddi aşan söylemler yüzünden tepki çekse de, bir gerçekliği yansıtması bakımından ayrıca üzerinde durulmaya değer. O da şudur: MİT askerin yönetim ve denetimi altında derin devletin koruma ve kollama işini yürüten bir organ olmaktan çıkıp siyasi iradeye tâbi bir normal istihbarat örgütüne dönüşmüştür. Burada eleştirilip karşı çıkılan ne MİT, ne de onun müsteşarı; asıl hedef, gelişen ve bağımsızlaşan Türkiye, Türkiye'deki mevcut siyasi irade.
Batı medeniyeti dar kapsamlı
Bu yaklaşımıyla Batı, aslında, kendi değer yargılarıyla çelişiyor. Gelişme ve uygarlığı askerî disiplinden arınmışlık, sivilleşme (civilisation/Zivilisation) olarak gören Batı kültüründe devletin kurumları bu modele uygunlukları ölçüsünde, gelişmiş ve insan haklarına saygılı kabul edilir. Batılı uygarlık/medeniyet anlayışında, epistemolojik anlamda böyle bir gerçeklik vardır. 'Medeniyet' (Arapça) ve 'uygarlık' (Türkçe) kavramlarıyla ifade edilen gelişmişlik durumu ise askerî otoriteyi dışlamaz, önemli olan temel insan haklarına saygılı biçimde bireyin ve toplumun gereksinimlerinin karşılanmasıdır, burada askerî olan ile sivil olan arasında herhangi bir ayrım söz konusu değildir. Bu haliyle Batı kültürü (medeniyeti) doğuş itibariyle askerî alanın dışında bir gelişme öngörmektedir. Bu yüzden de dar kapsamlıdır.
Her neyse, bu şimdi bizi ilgilendirmez, esas ifade etmek istediğimiz şey, Batılı değerlendirmeye göre askerî vesayet altındaki kurumların uygar bir görüntü ve özellikten yoksun olduğudur. Böyle düşünüldüğü zaman, Türkiye'de askerî vesayetten kurtarılmış bir istihbarat örgütünün eleştirilmemesi gerekirdi, ama öyle olmadı. Yeni MİT yapılanmasıyla kendi ulusal çıkarları yönünde uluslararası ilişkilerini takip etmeye çalışan Türkiye, MİT Müsteşarı'nın şahsında topa tutuldu. Demek ki, yalnızca kendisinin güçlenmesini telkin eden Makyavelist siyaset devrede.
Stratejik aktör iradesi
Buradan çıkartacağımız bir başka sonuç da şu olabilir: AK Parti ve Başbakan Erdoğan ABD'nin Ortadoğu siyasetinde tamamlayıcı rol oynamak yerine, bölgede stratejik aktör olma iradesini göstermiştir. ABD'nin son zamanlarda İran ile ilişkilerindeki yumuşama ve Türkiye'nin Suriye siyasetinde yalnız kalarak ekonomik ve siyasî zorluklarla karşılaşması bununla ilintilidir.
Konunun bir de iç boyutu var. Dış politikada etkili olmak, içerideki istikrara bağlı, iç istikrar ve uyum olmazsa dışa yönelik ulusal çıkar takibi de zorlaşır. Daha önce yurtdışında birileriyle görüşme yaptığı gerekçesiyle Türkiye'de MİT Müsteşarı Fidan hakkında soruşturma açma girişimi bu anlamda iç istikrara yönelik bir müdahaledir. Söz konusu müdahale girişimi ulusal düzeyde bir kurumdan gelmiş olsa da, bunun ülkenin ulusal çıkarlarına ilişkin engelleyici sonuçlarının iç ve dış politikada kendini göstereceğinden hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Kaldı ki, 'gizli görüşme yaptı' diye bir istihbarat mensubu hakkında soruşturma başlatılmaz. Bu, işin doğasına aykırıdır. Adı üstünde "gizli servis", tabii ki kamuoyunun bilgisine açık olmayacak yapılan işler. Hukuk ve meşru değerler sistemi açısından bir sorun görülmediği takdirde, hareket özgürlüğü vardır istihbaratçının.
Buna rağmen üzerine gidiliyorsa, o zaman sormak lazım gelir: Hangi hukukla yapılıyor bu? Prof. Ali Şafak'ın başka bir vesileyle ifade ettiği gibi, acaba "hukukun gücü mü, gücün hukuku mu" söz konusu?
Dünyadaki büyük güç politikalarında gözlemlenen, ne yazık ki, hukukun gücü değildir. Realpolitik çizgide sürdürülen ulusal çıkar için tek ölçüt, gücün artırılmasına ne derecede katkı sağlayacağıdır; hukuka uygunluk ya da ahlâkilik değildir. Politika ahlakın bir fonksiyonu sayılmıyor, tersine, ahlâk, devletin gücünü artıracak ölçüde başarılı olan politikanın bir fonksiyonu sayılıyor bu anlayışta.
Uluslararası alanda işlerin böyle yürütüldüğünü bilmek yeterli olmuyor, her bir sorun ya da konu hakkında doğru bilgilere ulaşıp önleyici bir siyaset izlemek gerekiyor. Bunun için ise ulusal istihbarat örgütlerinin rolü önemli hâle geliyor.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında Türkiye'nin Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ve bu kurumun başında bulunan Hakan Fidan hakkında dış basında yer alan tartışmalara bakıldığında, görülecektir ki, MİT asıl şimdi MİT oluyor.
icanbol@hotmail.com
www.twitter/icanbol
Yorumlar3